Afrika, o kadar uzak bir kelime ki ülke diye gidilmeden önce akla ilk ne kadar uzak olduğu gelir, sanki hiç gidilemeyecek, görülemeyecek bir yerdedir.
Tunus, Kuzey Afrika'da bir ülke, başkenti de ülkeyle aynı adı taşıyan memleketlerden biri ama bir koluyla da Ortadoğu'nun parçası, Arap Baharı'nın bir köşesi. Geçtiğimiz yılki ayaklanmanın ardından bize uzak gibi görünen bu yerlerde başka şeyler oldu, insanlar sokağa çıktı, kendini yaktı, kan döküldü ama bir devir değişti, şimdi geriye kalanlar kendilerine bir hayat inşa etmek zorundalar.
Başlarken de filmle çıkıyorlar yola, 16 Kasım'da başlayan ve 24 Kasım'da sona eren Tunus-Kartaca Film Festivali bunun en önemli örneği. Bir süredir çeşitli nedenlerle yapılamayan festivali yeniden hayata geçiren de yine Arap Bahar'ından sonra gelişen bu süreç.
Festivalin önemi sadece bir hafta sürecek olan film gösterimleri, seminerler ve atölye çalışmaları değil; yeniden başlayan festivalle birlikte ülkede kış öncesi bir bahar hazırlığı var. Açılış gecesi bunun ne kadar yoğun bir duygu olduğunu gösterdi, insanlar zafer işaretleriyle marşlar söyledi, yapılan politik konuşmalar alkışlarla desteklendi. Açılışın sonunda Tunus devrimini kendini yakarak başlatan Mohamed Bouazizi'nin hikâyesini anlatan belgesel gösterildiğinde ise alkışlar, ıslıklar durmadı, protesto görüntüleri perdede kendine yer buldukça salon değişti, insanlar oturduğu yerden o günleri, Tunus meydanını hatırladı.
Festivalin başlaması sokakta belli bir grup dışında insanları etkilememişe benzese de salonlar dolu, daha geçtiğimiz yıl protestoların durmadığı meydanda kocaman bir ekran var ve insanlar Charlie Chaplin filmleri seyrederek sinemayı yeniden keşfediyorlar. Henüz sokakların durulmadığı, en ufak bir kıvılcımla hareketlenmeye hazır, tankların ve polislerin meydanda beklediği Tunus'ta Arap Baharı'na festivalle tanık olmak ise çok enteresan, çünkü her şeye rağmen geçiş dönemi aşılmış değil.
Politik olan, gerçek olan
Tunus'un da dâhil olduğu Arap-Afrika sineması son yıllarda eskisinden daha çok konuşuluyor. Kuşkusuz sektörün en önemli ayağı Mısır, diğer yandan Lübnan ve Tunus'tan da hatırı sayılır örnekler çıkıyor. Kartaca Film Festivali programı da Mısır'dan Senegal'e kadar uzanan geniş bir seçki, daha çok o coğrafyayı kapsama alanına alıyor. Ana yarışmada çok ilginç örnekler mevcuttu, bir yanda Yousry Nasallah'ın yönettiği Cannes'da da yarışan Mısır filmi After the Battle ve ünlü Tunuslu yönetmen Nouri Bouzid'in Hidden Beauties gibi filmleri, diğer yanda Senegeal'den Cezayir'e uzanan küçük ölçekli sayılabilecek filmler vardı.
Görünen o ki son dönem Arap-Afrika sinemasında aşk, macera, polisiye veya bilimkurgu yok, savaş, göç, ülkeden kaçış ve mülteci sorunları gibi konular var. Filmler politik olanın sanatsal olanla denkleştiği bir noktada dururken, sokakta gördükleriniz çoğu zaman perdeye de yansıyor. Bölgenin ne kadar hareketli, siyasal anlamda ne kadar karışık olduğunu hiç sokağa çıkmadan sadece seçkideki filmleri seyrederek bile anlamak mümkün.
Tunus'ta ortam manipüle olmaya çok yatkın, halk sinema salonlarını doldururken inşa etmeye çalıştığı hayata perdeden bakma şansı buluyor. Devrimden kalan hasar hem fiziksel hem de ruhsal anlamda büyük, bu yüzden çoğunlukla yorgun ve vazgeçmiş yüzlere rastlıyorsunuz sokaklarda, tam da bu yüzden 'Arap Baharı'nı yeniden sorguluyor insan, bir yerde bir 'bahar' varsa bile Tunus'a uğramış değil.
Her şeye rağmen bir festival düzenlemek, film gösterimleri yapmak ve meydanları film afişleriyle doldurmak önemli. İnsanların perdede kaybolmaya ihtiyacı var bir yandan da gösterilen filmler yaşanılanlar kadar gerçek. Gazze'nin bombalanışından, Filistin'deki kamplara, oradan da mültecileri taşıyan bir botun nasıl da sulara gömüldüğüne şahit olabiliyorsunuz. Yönetmenler çoğunlukla 'ben bunları yaşıyorum sen de buna bakmak zorundasın' kibiriyle değil, 'bunlar yaşanıyor gerçekten sen de bir bak' tavrına sahipler ki bu göstermek istediğini sana zorla dayatmayan tavır filmleri daha da naif kılıyor.
Gördükleriniz bu kadar gerçek olduğunda tarihi Kartaca harabelerine yakın bir sinemada dünyanın bir kenarında değil de orta yerinde gibisiniz çünkü perdede haberlerde gördüklerinizden çok daha fazlası var. Arap-Afrika sineması tam da bu yüzden Guney Afrikalı şarkıcı Miriam Makeba'nın kendi şarkı söyleme biçimini tarif ettiği gibi "I don't sing about politics, I sing the truth." (Siyaset hakkında değil, gerçekler hakkında şarkı söylüyorum). (JB/HK)