Çalışanların sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmalarını sağlamak esastır. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının sağlanabilmesi için, esas olarak işverenlerin yapacaklarını düzenliyor.
Buna göre işverenler, öncelikle işyerlerindeki iş risklerini belirlemekle yükümlü.
Her işveren, zorunlu olarak istihdam edeceği ya da hizmet alacağı işyeri hekimi, iş sağlığı ve güvenliği uzmanı gibi donanıma sahip elemanlar, çalışanlar arasından seçilecek “çalışan temsilcileri” ve asli görevleri yanında ihtiyaç halinde arama, kurtarma, tahliye, ilk yardım konularında eğitilmiş “destek elemanlar”la birlikte işyerlerindeki iş risklerini belirlemek, belirlenen riskleri engellemek, engellenemiyorsa en aza indirebilmek için önlemler alması gerekiyor.
İş riskleri
İş riski denilince ilk akla gelenler, fiziksel, kimyasal, biyolojik, ergonomik, psikolojik risklerdir. Fiziksel riskler denilince de, sıcak, soğuk, güneş, toz, gürültü, aydınlatma, araç, gereç ve makinaların verebileceği zararlar genellikle akla geliyor. Halbuki, fiziksel risk unsurlarından biri de çalışma süreleridir. Her ne kadar, çalışma süreleri düzenleyici kural olarak görülse de, çalışan üzerindeki etkisinin sonuçları itibarıyla fiziksel iş riski unsurlarındandır.
2012 yılında, İş Kanunu ve İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ayırımı yapılırken her ne kadar, çalışma süreleri düzenleyici bir kural olarak İş Kanunu'nda, sağlık ve güvenlik konuları İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda düzenlenerek yapay bir ayırım yapılmış olsa da, çalışma süreleri ile sağlık ve güvenlik konuları iç içedir.
Bu nedenledir ki, İş Kanununda çalışma sürelerinin sağlık ve güvenlik sorunlarına yol açmayacak şekilde sınırlandırmaya tabi tutulduğunu görüyoruz.
Hafta tatili, genel tatil, yıllık izin, fazla çalışma süresinin işçi bazında sınırlandırılması yoluyla bir taraftan haftalık ve yıllık çalışma gün sayıları azaltılırken bir taraftan da, günlük ve haftalık çalışma süreleri doğrudan sınırlandırılıyor.
Günlük çalışma saati
Örneğin, bazı işlerin günde en fazla 7,5 saat yapılabileceği; işin niteliğine göre bazı “çok tehlikeli” işlerde günlük çalışma süresinin 6 saate, 4 saate indirildiği görülüyor.
Uç örnek olarak, su altında 18-40 metre derinlikte tüplü dalgıçların günlük çalışma süresi yarım saat olarak sınırlandırılıyor (1). Haftalık çalışma süresi yetişkinlerde 45 saat, genç işçilerde (16-18 yaş) 40 saat, çocuk işçilerde (15 yaş) ise, 35 saat olarak belirlenmiş. Yılda en fazla 270 saat fazla çalışma yapılabilecek. Görüleceği üzere, çalışma süresinin uzaması risk oluşturacağından yasayla sınırlandırılıyor.
Çalışma süresi ve sağlık
2003/88/EC sayılı Çalışma Süresi Yönergesi'nin Avrupa Birliği üye devletleri tarafından uygulanmasına ilişkin Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan 21 Aralık 2010 tarihli Rapor'da, uzun çalışma saatleri ve yetersiz dinlenme sürelerinin, yüksek hata ve kaza oranı ile stres, yorgunluk ve uzun dönemli sağlık sorunları gibi olumsuz sonuçlar doğurduğu belirlenmiş (2).
Çalışma sürelerinin sağlık sorunlarına yol açması ayrıca araştırmalarla da kanıtlanıyor.
Araştırmalar
Örneğin, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfı’nın 2004 yılında yaptığı, çalışmanın sağlık üzerindeki etkilerine yönelik araştırmada, mide ağrısı, baş ağrısı, uykusuzluk, stres gibi olumsuz etkilerin nedenlerinden öncelikli olanın, uzun ve yoğun çalışma süreleri olduğu anlaşılıyor.
Yine aynı yıl, 2004'te Almanya Dortmund Çalışma Enstitüsü tarafından, uzun süreli çalışmanın sağlığa etkileri üzerine yapılan araştırmada, haftada 35 saat çalışmanın sonuçları ile 48 saat ve daha fazla çalışmanın sonuçları karşılaştırıldığında 48 saat ve daha fazla süreyle çalışanların tansiyon ve kalp krizi geçirme eğilimlerinde artış saptanmış.
Britanya’da yapılan ve 6 bin işçiyi 11 yıl boyunca izleyen bir çalışmada, düzenli olarak günde 10 saatten fazla çalıştırılan işçilerin 7 saat çalıştırılanlara göre kalp hastalığına yakalanma olasılığının yüzde 60 arttığı görülmüş.
Danimarkalı araştırmacılar ise, 12 bin hemşireyi kapsayan 15 yıllık bir çalışmanın sonucunda, aşırı çalışan hemşirelerin kalp krizi geçirme riskinin iki kat arttığını belirlemiş.
Ara dinlenme
İşte bu nedenlerle, sağlık ve güvenlik koşulları dikkate alınarak haftalık ve günlük çalışma süreleri sınırlandırılmış olsa bile, günlük çalışma süresi, işin yoğunluğuna, çalışma biçimine bağlı olarak yine de iş riski taşıdığı için, günlük çalışma süresi içinde de ara dinlenmeleri verilmesi gerekiyor.
Nitekim yasa koyucu günlük çalışma sırasında da çalışanların dinlenebilmesini istiyor. Bu nedenle, günlük çalışma süresinin orta bir yerinde, “ara dinlenmesi” olarak adlandırılan molanın zorunlu olarak verilmesini istiyor.
İş türüne göre dinlenme
Sağlığa zarar vermemesi için günlük çalışma süresi, 7,5 saatten daha az belirlenmiş bazı çok tehlikeli işler hariç, haftalık çalışma süresi tam zamanlı çalışılan işlerde 45 saat olarak belirlenmiş.
Bu nedenle, işyerinde uygulanan çalışma süreleri, çalışma biçimine göre değişiyor. Haftanın altı işgünü çalışılıyorsa günlük çalışma süresi 7.5 saat, beş işgünü çalışılıyorsa günlük çalışma süresi 9 saat olacak.
Esnek çalışma uygulanıyorsa, iki aylık dengeleme döneminde haftalık ortalama çalışma süresi 45 saati geçmemek üzere bazı günlerde 11 saate kadar, bazı haftalar 66 saate kadar çalışılabilecek. Fazla çalışma yapıldığında, günlük çalışma süresi 11 saate kadar çıkabilecek. Görüldüğü üzere, tam zamanlı çalışma biçimine göre günlük çalışma süresi 7,5 saat ile 11 saat arasında değişebiliyor.
Gün içinde çalışma süresi uzadığında da risk arttığından, yasa koyucu günlük çalışma süresine göre verilecek ara dinlenme süresini de artarak belirliyor.
Farklı dinlenmeler
Nitekim, İş Kanunu, işin orta bir yerinde 4 saate kadar süren işlerde en az 15 dakika; dört ile 7,5 saat arasında (7,5 saat dahil) çalışılan işlerde en az yarım saat, 7,5 saati geçen işlerde ise en az bir saat ara dinlenmesi verilmesini zorunlu tutuyor.
Gerçekten, yapılan işin türüne göre çalışanlar, günlük çalışma süresi boyunca sürekli ayakta kalarak, yük taşıyarak, uzanarak, eğilerek, tekdüze hareketlerde bulunarak iş yapıyor olabilecekleri gibi, işi yağmur altında, güneşte, sıcakta, soğukta, gürültüde, ergonomik olmayan koşullarda, kimyasalların kullanıldığı ortamlarda yapıyor, sürekli dikkat isteyen bir iş görüyor olabilirler. Hareketli bantlarda aynı hareketi sürekli olarak tekrarlayabilirler. Şehir içi ve dışı trafikte sürücü olabilirler.
İşte bu nedenlerle, gün içinde doğal ihtiyaçlarını karşılaması ve farklı faaliyetlerde bulunarak, örneğin, oturarak, uzanarak, sosyalleşerek, kişisel ihtiyaçlarını karşılayarak, dinlenerek yenilenmiş bir güçle işbaşı yapabilmesi için, işin orta bir yerinde ara dinlenmesi verilmesi gerekiyor.
İş Kanunu'nda
İş Kanununda ara dinlenmesi, “günlük çalışma süresinin ortalama bir zamanında o yerin gelenekleri ve işin gereğine göre ayarlanmak suretiyle işçilere, ara dinlenmesi verilir.
Bu dinlenme süreleri en az olup aralıksız verilir. (...) Ancak bu süreler, iklim, mevsim, o yerdeki gelenekler ve işin niteliği göz önünde tutularak sözleşmeler ile aralıklı olarak kullandırılabilir. (…) Ara dinlenmeleri çalışma süresinden sayılmaz” şeklinde tanımlanıyor. Çalışma sürelerine göre verilecek ara dinlenme süreleri belirleniyor(3).
"Ücretsiz" sorunları
Çalışanın gün içinde dinlenerek yeniden çalışmaya hazır hale gelmesine olanak sağlamak amacıyla hem çalışanın sağlığını ve güvenliğini hem de, işverenin daha verimli hizmet almasını sağladığı halde ara dinlenmesi, çalışılan sürelerden sayılmıyor, ücret ödenmiyor.
Üstelik İş Kanunu’nda, en az olarak belirlenen ara dinlenme sürelerinin bireysel ve toplu iş sözleşmeleri ile arttırılabilmesi olanaklı. Özelikle, tehlikeli hammadde ile çalışılan, sürekli dikkat isteyen, aşırı sıcak, aşırı soğuk koşullarda vb. çok tehlikeli işlerde ara dinlenmelerinin arttırılması sağlık ve güvenlik açısından gerekli.
Ara dinlenmesi, çalışanın sağlığına ve güvenliğine katkı veriyor olsa da çalışanın dinlenmiş olarak daha verimli çalışmasına da olanak sağlıyor, olası sağlık sorunlarını, iş kazası olasılığını uzaklaştırıyor.
Çalışanın karşı karşıya kalacağı sağlık sorunu ve özellikle iş kazası işveren için önemli bir sorun. İşgücü kaybı en hafifi. Bu nedenle, gün içinde verilecek ara dinlenmelerinin önemi ortada. Buna karşın, ara dinlenmesinin, çalışılmış sürelerden sayılmayarak ücretsiz olması, ara dinlenmelerinin etkin olarak uygulanmasını önlüyor.
Ara dinlenmelerinde ücret ödenmediği için ne kadar çok uzatılırsa, işe başlama ve sona erme saatleri o kadar uzamış oluyor.
Örneğin, bir saatlik ara dinlenmesi yerine gün içinde aralıklarla toplam bir buçuk saat ara dinlenmesi verilse(ki yaygın olarak kullanılıyor), işe başlama ve bitirme süresi arasında kalan süre dokuz saat olacak.
Dolayısıyla 9 saat işyerine bağlı geçen sürenin ancak 7,5 saati için ücret alınmış olacak. Bu nedenle, ara dinlenme süresinin ihtiyaca göre yasal olarak belirlenmiş en az sürenin üstünde arttırılması, çalışanın sağlığı ve güvenliği açısından yararlı olsa da, çalışanın çok da istek duyacağı bir uygulama olmuyor.
Ücretli ara dinlenme hakkı
Ara dinlenmeleri, çalışanın sağlığı ve güvenliği için önemli olduğu kadar, sağlığın bozulması ve iş kazası olasılıklarını azaltan ve verimliliği arttıran özellikleriyle işverenin de yararına bir fonksiyona sahip olduğundan, esasen çalışılan sürelerden sayılmalı.
Ancak, bu durum fiilen günlük çalışma süresinin azaltılması sonucunu da doğuruyor. Aslında, ara dinlenme sürelerinin daha etkin kullanılabilmesi için günlük çalışma sürelerinin azaltılması belki en uygun yaklaşım olacak. Ancak, haftalık çalışma süresi en uzun olan ülkelerden biri olduğumuz halde, bu yaklaşımın zemini henüz oluşmuş değil.
Bu durumda, İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanunu’nda tanımlanmış “tehlikeli” ve “çok tehlikeli” işlerde, yasal olarak belirlenmiş en az dinlenme süresi, bireysel veya toplu iş sözleşmesi ile arttırılarak uygulanmak istendiğinde, artacak sürenin tespiti ve kullanımında karşılıklı rızanın ve isteğin oluşabilmesi için, işin türüne, yerel özelliklere, geleneklere uygun özendirici uygulamaların hayata geçirilmesi gerekiyor. (DK/APA)
*Fotoğraf: Aradolu Ajansı/Arşiv