İlişik değil mıhlanmış
Önce terminoloji ve çeviri konusunda bir hatırlatma:
'Embedded' sözcüğünün karşılığı Türk medyasının kasıtlı olarak tahrif ettiği üzere 'iliştirilmiş' ya da 'ilişik' olamaz. Çünkü bu iki sözcüğün İngilizce karşılığı 'attached' olabilir. Ve 'embedded'e oranla muhabir ile askeri birlik arasındaki ilişkiyi daha hafif, daha gevşek gösterir. Adeta teyellenmiş...
'Embedded'in Türkçe'deki olası karşılıkları, eşanlamları'çakılmış', 'mıhlanmış', 'yuvalanmış', 'yatırılmış', 'sabit edilmiş' olabilir. Mesela Fransızca'da 'embedded' sözcüğüne karşılık olarak sözlükler 'encastré'(İçine gömülmüş) kelimesini öneriyor.
Fransız basını ilk başta açıklamasını yaparak 'embedded' sözcüğünü İngilizce olarak kullandı. Sınır Tanımayan Gazeteciler(RSF) örgütünün terminolojisinde ise artık 'incorporé' (vücudun, bünyenin içine girmiş, onun bir parçası olmuş) kelimesi kullanılıyor.
Irak'ın işgalinde, 'Embedded' muhabirliğin işlevini Türkçe'de en iyi anlatan karşılığın 'Askeri yatılı muhabir' olduğu konusunda ısrarlıyım.
"Embedded" değil, bağımsız
Perşembe günü Cemiyet Salonunda yapılan Metin Göktepe'yi anma panelinde Mete Çubukçu, Irak izlenimlerini aktarırken, doğaçlama bir şekilde embedded' muhabirlerden söz ederken 'bu asker muhabirler' deyimini kullandı ki, çok hoşuma gitti, çünkü doğru...
Akşam ödül töreninde de Fotoğraf dalında ödül kazanan Vatan gazetesinden meslektaşımız Burak Kara da teşekkür konuşmasına 'Ben embedded değilim...' cümlesiyle başladı. 'Ben bağımsız gazeteciyim' anlamında...
'Embedded' için kullanılan diğer Türkçe sözcükleri tekrarlamakta yarar var: yatakdaş muhabir, yardım yataklıkçı muhabir, bordrolu muhabir, işbirlikçi muhabir, yanaşma muhabir, besleme muhabir, kakılmış muhabir.
Yedi soru ve yanıt önerileri
Meseleye bir kaç açıdan daha bakmakta yarar var. Yanıtlarını arayacağımız sorular şunlar:
1. Askeri yatılı muhabir çatışmaları hangi gözle, hangi perspektifle izleyebilir?
2. İşgal altındaki topraklarda yaşayan insanlar, tankların ya da helikopterlerin içinden çıkan bu muhabirlere ne gözle bakar?
3. Askeri yatılı olmayanların tutumu nedir?
4. Askeri yatılı muhabirin can güvenliği sağlanabilir mi?
5. Askeri muhabirliğin olumlu olduğunu savunanlar nerede ve neden yanılıyor?
6. 2 sayfalık, toplam 50 maddelik bağlayıcı sözleşme neler içeriyor?
7. Askeri yatılı muhabirlik savaş dışı alanlarda da uygulanırsa ne sonuç verebilir?
"Embeded"in perspektifi
Saldırı başlamadan önce 2 ila 3 ay arasında eğitim kampına alınan askeri yatılı muhabirler, bir yandan bu eğitimin etkisi, bir yandan da imzaladıkları sözleşme gereği, çatışmaları mecburen tek yanlı olarak verebiliyor.
24 saat kışlada yatıp kalkan, askerlerden başka kimseyle görüşemeyen bu muhabirler, üstüne üstlük, Amerikan milliyetçiliği ile de zaten daha önce yoğrulmuş oldukları için, muhabir niteliklerini kaybederek, Amerikan ordusunun bakış açısını tamamen benimsemiş durumdalar.
Muhabirin bağımsızlığı, özgürlüğü, içinde yaşadığı, yani gömülü olduğu ortamla birebir ilgili olduğu için, muhabir, özellikle de sözleşmeye uymazsa birlikten atılıp medya organına geri gönderilme korkusuyla kendisine söylenenleri haber haline getirip aktarmakla sınırlı kalmak durumunda.
Askeri yatılı muhabir, çatışan iki taraftan ancak birinin perspektifini benimseyebilir. Diğer tarafın perspektifini, hem diğer tarafı bilmediği için benimseyemez, üstelik de askeri yatılı muhabir, içinde bulunduğu ortamda sürekli olarak karşı tarafın aleyhine bir propagandaya maruz kalıyor.
Hem ABD hem de Irak ordusunda askeri yatılı muhabir olmak da dengeyi sağlayabilecek bir denklem değildir. Çünkü haberciliğin en temel ilkelerinden biri üçüncü göz olmak ise diğer ilkesi de haber kaynağına temas ve mesafedir.
Askeri yatılı muhabir, konumu, bulunduğu ortam itibarıyla ne üçüncü göz olabilir ne de haber kaynağına mesafeli davranabilir.
"Embeded"e ne gözle bakılır?
Medyanın hatta gazetecilerin ve muhabirlerin prestiji, inandırıcılığı güvenirliği her ne kadar tüm dünyada son 20 yıl içinde büyük bir erozyona uğramış olsa da, savaş alanında, şöyle bir manzara düşünün:
İşgal harekatında, saldırgan tanklar bir yerleşim bölgesini ele geçiriyor. Tankın kapısı açılıyor, içeriden önce askerler çıkıyor, ardından da tıpkı onlar gibi giyinmiş, ama elinde kamera, fotoğraf makinesi, teyp ya da bloknot- ve kalem olan ve askerlerle aynı dili konuşan bir takım insanlar çıkıyor.
İşgal altındaki insanlar bu kişiler hakkında ne düşünür?
Özellikle de bu farklı teçhizatlı kişiler, tank bölgeyi terk ederken de askerlerle birlikte yeniden tankın içine girip bölgeden ayrıldığını görmüşse...
Hadi biraz daha geliştirelim senaryoyu...Tankın içinden çıkan bu kişiler diyelim ki yöre halkından bilgi alacak. İşgal altındaki insanlar askerlerle gelen bu insanlara güvenir mi? Onlara gerçek bilgileri verir mi? Hissiyatlarını rahatça, özgürce anlatabilir mi? Sadece soru soruyorum.
Askeri yatılı olmayanın tutumu?
Robert Fisk bir yazısında, Pentagon'un askeri yatılı olmayan gazetecilere 'unilateral' (Tek yanlı) adını taktığını yazmıştı. Dolayısıyla, kışlanın, tankın, helikopterin içinde olan gazeteciler multilateral (Çokyanlı) oluyor.
Herhangi bir askeri makama organik olarak bağlı olmadan, mesela Bağdat'ta Filistin otelinde kalan, ya da Ümmü Kasr'da halkın içinde kalan gazetecilere yönelik ne büyük bir hakaret bu! Amerikan medya tarzının muhabirlikten ne anladığına da iyi bir örnek...
"Embeded"in can güvenliği
Askeri yatılı olmayan muhabirler öldürülmeye başladığında, Pentagon, açıklama yaparken, başsağlığı dilemeden önce 'önemli' bir bilgi verdi:
Bu gazeteciler, askeri yatılı gazeteci değildi. Yani bizim korumamız altında değildi. Dolayısıyla ölmeleri biraz da normal!
Sonra iki askeri yatılı muhabir de ölünce ona da hemen bir gerekçe buldular: Kazada öldüler. Demek ki askeri yatılı olmak, muhabirin can güvenliğini otomatik olarak koruma altına alamıyor.
Hatta tam aksine, askeri yatılı olmak, yani 24 saat kışlada yaşamak, askeri helikopterlere binip cepheye gitmek, tankların içinde seyahat etmek, askeri yatılı muhabiri doğrudan askeri hedef haline getiriyor. Askeri yatılı muhabir, bu konumu ile sivil kişi olmaktan çıkıyor.
"Embeded"i savunanların yanılgısı
Katıldığım çeşitli toplantı, radyo ve televizyon programlarında kimi iletişim akademisyenlerinin ve bazı meslektaşların askeri yatılı muhabirliği savunduğuna tanık oldum.
Onların gerekçeleri şöyle:
Nerede haber varsa muhabir orada olmalı, muhabir izlediği olayı en iyi bir şekilde aktarabilmesi için olaya mümkün olduğu kadar fazla yaklaşmalı.
Bu iki gerekçe de teorik olarak doğru. Ama aslında pek de ince olmayan çok önemli bir fark var : Sizin ordu birliklerine gönderdiğiniz insan, askeri yatılı statüsüne girdiği andan itibaren muhabirlik sıfatını, statüsünü kaybediyor.
O kişi, orada bildiğimiz, geleneksel ya da modern anlamda, muhabirlik işlevini yerine getiremiyor ki... Haberin içeriği kadar nasıl alındığı, hangi koşullarda üretildiği de önemlidir. Mesela para karşılığı yapılan haber, haber değildir.
Baskıyla yaptırılan haber de haber değildir. Meseleye yüzeysel bakan, gazeteci değil, sansasyon meraklısı bir televizyon kanalının görsel yönetmeni ya da bir gazetenin sığ bakışlı foto editörü gözüyle bakacak olursak, görüntü ve haberin sadece içeriği ile ilgilenen herhangi bir 'gazeteci' bu gerekçelere dayanarak askeri yatılı muhabirliği savunabilir.
Ama herhangi bir sözcüğü, herhangi bir kavramı anlamsızlaştırmak isterseniz, başına askeri sıfatını koyun yeter... Askeri yatılı muhabir de muhabir değildir. Askeri yatılı muhabirin, birlikte bulunduğu askeri birliğin basın ve halkla ilişkiler bölümü mensubundan hiç bir farkı yoktur.
1. Körfez Savaşında, askeri yatılı muhabir yoktu. Tabi ki muhabirler kendi olanaklarıyla cepheye gidemez. Bir şekilde askerlerle işbirliği yapmak zorundalar. Ama bu çalışmanın da kuralları var.
Mesela 24 saat kışlalarda yatıp kalkmayacaksın. Haber için şartlar öne süren sözleşme imzalamayacaksın. Cepheye askerlerle birlikte giderken, özel basın aracıyla gideceksin.
Kılık kıyafetinde ve davranışlarında sivil olduğunu açıkça belli eden simgeler taşıyacaksın. (Beyaz bayrak ya da uluslararası dillerde ve yerel dilde büyük harflerle yazılmış 'Basın', 'Gazeteci' pankartları).
Sözleşme haber alma ögürlüğüne ağır darbe
Son olarak Türkiyeli 5 meslektaşın da askeri yatılı muhabir olmak için imzaladıkları sözleşmenin tam metnine nihayet ulaşabildim. (Bkz. www.rsf.org sitesinde 'GLCC Ground Rules Agreement' başlıklı metin.
Bu metinden şimdiye kadar adeta önemsiz bir şey olduğunu ima edercesine '2 sayfalık bir metin' diye söz ediliyordu. Evet 10 punto dizilince 2 sayfa ama aslında çok ayrıntılı 50 maddelik bir metin. Sadece bu metinde öne sürülen koşullar, askeri yatılı muhabirlerin muhabirlik yapamayacaklarının kanıtı.
Tam metin bir an önce Türkçe'ye çevrilip üzerinde ayrıntılı bir tartışma yapmak gerekir. Ben şimdilik metnin ana ruhunu aktarmaya çalışacağım. Beklendiği üzere sözleşme, yapılmayacakların, yapılamayacakların listesini içeriyor.
Ayıp olmasın diye bir bölümde de yapılması mümkün olan haberler sıralanmış. Metnin özüne egemen olan anlayış, 'güvenlik nedenleriyle' diye sık sık belirtiliyor.
Belki de en önemli ve sık geçen ibarelerden biri de, kimi yerde Merkez Komutanlığı'nın kimi yerde ise alandaki komutanın 'onayı' sözcüğü. Bir çok madde de bazı bilgilerin, 'daha önce Pentagon ya da Merkez Komutanlığı tarafından açıklanmışsa' şartıyla yayınlanabileceğini hatırlatıyor (Thanks!).
Şartname, muhabirin özet olarak, düşman birliklerinin moralini bozacak her türlü haberi yayınlamasına izin verirken, kendi birlikleriyle ya da askerleriyle ilgili neredeyse her türlü olası olumsuz bilginin yayınlamasını ya tamamen yasaklıyor ya da komutanın iznine tabi kılıyor.
Neyin olumlu neyin olumsuz olduğunu da muhabir değil, komutan tayin ediyor. Tabi önemli bir madde de, şartname kurallarına uymayan muhabirlerin geri gönderileceğinin açıkça belirtilmesi.
Bu şartnamenin tümünü okuyan herhangi bir kişi, muhabirin, uygulamada, sürekli olarak, komutanlık makamından ya da komutandan onay alması gerektiğini kolayca görebilir.
Oysa ki muhabir esas olarak gerçeğe, okuruna ve editörüne karşı sorumludur. Ve muhabir, bu üç kurum dışında kimseden onay ya da direktif almamalıdır.
Topyekün orduya gömülüyor
Bu yeni sansür, aslında medyanın topyekün orduya gömüldüğünü (Allah Rahmet Eylesin!) kanıtlıyor. Çünkü askeri yatılı muhabir ordunun içine mıhlandığı gibi, askeri komutan da, editörden haber müdüründen önce muhabiri denetleyip yönlendirdiği için o da medyaya gömülmüş durumda!
Medyayı ordunun bir parçası haline getiren, medyanın, muhabirin bağımsızlığını ve özgürlüğünü ortadan kaldıran bir mekanizma...
Okur, izleyici, dinleyici açısından da son derece vahim bir durum yaratıyor askeri yatılı muhabirler, çünkü, yurttaşlar TV ekranlarında, gazete sayfalarında ya da radyolarda, işte bu askeri muhabirlerin haberlerini izliyor.
Dolayısıyla izledikleri haberler, toplumun, kamunun temsilcisi olması gereken ve ordudan ayrı bir kurum olması gereken medyanın üretimi değil, doğrudan ordunun bilgi, yorum ve bakış açısı... Ordu medyanın yerine geçmişken, medya da orduyla özdeşlemiş oluyor. Apoletli Medya artık global...
Çatışma dışı alanlarda "embeded"
Nihayet bu askeri yatılı muhabirlik kurumu, ki muhabirliğin ölümüdür, savaş, çatışma, işgal ya da saldırı dışındaki alanlarda da uygulamaya konursa, medyanın kamusal niteliği, yurttaşı zengin ve farklı açılardan bilgilendirme işlevi tamamen ortadan kalkacak.
Böyle bir tehlike aslında eskiden beri var, hatta çok çeşitli alanlarda Türkiye ve başka ülkelerde uygulamalarına da tanık olduk. Medyanın 4. kuvvet olmaktan çıkıp, haber kaynağına mıhlanması, onun bir parçası olarak davranması, gazeteciliğin asli boyutu olan muhabirliğin halkla ilişkilere, haberin de propagandaya dönüşmesine neden olacak. (Henüz tamamen dönüşmemişse!)
Bu durum da, tabi ki egemenlerin, güçlülerin, zenginlerin bilgi, haber ve yorum tekelinin güçlenmesine neden olacak. Yurttaşlar, iç politika, ekonomi, kültür-sanat, spor, eğitim ya da herhangi bir alandaki gelişmeleri, sadece söz konusu alanlardaki haber kaynaklarının bakış açılarıyla öğrenecekler.
Hiç bir kurumun da kendisini eleştirmeyeceğini, olumsuz yanlarını faş etmeyeceğini hesap edersek, bundan sonra medyada haber olmayacak, çünkü muhabir olmayacak. Medya, haber yerine, halkla ilişkiler, reklam ve propaganda bölümlerinin ürünleriyle doldurulacak.
Toplum, halk, gazeteci meslektaşlarımız ve iletişim akademisyenleri hepimizi askeri yatılı muhabirlikten korusun! (RD/NM)