Demokratik Toplum Kongresi "Demokratik Özerklik" projesini tartışmaya açmak için hazırladığı taslak metni ile ortalığı ayağa kaldırdı. Yaygara koparanlar da ilk iş olarak, klasik refleksleri ile, Kürtleri linç ettirmek ve parti kapatmakla tehdit etti. Ancak tüm bu yaygara belli ki bir şeyleri gizlemeye yönelik ve yanıltma amaçlı bir çırpınıştı.
Devlet, ordu, iktidar, muhalefet (BDP hariç), popüler deyişle yandaş medya ve burjuva medya gayet iyi biliyorlar ki Kürtler "Özsavunma" derken TSK'ya karşı bir ordudan bahsetmiyorlar. Veyahut bunlar açısından Türk bayrağının yanına ayrı bayrak çekmek de asli sorun olamaz, yalnızca canlarını sıkar.
Ancak asla ve kat'a tahammül edemeyeceği bir şey vardır Türkiye'deki devlet geleneğinin; o da komünizm'dir. Kurucu iktidar döneminden bugüne değin, bu asli düşmana göz açtırılmamış; infazlar, katliamlar, idamlar, işkenceler, sürgünler, tutuklamalar ve gözaltılar bir türlü yetmemiştir bu "Heyula"yı yok etmeye.
Bu genel kanaatin doğal sonucu olarak Türkiye Devleti'nin çelikten bir Anti-komünist kimliği oluşmuştur. İnanılmaz refleksleri gelişmiş, nerde bir komünizm rüzgârı esse kulakları dikilen, burnu keskin koku alan bir canlı türü ortaya çıkmıştır: "Anti-komünist".
Tepkisini, nefretini ve düşmanlığını gizleme gereği duymayan bu canlı türü hemen her yerde karşımıza çıkmaktadır. Hele hele mevcut iktidarda en keskinleri toplanmıştır. AKP içerisinde "Komünizme Karşı Mücadele Dernekleri" ve "Milli Türk Talebe Birliği" üyelerinin çoğunlukta olması tesadüf değildir.
İşte bu keskin kimlik ve taslak metin içerisindeki "Sosyalizan Unsurlar" arasındaki çatışma bize yaygara olarak yansımaktadır. Kaldı ki; Kürtlerin de şerhlerinin ve ciddi itirazlarının olduğunu biliyoruz. Ne demiştik, her yerde karşılaşırız.
O halde biraz irdeleyelim ve tartışalım bakalım, taslağın fazla komünizan kaçan yönleri neymiş!
"Ahlaki ve politik toplum olarak ifade ettiğimiz özgürlükçü komünal değerleri taşıyan örgütlü demokratik topluma dayandığından dolayı ekonomik sorunlar dâhil tüm sorunları çözmeyi hedeflemektedir."
"Projenin siyasi boyutu şu şekilde açıklanıyor: 'Demokratik Özerklik'te siyasi yönetim, tabandan başlayarak köy komünleri, kasaba, ilçe, mahalle meclisleri, kent meclisleri biçiminde demokratik konfederal temelde örgütlenmesini yaparak üstte toplum kongresinde temsiliyetini bulur."
"Meclis, yeni sağlık modeli tartışmasını yürütürken; antikapitalist, halkçı ve katılımcı ilkeleri esas alacak."
Halkın tamamına yakınının devlet eliyle bilinçli olarak cahilleştirildiği bir ülkede; taslak da olsa, kalkıp toplumun bilinçlenmesinden, örgütlenmesinden, komünlerden, yönetimde katılımcılıktan ve antikapitalizmden bahsettirmezler. Buna tahammülleri zaten yoktur, ayrıca kendi kuyularını kazmayacak kadar köklü bir sınıf bilinçleri ve sınıf kinleri mevcuttur devlet bileşenlerinin.
"Şehir, kasaba, mahalle ve köyde yaşayan tüm halklar faşist, gerici ve soykırımcı saldırılara karşı bilinçli ve duyarlı olur, öz savunma esasında bu yönelimler karşısında toplumsal direnişi ifade eder."
Yok, daha neler! Sıkışınca nasıl katliam yapacaklar peki? Dersim, Maraş, Çorum vb. hassas vatandaş (!) müdahaleleri nasıl yapılacak? Siz resmen başkaldırıyorsunuz...
"Bunun yanı sıra özel savaş politikası olarak kadın ve gençlik kesimleri spor, sanat, sosyal etkinlikler adı altında toplumsal mücadeleden uzaklaştırılmak ve fuhuş, uyuşturucu yaygınlaştırılıp ahlaki çöküşe sürüklenmesi amaçlanmıştır."
Buralar gerçekten mevcut ahlaka ve hukuka aykırı olmuş. Henüz üç gün önce fuhşa, yozlaşmaya, çetelere ve uyuşturucuya karşı mücadele etmeye çalışan Halk Cephesi'ne operasyon yapılmadı mı? Siz misiniz torbacılara, kadın tüccarlarına ve çetelere savaş açan; anında karşınızda polisi bulursunuz. Akşamında da servis edilen haberi gördüğünüzde dudağınız uçuklar.
Yahu bu ülkenin bir dönem vergi rekortmeni olan Manukyan genelev patroniçesiydi ve Şişli Adliye Binası bile onun mülküydü! Lütfen yaşadığımız ülkenin ahlak yapısını sarsmayalım.
"Aile, cinsiyetçi toplumda erkeğin küçük devleti olarak inşa edilmiştir. Kadının derin köleliğe mahkûm kılınmasında ailenin bu konumu etkili olmuştur. Sosyal politikamız gereği, mevcut toplumsal realitede aile aşılacak bir toplumsal kurum değildir, ancak dönüştürülmesi mümkündür. Bunun için hiyerarşiden kaynaklı kadın ve çocuklar üzerindeki mülkiyet anlayışı ve bunu koruyan yasaların değiştirilmesi gereklidir. Bu yönüyle kadının bilinçlenme, örgütlenme düzeyi ailenin ve toplumun eşit, özgür ve demokratik birliklerinin alanı haline dönüştürülmesinde kilit role sahiptir."
Karar: Kapitalizmin asla vazgeçemeyeceği mahrem alanına tecavüzden taslak metninin tüm nüshalarının yakılması ve insanlık hafızasından silinmesine...
Mevcut sistemin dayanak noktası ataerkillik ve cinsiyetçi toplumdur. Bu sebepten ötürü, cinsiyet kavramının kökten kaldırılması talebi, olabilecek en devrimci taleplerdendir.
"Herkesin kendi işinin ve işyerinin emekçisi olduğu, kadın istihdamına öncelik veren, azami kârı hedeflemeyen, kullanım değerini esas alan, anti tekelci, eşitlikçi, dayanışmacı bir ekonomik sistemi oluşturmak gerekmektedir."
"Sağlık hizmetinin herkese eşit, ücretsiz, evrensel nitelikte, anadilinde ve ulaşılabilir verilmesini savunan Meclis, toplumsal iyilik halini tehdit eden; cinsiyete, ırka, sınıfa, inanca dayalı ayrımcı politikalarla ve sağlıksız yaşam koşullarına neden olan çevrenin sömürü amaçlı tahribatıyla mücadele edecek. Ulaşılmış olan teknolojik düzeyin sağlığın endüstrileşmesinde istismar edilmesine karşı çıkarak, teknolojik imkânların akılcı, toplumun genel yararını gözeten, doğa ile uyumlu olarak kullanımını esas alacak olan Meclis, sağlık hizmetlerinin planlanmasında, piyasanın kar amaçlı dayattığı politikaların değil, sağlık gereksinimlerini göz önüne alan politikalarla belirlenmesini savunuyor."
"Bu dedikleriniz bu rejimde olmaz," buyurmuştu Kadir Topbaş birkaç hafta evvel. Bu çıkışının nedeni ulaşımın parasız olmasını talep eden başarılı eylemlilikler ve anti-komünist kimliğinin nüksetmesiydi. Ne de olsa o da bir MTTB'liydi.
Peki, ama neden ulaşım, hastaneler ve okullar parasız olamaz? Başka rejimde oluyor da bunda niye olmuyor? Altın yumurtluyor diye mi kesmiyorsunuz o tavukları?
"Emeğin sömürüsüne dayalı tüm çalışma ilişkilerini reddeden Meclis, sağlık hizmetlerinde insan onurunu zedeleyen, sömürüyü derinleştiren taşeronlaştırmaya varan uygulamalara karşı mücadele edecek. Sağlık emekçileri arasındaki katmanlaşmayı toplumsal cinsiyet açısından da ele alan Meclis, mevcut erkek egemen iktidar anlayışının sağlık alanına bir yansıması olan eşitsizliğin çözülmesi için kadın özgürlük perspektifleri doğrultusunda çalışacak."
Görünen o ki, Mehmet Ali Şahin, Selahattin Demirtaş ile yaptığı görüşmede çok büyük olasılıkla; "Yakışıyor mu sizin gibi Müslüman bir topluma böyle gomonist bir üslup? Biz sizi böyle bilmezdik..." tarzında bir serzenişte bulunmuştur. Bütün karın ağrıları buradan kaynaklanıyor. "Allah göstermesin!" Türkiye halkları fark ederse dolandırıldığını başları epey ağrıyacak, onun farkındalar. Düşünsenize benzer taleplerin başka bölgelerden de geldiğini? Gelsin sara nöbetleri...
Sonuç olarak; faşizmi aratmayan, en ufak bir muhalefeti bile boğmak için iktidarı, polisi ve medyasının topluca çullandığı, herkesin her an illegal örgüt üyesi ilan edilebileceği, toplumsal muhalefetin en cılız dönemlerini yaşadığı, işçi sınıfı mücadelesinin sendikal bürokrasiye takıldığı, Türkiye Sosyalist Hareketi'nin politika üretmede zayıf kaldığı şu karanlık günlerde, böylesi bir taslak metinde komünlerden bahsedilmesi onurlandırıcı bir husustur.
Sosyalist hareketin tarihi açısından bu önemli, cesur ve devrimci çıkışa sessiz kalmak kolaydır. Faşistlerin, anti-komünistlerin ve Kemalistlerin saldırılarına karşı mezkûr komünizan unsurları sahiplenmek elzemdir. Orada bir taslak metin var, geliştirmek için çabalamak durumundayız.
Ertuğrul Kürkçü'nün belirttiği gibi; "Orada demokratik özerklik, Türkiye'ye faşizm mi?" Başka bir şekilde ifade etmeye çalışırsak; "Orada komünler, burada cemaat mi?" Taslak halindeki fikirleri yoğun bir şekilde tartışmalı ve olgunlaştırmalıyız.
Ve son olarak:
Orada bir resim var, bakmazsak görmeyiz. Orada bir yangın var, dokunmazsak yanmayız. Orada bir mücadele ve bedel var, seyirci kalırsak mahkemelere gerek kalmaz, tarih bizden hesap soracaktır. (TD/EK)