50. Altın Portakal'ın ulusal belgesel yarışmasında Kürt realitesiyle ilgili eserler çoğunluktaydı. Özellikle Dersim'in acılı geçmişine odaklananların dışında Yüksekova'nın Befircan köyüne kamerasını çeviren Yağmurun Gelini (Bûka Baranê) ve Roboski katliamını protesto için Halil Savda'nın başlattığı Ankara yürüyüşüyle ilgili Yürümek dikkat çekiciydi.
7 ve 8 Ekim'de gerçekleştirilen yarışmadaki belgesellerin gösteriminden sonra aşağıda dökümünü sunduğum 9 ve 10 Ekim günleri perdeye yansıyan eserlerin sonuncusu Birnur Pilavcı'nın Tek Başına Dans adlı yapıtı.
Filmleri heyecanla takip etmiş olan Thomas Frickel, Nebil Özgentürk, Necati Sönmez, Şehbal Şenyurt Arınlı ve Nazmi Ulutak'tan müteşekkil belgesel jürisinin kararı heyecanla bekleniyor.
Bûka Baranê
Kürtçede Yağmurun Gelini anlamına gelen Bûka Baranê 1989 yılında Hakkâri'nin bereketli topraklarıyla anılan Yüksekova ilçesindeki Befircan (Karlı) köyü ilkokul öğrencilerinin hayatlarına odaklanıyor. En saf duygularıyla fotoğrafçının objektifine poz veren çocukların gelecekleri ne yazık ki tahayyül edebildiklerinden çok farklı olur ve 90'lı yıllardan itibaren onlar da savaşın acımasız etkileriyle karşı karşıya kalırlar.
Gazeteci İrfan Aktan'ın şahsen yaşadığı tecrübelerden de yola çıkarak yazdığı ayrıntılı, inandırıcı ve sürükleyici senaryo, tecrübeli sinemacı Dilek Gökçin'in ustalığı sayesinde gayet etkileyici bir belgesele dönüşmüş.
Hafıza Merkezinin projesi olarak ortaya çıkan 60 dakikalık yapım özellikle baskı ortamında büyümek zorunda olanların barışa ne kadar susamış olduklarını da bir kez daha kanıtlıyor.
Roboski'den Yürümek
Türk Silahlı Kuvvetlerine ait savaş uçaklarının 2011'de Irak sınırındaki Roboski köyüne yakın bir araziyi bombalayıp 34 sivil yurttaşın ölmesine sebep olduğu saldırı hafızalardaki tazeliğini koruyor.
İlgili makamların sorumluluğu kabul etmedeki yetersizliği ve adaletin bir türlü işlemeyen çarkları vicdani retçi Halil Savda'nın başlattığı yürüyüş hakkındaki belgeseli daha da anlamlı kılıyor.
1984 Bandırma doğumlu Deniz Şengenç'in yönettiği 52 dakikalık yapım Roboski'den Ankara'ya 1300 kilometrelik yolculuğunda Halil'in ve ona katılanların filmi, bu uzun yolda yürüyüşün kolektif bir sivil eyleme dönüşmesinin ıspatı.
Marmara'da bir ada
Özellikle Anadolu'da ne zaman İstanbul'lu olduğumu söylesem küstahça ifade edilen "İstanbullu yok ki!" tepkisiyle karşılaşmışımdır. Akabinde "Yoksa Ermeni misin?" sorusu gelir ve benim için gayet tatsız başlayan bu iletişim içinden çıkılmaz hale gelir...
Nilüfer Uzunoğlu'nun 51 dakikalık Antigoni Küçük Adamız Hayatımız adlı belgeseli imparatorluklar başkenti İstanbul'un temel direklerinden olan ve devletin sinsi politikalarıyla memleketlerinden edilen Rumlara odaklandığı gibi daima önyargılarla yaklaşılmış şehrin nasıl kimliksizleştirildiğinin, yüzyıllar içinde oluşmuş ve dünyada eşi bulunmayan bir kültürün nasıl yerle bir edildiğinin de ipuçlarını fısıldıyor.
Duygularını bilhassa yakın plan çekimler sayesinde seyircilere birebir aktarabilen konuşmacılar ve yönetmenin sağladığı samimi ortamda, itiraf etmeye yıllar boyunca cesaret edemedikleri gerçekleri kısaca da olsa tek tek ortaya dökmeleri, belgeseli nostaljik olmaktan çok Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu andan itibaren kendinden saymadıklarına reva gördüğü muamelelerin zarif bir örneklemesi haline getiriyor. Sahipsizmişçesine hırpalanmış ve her tarafı betonla kuşatılmaya devam edilen bir zamanların güzel İstanbul'unda Prens adalarına "son ganimet" olarak bakanların varlığını da unutmamak lazım…
Şizofreni
1985 Adana doğumlu Doğu Akıncı'nın yarışmada yer alan belgeseli yoksul bir aileye doğan zihinsel özürlü Mustafa'nın Yaşam Zincirini gözler önüne seriyor. Bilhassa annesinin göğüs gerdiği zorluklar ve imkansızlıklar bir yana, Mustafa'nın hayat mücadelesi şizofreninin varlığıyla içinde çıkılmaz hale geliyor.
Uzun yıllar boyunca kendisine o kadar da yakın olmayan ailenin diğer fertlerinin de seferber olduğuna tanık olduğumuz ve çok özel anlarla itirafların belgelendiği yapımın süresi 90 dakika.
Ermeni marangoz
Sarkis Usta'nın Ermeni tehcirini yaşamış annesi ve babasıyla ilgili anıları, azınlıkların yıllar boyunca maruz bırakıldığı tüm uygulamalar, 6-7 Eylül olayları, solculara aman vermeyen faşist rejim ve daha neler neler…
Çoğunluktan sayılmayan, devletin göçe zorladığı, asimile etmeye veya sindirmeye çalıştığı tüm fertlere örnek olabilecek bir vatandaş olarak Sarkis'in dopdolu hayatı 53 dakikaya sığdırılmış: Direnmekle geçmiş bir ömür!
Yönetmen Deniz Koçak, Erkan Oğur, Djavan Gasparyan, Grup Yorum ve Sarkis Çerkezyan'ın müzikleri eşilğinde kendi yazdığı senaryoyu başarıyla işlemiş, birbirinden ilginç anekdotlar, samimi röportajlar ve zarif çekimlerle donatmış.
Yapıt kayıp değerlerimize saygı duruşu niteliğinde.
Fecîra
Kürt coğrafyasından üç kadının, samimi, sıcak ve kıvrak sohbetlerini, dört mevsim boyunca günlük alışkanlıklarını ve hayata karşı dik duruşlarını açığa vuran görüntüler 1984 Diyarbakır doğumlu Piran Baydemir'in 40 dakikalık Fecîra belgeselinde.
Dersim ve çevresinde yıllardır uygulanan her türlü baskı Munzur barajının yapılmasıyla yeni bir evreye girmiştir. Yaşlı nesil başlarına gelen felaketleri tek tek hatırlarken genç nesil suyun artık geriye doğru akmasından muzdariptir; bir zamanlar geleceği gören dedenin tahminleri ne yazık ki tek tek gerçekleşmektedir.
Birbirinden şık kadrajlar ve isabetli bir ışık yönetimiyle göze çarpan sevimli yapım adını Kırmançi lehçesinde "günün ilk ışığı" anlamına gelen Fecîra'dan alıyor. Kürtçe'de kadın adı olarak da kullanılan sözkonusu ismin belgesele de verilmesinin esas nedeni kadının güneşle benzer şekilde hayatı yaratma gücüne sahip olmasından.
Saroyan Ülkesi
Nevi şahsına münhasır edebiyatçı William Saroyan 1908 yılında ABD'de doğmuş olmasına rağmen sürgün bir ailenin evladı olarak kendisini her zaman hem Ermeni, hem Amerikalı, hem de Bitlisli olarak tanımlardı. Ailesi ve çevresinden ayrıntılarıyla öğrendiği ve memleketi saydığı Anadolu'ya yönelik merakı 1964 yılında uzun bir yolculuğa dönüştü.
Lusin Dink'in yönettiği Saroyan Ülkesi adlı 75 dakikalık belgesel, anıları ve hikayeleri aracılığıyla yazarın öfkelerini, tutkularını, özlemlerini, empati yetisini ve insan sevgisini hassasiyetle sergilemekte.
Yapım Werner Herzog'la çalışmış olan görüntü yönetmeni Thomas Mauch sayesinde muhteşem bazı görüntülerle de bezeli.
Bu toprakların kadim halklarına uygulanmış çeşitli zulümlerle hesaplaşıp geleceğe ümitle bakabilmemiz için kaçırılmaz bir fırsat….
Acı Vatan Almanya
Muhafazakâr toplumlarda görücü usulüyle evlendirilmiş bir çiftin uyumsuz olduğu ve boşanamadığı durumlarda, evdeki sevgisizlik ve mutsuzluk doğal olarak çocuklarına da yansır.
Hassas ruhlu kız Birnur'u boğan bu huzursuzluk, gerginlik ve şiddet zamanla katlanılmaz bir hale gelir.
Ailenin her bir ferdi bu agresif dinamikten nasibini almakta, Almanya'daki gurbet hayatı durumu iyice zorlaştırmaktadır, fakat bir şekilde herkes kendi yolunda gitmeyi tercih eder.
Yönetmen Birnur Pilavcı 98 dakikalık Tek Başına Dans (Alleine Tanzen) adlı belgeselde ailesiyle kopmuş olan bağlarını tekrar kuvvetlendirmek ve aile fertleri arasındaki ilişkileri düzeltmek için elinden geleni yapıyor.
Yaralı bir ruh olarak ebeveyni ve kardeşleriyle geçmişte asla konuşulamayan bir çok konunun tartışılmasını istiyor; katarsise giden yolda mesafe katedileceğine olan inancı, Almanya'daki adıyla Biene'nin arkasındaki itici güç.
Çok özel ve mahrem konulara girmekten ve onları seyircilerle paylaşmaktan imtina etmeyen Pilavcı'nın belgeseli ancak Almancı Türkiye'lilerin cesaret edebileceği bir açıklık göstergesi sanki: Farklı kültürlerin karşılaşması ve çatışması sonucunda, bir çok tabunun ister istemez yıkıldığı bir ortamdan gelen etkileyici yapımda ortalara saçılan çıplak gerçekler belgeselseverleri bile sarsıcı cinsten… (MT/ÇT)