Adından Altın Portakal'ı çıkararak yoluna devam eden Antalya Film Festivali'nin, üç yıl önce Elif Dağdeviren öncülüğünde farklı bir rota çizeceği, üstüne basa basa ifade ediliyordu. Ekibin gerçekleştirdiği ilk festivaldeki sansür krizi, sonraki sene yaşanan terör olayları ve seçim dönemi nedeniyle tarihinin ileri atması, o rotayı geri planda bırakmıştı. Bu yıl festivalin ileride nasıl kurumsallaşacağı daha net görüldü.
Ulusal Yarışma'da silkelenme dönemi
TIKLAYIN - EN İYİLER MAVİ BİSİKLET VE TEREDDÜT
Yakın geçmişte festivale yönelik başlıca eleştiri, ulusal yarışmanın 'ilk filmler kaosu'na dönüşmüş olmasıydı. Antalya'da prömiyer yapmanın, yarışmaya katılım koşullarından birisi olmasının da desteklediği bu durum; ilk kez gösterilen, kerameti kendinden menkul ilk filmlerin yer yer tahammül sınırlarını zorlayan yarışına sahne oldu bir süre. Bu dönemde Antalya, popülaritesini yavaş yavaş eskitirken, Adana'nın gerisine de düştü.
Geçen senden itibaren bu durum belirgin biçimde değişmeye başladı. Senenin en beğenilen, başka festivallerde ödüllendirilen yerli yapımları, Antalya'da da yarışırken ulusal yarışma da “ikinci filmini muhtemelen izleyemeyeceğimiz yönetmenlerin ilk filmlerinin mezarlığı'” olmaktan kurtulma sinyalleri verdi.
Bu yıl Yeşim Ustaoğlu'nun merakla beklenen filmi “Tereddüt”, Türkiye prömiyerini Antalya'da yaparken, Adana'da ilk gösterimleri yapılan Mehmet Can Mertoğlu'nun “Albüm”, Kıvanç Sezer’in “Babamın Kanatları” ve Derviş Zaim’in “Rüya”sı da Altın Portakal için yarışan filmler arasındaydı. Adana'ya kabul edilmeyen “Rüzgarda Salınan Nilüfer”in Antalya'nın ulusal yarışmasında boy göstermesi; Rıza Sönmez'in "sahte belgesel" (drama-mockumentary karışımı) kıvamındaki filmi “Orhan Pamuk'a Söylemeyin...”in yarışmadaki varlığı, dikkat çekiciydi.
Her festivalin anayarışmasında bir ya da birkaç fire olmasına aşinayız. Lakin “Tereddüt”, “Albüm”, Seren Yüce’nin “Rüzgarda Salınan Nilüfer”inin yarıştığı bir yerde Ayhan Salar’ın yönettiği “Eşik” gibi sinema duygusu ve tekniği olmayan bir yapımın varlığı, etkisi uzun süren bir şok dalgası yarattı. “Eşik” yerine, Rengahenk bölümünde yarışma dışı gösterilen filmlerden bazıları ulusal yarışmaya kaydırılabilirdi; örneğin Alpgiray M. Uğurlu’nun yönettiği “Enkaz”...
Uluslararası bölümler ve konuklarda yıldız yarışı
En iyi erkek oyuncu ödülünü "Babamın Kanatları"ndaki filmi performansıyla Menderes Samancılar kazandı. |
Antalya, bir yandan ulusal yarışmanın standardını yükseltmeyi ve prestij merkezi haline getirmeyi hedeflerken bir yandan da para ödülünü düşürüyor. Bütçeyi yerli projelerin oluşturulmasına ve festivalin uluslararası ayağının güçlenmesine kaydırıyor. Ulusal yarışmada ödül miktarının 100 bin TL'ye düşürülmesinin, bu yıl için olumsuz yansımasının olduğunu söylemek zor ama gelecek dönemler için handikap yaratacak mı, onu yaşayıp göreceğiz.
Festival, Antalya Film Forum ve Film TMR ile yerli yapımlara 'yarışma dışı' destek olmayı hedefliyor ve kaynaklarını buna kanalize ediyor. Keza uluslararası alana da sıkı bir bütçe ayrıldığı ortada. Geçmiş yılların efsanevi yıldızlar geçidi, son iki senedir yeniden tekrarlanıyor.
Bu yıl Audrey Tautou, Andie MacDowell, Rutger Hauer, Connie Nielsen, John Savage, Armand Assante, Asghar Farhadi ve Harvey Keitel'ın varlığı, festivali hayli renklendirdi ve uluslararası imajını pekiştirdi. Açılış töreninde Kültür ve Turizm Bakanı dururken, Audrey Taotou'a ödülünü Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı'nın takdim etmesi ise değer ve denge tuhaflığı yarattı. Festivalde özellikle Farhadi'nin ustalık sınıfı söyleşisi, yakın zamanların en verimli sinemacı buluşması oldu. Genel olarak festivalin etkinlikleri ve söyleşileri hayli yoğundu.
Antalya Film Festivali'nin uluslararası programında, Türkiye prömiyerini yapan iki önemli film vardı: “Neruda” ve “Manchester by the Sea”. Ancak nedendir bilinmez, bu iki film, özellikle de “Manchester by the Sea” yeterli şekilde duyurulmadı festival seyircisine ve konuklara. Bu yılın en iyi yapımlarından biri olan, önümüzdeki sene Oscarlar'da (en iyi film, senaryo ve erkek oyuncu dalında kesin gibi) ağırlığını hissettirecek bu yapımın ilk gösterimini, dolup taşan diğer salonların aksine, boş sayılabilecek bir salonda, az sayıda katılımcı ile izledik. Halbuki filmin programa alınması, bu yıl festivalin övgüye değer çalışmalarındandı.
Gösterimler, salonlar ve yeni uygulamalar
En iyi ulusal film ödülünü alan Mavi Bisikletler'in yönetmeni Ümit Köreken aldı. |
Festival salonları, özellikle de ulusal yarışma filmlerinin ve bilinir yabancı filmlerin gösterimlerinde doldu taştı. İzleyici profilinde ise son birkaç yıldır gözle görülür bir değişim var. CHP tandanslı, sevdikleri filme coşkuda, sevmedikleri filme tepkide sınır tanımayan, milliyetçi duyguların hakim olduğu, galaları genelde “gün” ruhuyla izleyen, festival teyzeleri olarak adlandırılan geleneksel seyirci ortadan kaybolmuş gibi. Onların yerini daha sakin, soru-cevaplarda geri planda kalmayı tercih eden, filmin kendilerinde bıraktığı duyguyu ifade etmekten de kaçınmayan ama politika ile pek haşır neşir olmayan yeni bir seyirci profili almış durumda.
Bu yıl festivalde ilk defa “kart okuma uygulaması” başlatıldı. Festival konuklarına ve basın mensuplarına verilen giriş kartlarındaki barkodlar, salonlara girişte tek tek okundu. Yabancı festivaller örnek alınarak yapılan bu uygulama, ilk günlerde girişlerde kuyruklara neden olsa da sonra sıkıntı yaratmadı. Asıl sıkıntı, davetlilere ayrılan bilet sayısının az oluşu ve biletsiz salonlara girişin sekteye uğramasıydı. Kontenjan kısıtlı olup bilet kalmayınca ya kapından dönüldü ya da merdivende oturuldu. Geniş eleştirmen katılımıyla gerçekleşen geçmiş festivallerde bu denli yer sorunu yaşanmamıştı. Bilet sayısının artırımı, AVM’lerdeki gösterimlerin daha büyük salonlarda yapılması ya da İstanbul Film Festivali’ndeki gibi basına özel gösterimlerin tertip edilmesi, önümüzdeki seneler için çözüm olabilir.
Ödüller uzun süre unutulmayacak
Geçen sene ilk kez uygulanan iki geceye bölünmüş ödül töreni uygulaması bu sene de devam etti. Daha baştan, festivalin ağır topları netti: “Tereddüt”, “Albüm”, “Rüzgarda Salınan Nilüfer” ve “Babamın Kanatları”…
Festivalin sonlarına doğru “Rüya” ve “Rauf”un da ödül alma ihtimalinden söz edilmeye başlandı. Genel kanaat ise Yeşim Ustaoğlu imzalı “Tereddüt”ün en iyi film ve yönetmen için en güçlü ve haklı aday olduğuydu. Ancak uluslararası yarışmada da yarışan “Tereddüt”, buradan en iyi film, yönetmen ve kadın oyuncu (Ecem Uzun) ödülünü alınca ulusal kategoride sadece kadın oyuncu ödülüyle yetinmek zorunda kaldı. Belli ki 100 bin TL’lik para ödülünün, iddiasız bir yapıma gitmesinde, Semih Kaplanoğlu başkanlığındaki jüri hemfikir olmuştu. Tabi bu yapımın “Mavi Bisiklet” olması çok tartışmalı bir karardı. Hem teknik hem de senaryo açısından çoğu rakibinin gerisinde kalan filmin anaödülleri kazanması, festivalin son zamanlardaki en tartışmalı ve itirazı bol sonucuydu.
Sonuçlara detaylı bakınca ödül dağılımında muhafazakar bakışın ağırlığını hissetmek mümkün. Ecem Uzun ile eşit rolde yer alan Funda Eryiğit’e kadın oyuncu ödülünün paylaştırılmaması, sevişme sahnelerinin buna neden olduğunu düşündürtüyor. “Albüm”ün ödülsüz dönmesini de filmdeki muhafazakarlık ve mahalle baskısı eleştirisinin ters teptiği şeklinde okumak mümkün. Keza, “Rüzgarda Salınan Nilüfer”in durumu da o kısacık “erkeklik” sahnesi ile bağlantılı gibi. Bu filmlerdeki kadın hikayelerinin ağırlığı, jürinin bu konuyla da arasına mesafe koyduğunu gösteriyor. Bize de ödül çıkmayan filmleri, mesela “Albüm” ve “Eşik”i aynı kefeye koyan sinema mantığı için üzülmek düşüyor. (MI/HK)