Anket, sosyo-ekonomik ve toplumsal alan araştırmalarında kullanılan soru kağıdına verilen ad. Bir başka anlatımla anket, araştırmanın veri derleme aracı.
Erdoğan anketlere güvenmediğini söyleyince Özhaseki de, Yıldırım da bu görüşe katılmış. Demek, Erdoğan, Özhaseki ve Yıldırım siyasal kamuoyu yoklamalarında kullanılan soru kağıtlarını, sorulan soruları, soruların soruluş biçimlerini “güvenli” bulmuyor. O soruları manipülasyona açık sorular ya da soru listeleri olarak görüyor. Özhaseki ve Yıldırım da, Erdoğan’ın Ankara – İstanbul büyükşehir belediye başkan adayları olarak reislerinin görüşlerine sonuna değin katılılarak ve patronlarının ardından “en büyük anket seçim” özdeyişinin yineleyicisi olmaktan hiçbir beis görmüyor .
Her siyasal kamuoyu yoklaması, tüm sosyo-ekonomik ve toplumsal araştırmalarda olduğu gibi; bir kuramsal çerçeveye, modele ve yönteme dayanır. Anket ise kuramsal olarak çizilmiş araştırma konu ve çerçevesini dolduracak / tamamlayacak soruların ve soruluş biçimlerinin yer aldığı, ayrıntılı / kapsamlı ve fakat basit bir listedir. Ayrıca her araştırma kuramsal çerçevesinden model ve yöntemine, örneklem planından soru kağıdına, ne zaman ve nasıl yapıldığından kimin için yapıldığına kadar tüm yönleriyle kamuoyuna açık, dolayısıyla şeffaf olmak zorundadır. Bu da yetmez, alan araştırması hem olasılığa dayalı bir örneklem modeliyle hem de yinelenebilir olma koşulunu göz ardı etmeyen bir biçimde tasarımlaştırılmış ve gerçekleştirilmiş olmalıdır.
Eğer araştırmacı ya da yayıncı bir kamuoyu yoklamasını kamuoyuna açıklıyor ve kitlelerin bilgisine sunuyorsa, o araştırmanın tüm temel bilgileri incelemenin konusu olabilmeli ve herhangi bir soru ya da güvensizlik durumunda tüm bilgiler, sorusu olanın ve / ya da incelemek isteyenlerin önüne konabilmelidir. Bunun yapılamıyor olması, başlı başına sorunun ve de güvensizliğin kaynağıdır.
Siyasal kamuoyu yoklamaları yapıldığı âna, döneme ilişkin araştırma hedef kitlesinin siyasal yönelimleri üzerine veriler sergiler. Her toplumsal olay, âna ilişkin derlenen verilerin farklı yönlere doğru kaymalarına neden olabilir. Bu kaymalar da dönemsel olarak yapılan ve birbirini izleyen kamuoyu yoklamalarıyla izlenebilir.
Siyasal yönsemelerin hızla değiştiği ya da durağanlaştığı dönemlerde kamuoyu yoklamalarının sonuçları ya hızlı farklılaşmalar ya da yinelenen benzeşmeler ortaya çıkarır. Dolayısıyla kamuoyu yoklamalarına ilişkin başarı algısı da bu ögelere bağlı olarak dalgalanmalar gösterir. Dalgalanmalar büyüdükçe kamuoyu araştırmalarına güven azalır, tersi durumda da artar. Çünkü kitleler için kamuoyu araştırmaları, seçim sonuçlarının önceden görülmesi anlamına gelir. Siyasiler içinse, bu, iktidar amaçları doğrultusunda kullanılabilecek araçtır. Dolayısıyla şeffaf biçimde yapılmamış ve sonuçları kamuoyuna açıklanan tüm siyasal kamuoyu araştırmaları manipulasyon aracı olarak kullanılabilir.
Kamuoyu araştırmacılarının TV kanallarında bol bol boy gösterdikleri, kamuoyu yoklamalarını seçim sonucu yerine koydukları günler, Cumhurbaşkanlığı seçimleri 10 Ağustos 2014’te yapılmıştı. İşte o günlerden, o dönemden yazılmış iki yazıdan yapılan alıntıyla size, siyaset, kamuoyu yoklamaları ve güven ilişkilerine bir açılım getirme denemesi yapmaya çalışıyorum. Alıntılar aşağıda, değerlendirmelerse size ait.
8 Ağustos 2014’te Bianet’te yayımlanan “Sandığa Giderken Zihin Açıcı Bazı Seçim Bilgileri” başlıklı yazıda şöyle yazmışım:
“5 Ağustos Salı gecesi Oğuz Haksever NTV’de Erdoğan’a “yaptırdığınız kamuoyu yoklamalarında son durumlar nedir, katılım nasıl olacak” şeklinde bir soru yöneltince, Erdoğan yanıtını kesin bir dille verdi. Şu anda elinde, 5 binin üzerine denekle yapılmış iki araştırma varmış ve bu araştırmaların biri önceki haftanın, diğeri de bu haftanın durumunu sergiliyormuş. Seçmenlerin seçime katılım düzeyi her iki araştırmada da yüzde 90 olarak bulunmuş. Erdoğan’ın seçimde alacağa oy ilk araştırmada 55, ikinci de ise 56 olarak ölçülmüş..
Oğuz Haksever, Erdoğan’a doğal olarak ‘Sayın Cumhurbaşkanı adayı, acaba ne oldu da seçmen desteğiniz 12 Eylül referandumundan 6 puan, 2011 milletvekili seçimlerinden 10 puan, 2014 yerel yönetim seçimlerinden 14 puan daha üste çıktı? Bu başarıyı neye borçlusunuz acaba?’ diye sormadı. Tabii ki Erdoğan da, ‘katılıma yüzde 90 dememiz, sandığa gitseniz bile bu seçimi biz kazanıyoruz diyebilmek ve rakipleri sandık başına gitmekten vazgeçirebilmek için. Yüksek katılımda yüzde 40’larda kalacak oy oranımızı, düşük katılımla yüzde 50’nin üzerine taşıyabilmemizin tek yolu bu çünkü,’ demedi.”
İkinci yazı bianet’te, 26 Ağustos 2014 tarihli, başlığı ise “Kamuoyu Araştırmaları ve Araştırmacılara Dair”
“10 Ağustos seçimleri yaklaşırken çeşitli televizyon kanallarında bulgu ya da yorumlarını aktarmak için programlara katılan kamuoyu araştırmacıları, seçimlerin yaz ortasında yapılacak olmasına karşın, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde katılımın yüksek olacağı konusunda neredeyse hemfikirdiler. Hatta Cumhurbaşkanı adayı (üç adaydan birisi olarak) Erdoğan 5 Ağustos gecesi NTV’de çıktığı programda -mealen- ‘elimde iki araştırma var, her iki araştırmaya göre de seçime yüzde doksan düzeyinde katılımın olacağı ve oyların yüzde 56-57’sini de benim alacağım ölçülmüş’ diyerek, bu yargıyı daha da pekiştirdi.
Seçim yapıldı bitti. Katılım yüzde 75, Erdoğan’ın oyları da yüzde 52 dolayında gerçekleşti.”
Erdoğan beş yıl önce “güvendiği” anketlere (kamuoyu yoklamalarına) bugün aynı güveni duymuyor. Hem de üç ayrı şirkete aynı anda araştırma yaptırıp, onlardan araştırmaların niteliklerine ilişkin tüm bilgileri alabilecek konumda olmasına rağmen önceden duyduğu güveni yitirdiyse, bunun tek sorumlusu araştırma şirketleri olmayabilir mi?
Elbette, neden olmasın. (ST/HK)