Son günlerde AKP'nin iktidarı kaybetme olasılığının arttığına dair pek çok emare var. Bu emareleri açık eden araçların başında ise kamuoyu yoklamaları geliyor.
Bir süredir AKP ve MHP bloğundaki seçmen tercihlerinde çözülmeler ve kaymalar olduğunu gösteren anket ve raporlar, öncelerinden farklı olarak bu kayma ve çözülmelerin farklı adreslere yönelmeye başladığını da bize söylüyor.
Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi'nin Eylül ayında sahasını gerçekleştirdiği, hem Bölge hem de Türkiye geneli raporları özellikle seçmen eğilimi ve beklentilerine dair önemli veriler içeriyor.
Kararsız seçmen arayışta
Her iki çalışma da da AKP'deki oy kaybı 10 puanı aşmış görünüyor. Her iki çalışmada da Millet ittifakının oy oranı Cumhur İttifakını aşmış görünüyor. Her iki çalışmada da Millet ittifakı ve HDP'nin genç seçmenden aldığı oy oranı artmış görünüyor.
Her iki çalışma da da en kararsız seçmen AKP'de, Seçmenini en çok koruyan parti ise HDP görünüyor.
Bu verilerin benzerine üç ay önceki çalışmalarda da rastlamış olsak bile, bu defa şöyle bir farkla karşılaşıyoruz; Kimi kararsız oylar artık belirgin bir adrese yönelmeye başlıyor.
Örneğin bölge çalışma raporuna göre; uzun yıllardır Merkez ve iktidar olabilecek partilere oy veren seçmenin (ki bu partiler genellikle sağ muhafazakâr karakterli) %20-25'lik önemli bir kısmı yönünü CHP'ye dönmeye başlamış bile.
Türkiye genelinde de ivme benzer biçimde Millet ittifakı partilerine yönelmiş görünüyor.
Yani son kamuoyu yoklamalarına göre; uzun süredir mevcut muhalefeti iktidar alternatifi olarak görmekte güçlük çeken seçmen için artık muhalefet bir alternatif.
Ayrıca önceki çalışmalarla birlikte düşündüğümüzde, çoğu AKP'den kararsızlaşmış bu seçmen grubunun önemli bir kısmının, uzun süre DEVA ve Gelecek partilerine yönelmeyi arzuladığını, ancak ilgili partilerin bu grubun beklentilerini karşılayacak politik duruş ve sinerji ortaya koymadığını da bize söylüyor.
Yani bugün CHP'ye ve İyi partiye kayan bu kararsız seçmen grubu AKP'den kaymış gibi görünse de aslında bir yanı ile Deva ve Gelecek partilerinin de kaybı olarak okunabilir.
Elbette bu geçişken oylar henüz yöneldiği partilerde sağlamlaşmış değiller. Yüzlerini döndükleri siyasetlerin seçime kadar sergileyecekleri performans bu seçmenin yeni partilerinde kalıp kalmayacağını da gösterecek.
Kürt meselesi ve seçmen
İkincisi; AKP'de ilk en büyük seçmen kaybı Kürt seçmenle ortaya çıkmıştı. Hem Kürt meselesine dair kurduğu liberal söylemler, çözüm merkezi olma iddiası, hem iktidar olanakları ve maddi gerekler bu kesimin uzun süre AKP'yi desteklemesine yol açmıştı.
Ancak Kürt sorununda güvenlikçi politikaları önceleyip, MHP ile kurulan ittifakın gerekleri ortaya çıktıkça bu seçmen grubu AKP'den uzaklaşmaya başlamıştı.
Ekonomik kriz ve otoriterleşmedeki yükselme ile beraber bu grubun AKP'ye dönüşü oldukça güç bir hale geldi.
Bir süre için MHP etkisinden AKP'nin bir şekilde çıkacağı, Kürt sorununda çözüm ve demokratikleşme söylemlerine döneceği beklentisi bu kesimi başka adres belirlemekten alıkoymuştu.
Ancak son araştırmalardan da anlıyoruz ki, bu beklenti zayıfladığı gibi, CHP'nin son dönem söylemlerinin de etkisi ile ilgili seçmen grubu yeni bir merkez adresi de belirlemeye başladı.
Anketler, AKP'de Kürt seçmenle beraber başlayan erimenin, bugün Türkiye çapında kimi sağ muhafazakâr seçmene de sirayet etmeye başladığını bize söylüyor; Ancak bu seçmen grubunun hatırı sayılır bir kesiminde kararsızlığın hala hâkim olduğunu, belirgin bir yeni adresin henüz öne çıkmadığını da gözlemek mümkün.
Zira bu seçmen grubu için, AKP iktidarıyla beraber edindikleri kazanımları kaybetme kaygısı henüz giderilmiş değil.
Eski anlayışın yeniden rücusu olasılığı ile başörtü meselesinden, pazar ve ekonomik kaynaklardan elden edilen payın ne denli korunacağına kadar bir dizi kaygı için güvenilir adres henüz belirlenmiş görünmüyor.
Bu kesim ya güvence veren adresi bulunca kararsız pozisyondan çıkacak ya da AKP'nin iktidar olma olasılığını tümüyle kaybettiğine ikna olup yeni bir denge adresi belirleyecek gibi görünüyor.
Ekonomik kriz çözücü mü?
Aslında son dönemdeki seçmen hareketliliği bize iktidarın oy kaybında ekonomik kriz ve işsizliğin güçlü çözücü etkisine işaret ederken; muhalefetin oy artışında etkili meselenin Kürt sorununda çözüm ve demokratikleşme vaadi olduğunu da düşündürüyor.
Son raporlarda AKP iktidarının oy kaybetmeye başladığı temel bir dinamik var ki, onlardan bahsetmesek olmaz; o da kadınlar... AKP'yi iktidara taşıyan ve orada tutan temel dinamolardan biri kadın seçmenlerdi.
Ancak ortaya çıkan yoksullaşma düzleminden kadınlar çok fazla etkilendiği gibi; otoriterleşme, muhafazakârlaşma ve bozulduğuna inandığı adalet sistemi arasındaki ilişkide en çok güvensizleşenler kadınlar oldu.
Önümüzdeki süreçte eğer aksi bir politika üretemez ise AKP kadın seçmen erimesini durdurabilecek gibi görünmüyor.
Sorun algısı ve seçmen eğilimi
Anket sonuçlarına göre sorun algısı ile seçmen eğilimi arasında güçlü bir ilişki göze çarpıyor.
Türkiye'deki çoklu kriz hali AKP iktidarının en zayıf karnı durumunda ve ciddi oranda seçmen kaybediyor. Kuşkusuz seçmen için Türkiye'nin en önemli sorun tarifinin başını "Ekonomik Kriz ve İşsizlik" çekiyor.
Sahada gözlemlediğimiz derin yoksulluk seçmenin çoğunluğu için iktidara dönük açık bir umutsuzluğu da örgütlüyor.
Bu umutsuzluk hali şimdilik soruna çözüm gücü olacak ya da çözüme talip olacak siyasetlere yönelme eğilimi ile dengelenmiş görünüyor.
Son anketler bize seçmenin öncelikli sorun algısında konjonktürel olanın etkili olduğunu söylerken, seçmenin bir süredir pek çok sorun/kriz hallerini birbiriyle birlikte düşünmeye başladığını, giderek daha fazla sistem eleştirisine yöneldiğini düşündürüyor.
Örneğin Ekonomik kriz ve yoksulluğun nedeni olarak; Cumhurbaşkanlığı sistemine, demokrasi açığına, mevcut hukuk sistemine ve adalet açığına, Kürt sorununda benimsenen güvenlikçi politikalara işaret edenlerin çoğalması bununla ilgili olarak değerlendirilebilir.
Yani seçmen öncelikli sorun tanımlarında; giderek birbirini etkileyen, besleyen, doğuran çoklu kriz algısına sahip olmaya başlıyor. Kuşkusuz çoklu krizin yapısallaşma riskini en çok taşıyan ülkelerden biri Türkiye. Elbette bu krizli hal tüm hayatı etkiliyor.
Önceleri krizler, bir iktidar üretme, hegemonya geliştirme işlevi görüyor iken araştırmalar, son iki yılda iktidar çözme, hegemonya zayıflatma işlevi görebileceğine de işaret ediyor.
Daha doğrusu krizler/sorunlar iktidar ve hegemonyanın el değiştirici gücü durumunda. Bundan tüm toplum kesimleri ciddi anlamda etkileniyor. Hem Türkler, Hem Kürtler, Hem Aleviler, hem diğer inanç yapıları ve elbette kadınlar ve erkekler.
İşte bu etkilenmelerde anket sonuçları bize başka bir şey daha söylüyor, o da farklı toplumsal, kültürel, cinsel, ekonomik-sınıfsal vs farklı statülere veya koşullara sahip olanlar arasında öncelikli sorun/kriz tanımlarının benzemeye, aynılaşmaya başladığını, mağduriyetlerde eşitlenenlerin sayısının arttığını gösteriyor.
Bu durum köklü sorunların çözümü için beklentinin yöneldiği siyaset yapıları açısından belki de bir fırsat.
Seçmen, partileri dönüşüme çağırıyor
Son olarak anket raporları, kamuoyu yoklamalarının ortaya çıkardığı seçmen hareketliliğinin nedenleri, zamanlaması ile birlikte irdelendiğinde bir başka olasılığı da bize düşündürüyor; o da bu seçimin sadece bir iktidar veya sistem değişimine vesile olabilecek bir seçim olmadığını, seçmenin aynı zamanda partilerin uzun zamandır sabitlendikleri ve beslendikleri eski politik ve ideolojik formlarını dönüşüme çağırması.
Seçmenin hangi partiye niçin yöneldiğine dair sorulara verilen yanıtlar bütünlüklü incelendiğinde, seçmenin ne olursa o siyaseti merkeze taşıyabileceğine dair ipuçları ile dolu.
Örneğin Saha merkezinin (Sosyo Politik) son anketinde iktidar partilerine oy verecek olanların dikkat çeken gerekçeleri içinde "Güçlü oldukları için" gerekçesi hatırı sayılır bir yerde dururken; CHP'ye oy vereceğini belirten katılımcıların öncelikli gerekçesinin "İktidarın Alternatifi Olduğu İçin", "Eşitlik ve Özgürlük İçin"; İYİ Parti'ye oy vereceğini belirtenlerin "Mevcut Sorunları Çözeceğine İnandığım İçin", "İktidarın Alternatifi Olduğu İçin"; HDP'ye oy vereceğini belirtenlerin ise öncelikli neden olarak "Barış ve Demokrasi Mücadelesi İçin", ve "Beni Temsil Ettiği İçin" gerekçelerini dillendirmiş olmaları bu nokta da düşünülmeye değer.
Oy artışlarının meydana geldiği dönemde ilgili siyasetlerin söylem ve eylemlerindeki farklılığı da düşündüğümüzde (ki CHP liderinin Kürt Sorununun çözümüne dair kabul ve talipliği önemli bir sinerji yaratmış görünüyor) seçmen sorun çözen, ayrıştırmayan, daha demokratik nitelikli siyasetleri tercih ediyor.
Anlaşılan o ki oy artışının devamlılığı ve korunması; CHP'nin geçmişin ulusalcı-katı laikçi formunu dönüştürmesi ile, İyi partinin geldiği geleneğin katı milliyetçi söylemini dönüştürmesi ile mümkün görünüyor.
Yani seçmen merkeze ve iktidara talip partiyi dönüşmesi karşılığında kabul ediyor ve gönül rahatlığıyla desteklemek istiyor.
HDP parantezi
Burada HDP için bir parantez açmak gerekiyor. Seçmeninin yarısından biraz fazlası uzunca bir süredir HDP'nin herhangi bir ittifakta yer almamasını istiyor.
Bunda iki neden öne çıkıyor; ilki ağırlıklı Kürtlerden oluşan HDP seçmeni, oldukça politik ve iktidar denklemini belirleyen güç olduğunu İstanbul seçimlerinden bu yana kuşkuya yer bırakmayacak denli biliyor.
Bu noktada seçmen gücünün Kürt sorununun çözümüne olanak yaratacak siyasetler için kullanılmasını istiyor. Bir anlamda açık çek veriyor. HDP'ye oy verme gerekçeleri incelendiğinde de bu okuma güçleniyor.
İkincisi HDP'ye dönük dışlayıcı, yok sayıcı, görmezden gelici, kendi ile eşitlemeyen siyasetlere dönük duyulan derin rahatsızlık.
Doğrusu HDP'nin diğer partiler gibi eşit ve ortak koşullarda ilişkilenebileceği bir siyaset çıkmadan ittifak mevzusunu seçmenin önemli bir kısmı pek de onaylayacak gibi görünmüyor.
(YG/PT)