Ankara'da hiç kimse Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı Tansu Çiller'in Irak'a yönelik bir askeri harekât esnasında başbakan olma istediğini dile getirdiği açıklamasını ciddiye almadı. Söz Çiller'in geçmişte iç siyasi konumunu iyileştirme babında şiirsel özelliğe sahip güzel bir ifade olarak değerlendirildi. Bu nedenle tanınmış bir Türk siyaset yorumcusunun bize dediği üzere açıklama "alaycı bir tebessümden" fazlasını hak etmemekte.
İktidar ortağı liderleri, 3 Kasım'da erken seçime gidilmesi kararı alırken aynı gün Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz, Türk yetkililerle zorlu görüşmeler maratonuna giriyordu.
Türkiyeliler başbakanları Bülent Ecevit'in geçen Mayıs ayı başındaki rahatsızlığından bu yana modern tarihlerinin en zor krizlerinden birini yaşıyorlar. Son günlerde parlamento çoğunluğunu kaybeden, Demokratik Sol Parti'yi (DSP) sarsan ve seçimlerin önünü açan dramatik gelişmeler yaşanıyor. Oysa Türkler, özellikle de medya, iç gelişmeleri geride bırakacak bir ilgiyle Irak konusuna odaklanma hazırlığındaydı. Seçimlerin önemine rağmen gazete ve televizyonlar manşet ve ana başlıklarına Irak konusunu taşıdılar.
Her yerden bir görüş
Eski Maliye Bakanı ve Avrupa-Türkiye Vakfı Başkanı Ziya Müezzinoğlu, Türkiye'nin Irak'a yönelik askeri bir harekâta kesinlikle katılmayacağını ifade ederken emekli general ve strateji araştırmacısı Armağan Kuloğlu karşıt bir görüş sergileyerek Türkiye'nin önünde çıkarlarının gerekli görmesi sebebiyle harekâta katılmaktan başka seçeneği olmadığını belirtiyor. Posta gazetesi yazarı Ömer Tarkan ise, Türkiye'nin harekâta katılmasını Ankara'nın Washington'la olan iyi ilişkisi ile açıklıyor. Diplomatik çevreler ise ne Türkiye'nin ne de ABD'nin müdahale için hazır bir planı olmadığı kanaatini taşımakta. Genelkurmay İkinci Yardımcısı General Yaşar Büyükanıt ise, bir gazeteye yaptığı açıklamada Diyarbakır'a bir füze düştüğü vakit Türkiye'nin savaşa girmeye mecbur kalacağını ifade etmekte.
Türkiye harekâta karşı. Türkiye karşı olduğunu gösteriyor ancak nihayetinde boyun eğecek ve katılacak. Türkiye sonradan katılacak. Türkiye sadece lojistik destek sunarak katılacak. Türkiye katılmayacak ancak Irak'ın geleceği etrafındaki taleplerini sunacak. Türkiye harekâttan yana. Türkiye karşı.
Ankara'da Irak konusu nereden başlamakta? Açıklanmış resmi tutum şöyle:
* Türkiye, Irak'ta yeni bir savaş sebebiyle bir kez daha ekonomik zarara uğramak istemiyor. Zira Körfez Savaşı Türkiye'ye 35 milyar dolarlık bir ekonomik kayba mal oldu.
* Türkiye, topraklarının yeni bir Kürt göçü dalgasına ve bu göçün maddi ve sosyal olumsuz yansımalarına maruz kalmasını istememekte.
* Türkiye, Kürt sorunu ile ilgili sonuçlarından endişelendiği için Irak harekâtına şiddetle karşı çıkmakta. Tıpkı Körfez Savaşı'nın Kuzey Irak'ta Kürt oluşumu inşa etmesi gibi sonuçlarını kimsenin bilemeyeceği bir askeri harekâtın gerçekleşmesi durumunda bu oluşumun adına -özerk,federal, konfederasyon dikkat edilmeksizin devlet sürecine taşınmasından endişelenmekte.
* Türkiye, harekâtın gerçekleşmesi ve Irak'ın yeniden şekillenmesi durumunda Türkmenlerin özerk yönetimi elde etmelerini ve bedeli ne olursa olsun Kürtlerin egemenliği altında olmamalarını istemekte.
* Türkiye, harekâta katılması durumunda içinde Kerkük ve Musul'unda bulunduğu Kuzey Irak'ta kontrolü ele geçirmekle yetinecek. Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun açıklamalarına göre Türk ordusu kesinlikle Bağdat'a girmeyecek.
* Türkiye, kesinlikle Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasından yanadır. Çünkü herhangi bir bölünme Irak'ın güneyinde İran'ın nüfuzunun artması anlamına gelecek ki Türkiye'nin istemediği bir durum bu.
* Irak'taki yeni rejimin Iraklıların onayını alması gerekli. Böylelikle bölge başka bir istikrarsız süreç yaşamasın.
Kürt devleti
ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz'in Ankara ziyareti, Ankara'nın Irak dosyasına bakışında bir 'dönüşüm noktası' olarak değerlendirilebilir. Sertliği ile tanınan Amerikalı yetkili Türkiye'den Irak harekâtına destek istemek için geldi. Ecevit doğal olarak Türkiye'nin harekâtın gerçekleşmesi durumunda Türk ekonomisinin kaybı ile ilgili konuştu. Kıvrıkoğlu da Türkiye topraklarının bütünlüğünden ve bir Kürt devleti kurulması tehlikesini ele aldı.
Görüşmeler her iki taraf arasında tam bir 'savaş' niteliğindeydi. Wolfowitz açık bir dille Türkiye katılsın veya katılmasın harekâtın yapılacağını açıkladı. Bunun öz Türkçe'de tek bir anlamı var: Tehdit dilinin kullanılması. Ya Türkiye harekâta katılacak ya da dünyada birinci müttefikini yüzüstü bırakmasının faturasını ödeyecek.
Ecevit mesajı çok iyi anladı ve Wolfowitz'e şu soruyu sordu, "Sizin ne yapmak istediğinizi önceden bilmek istiyoruz?" Bu soru aslında pazarlık kapılarının ardına kadar açılması için yeterli bir cevap niteliği taşımakta. Genelkurmay Başkanı ise, "Kürt devleti kurulmasının önüne nasıl geçilebilir" diye sordu Wolfowitz'e.
Aslında tavırlar önceden belirlenmiş. şimdi ise "soru sorma süreci" başladı. Ankara Wolfowitz'in şu cevaplarına ulaşmayı imkânsız görmemekte:
Washington, Türkiye'nin onayı olmadan Irak harekâtına başlayamaz.
Washington, Irak'ın toprak bütünlüğünü koruyacak ve dolayısıyla Kürt devleti kurulmasını istememekte.
Washington, Türkiye'ye ekonomik yardımlarda bulunacak ve Irak'ın halihazırdaki durumunun Türkiye'nin gücünü zayıflattığı görüşünde,
Washington, harekâtta uluslararası kanunları gözetecek.
Washington, Türkiye'nin harekâta katılmasının Arap-Türkiye ilişkilerine olumsuz etkilerini gidermek amacıyla harekâtta Suud desteğini almaya çalışacak.
Washington, Türkmenlere özel bir statü verecek.
Washington, Türkiye topraklarının bütünlüğünü tehdit edecek tehlikelere karşı garantör olacak.
IMF ve işbirliği
Türkiye'nin ikinci adımı ise belirli isteklerin sunulmasıyla ilgili:
* IMF yardımlarının süreceğinin garantiye alınması.
* Türkiye'nin dört milyar dolara yaklaşan askeri borçlarının silinmesi.
* Ortaklık anlaşması doğrultusunda Türkiye ile ABD arasında askeri işbirliğinin geliştirilmesi.
Türk Dışişleri eski Siyasi Planlama Dairesi Başkanı ve Ortadoğu Dairesi Başkanı Solmaz Önaydın hiç kimsenin Saddam sonrası neler olacağını bilememesi sebebiyle Irak harekâtına karşı çıkıyor. Önaydın, ne ABD'nin ne de Türkiye'nin Irak'la ilgili bir planı olmadığını ancak şu an için Irak'ın federal yapısı üzerinde odaklanıldığını düşünmekte ve Irak'a geçiş öncesi Afganistan'da istikrarın sağlanmasının zamana ihtiyaç duyması sebebiyle harekâtın kıştan önce yapılamayacağını düşünmekte. Solmaz, ayrıca ekonomik kaybı ağır olacağı için Türkiye'nin harekâta katılmamasının çıkarına olacağı görüşünde. Ömer Tarkan ise Amerikan stratejisinin bir parçası olması sebebiyle Türkiye'nin harekâta katılmaya mecbur olduğu ancak ABD'nin müdahalenin şeklini belirlememesi sebebiyle hiç kimsenin Türkiye'nin müdahale şeklini bilmediği görüşünde.
Emekli general Armağan Kuloğlu bizimle yaptığı söyleşisinde kendinden gayet emin bir tutum sergileyerek Türkiye'nin sonuna kadar harekâta karşı olacağını ancak olayların dışında kalmasının kendisini tehlikelere maruz bırakacak olması durumunda harekâta katılacağını ifade ediyor. Türkiye'nin katılımının çeşitli hedefleri olacak:
Yeni Kürt göçü sorununun çıkmasının önüne geçmek, Kuzey Irak'ta Kürtlerin kontrolü ele geçirmelerini engellemek, Türkmenlere özerklik verilmesi, Güney Irak'ta Şii oluşumun önüne geçilmesine çalışmak, Irak'ta ve bölgede Türkiye'nin etkin siyasi ve ekonomik ağırlığını sağlaması için Bağdat'taki yeni yönetimle görüşmelere katılmak...
Ankara, Türk iç politikasının Babil Kulesi ile Irak'ın Babil Kulesi arasında Irak'a karşı altın terazisinin ayarını yapmayı sürdürmekte. Hesaplar karmaşık. Türkiye, Irak olayını takip edebilmesi için müstesna bir ayarlama yapma ihtiyacında. Çünkü 3 Kasım'daki seçim randevusuna kadar hükümet ve parlamento belirsizlik sürecine girmiş durumda. (NK/BB)
* Beyrut'ta yayımlanan "El Mustakbel" gazetesinden alınmıştır. Vurgular "bianet"e aittir.