Yeni strateji: Yurtta savaş, cihanda savaş
Yukarıdaki başlık tırnak içinde. Burada iki sözcük önemli: "Ankara" ve "güvenlik" sözcükleri... Ne ifade ediyor bu iki sözcük (hatta "konsept" ve "şekillendireceğiz" sözcüklerini de ekleyebiliriz listeye), biraz yakından bakmak gerekiyor. Ancak, daha önce, bu konseptin neden gerekli olduğuna dair birkaç söz söylemek de gerekiyor.
Ankara göreli olarak "sıkı kontrol altında tutulan bir kent" iken, nasıl oldu da, çok sayıda can kaybı verilen olaylar arttı? Bu durum, kent olarak Ankara ile dolaylı olarak ilgili: Türkiye'de hem ülke içinde uygulanan ırkçı- ayrımcı ve milliyetçi politikaların doruğa tırmanmasıyla bir iç savaş yaşanıyor, hem de uyguladığı dış politikalar nedeniyle, Ortadoğu'daki savaşın (Suriye Savaşı'nın) taraflarından/destekçilerinden biri olma konumunu koruyor. Türkiye, bir anlamda, hem içte hem dışta bir savaş hali yaşayan bir ülke.
Bu genel ortam, "güvenlik" kavramının ön plana çıkmasının nedeni. Gerçi Türkiye için "güvenlik" kavramı, her zaman ön plandadır. Ama kimin/neyin güvenliği?
Devletin güvenliği ya da güvenlik devleti
Türkiye, her zaman tam bir "güvenlik devleti"dir. Anayasasının, devleti halka karşı korumak için düzenlenmesiyle başlayan bu anlayış, devletin gizli- açık güvenlik örgütlenmesine/kurumlarına, güvenlik yasalarına, güvenlik uzmanlarına doğru genişleyerek, somutluk kazanır. Her şeyden önemli olan, bu devletin bir güvenlik tekeline sahip olması, kendisini güven içinde hissetmesidir. Devletin bir kurum olarak kendini koruması, aynı zamanda, bu devleti yöneten bürokratlar ve politikacılardan oluşan iktidar bloğunun güvenliğinin de korunmasıdır. "Güvenlik" dendiğinde, devletin ve devlete egemen olan iktidarın anlaşılması gerekiyor. Görüldüğü gibi bu güvenlik, insan düzeyinin çok ötesinde bir yerde, insanların güvenliği ile ilgili olmayan bir yerde kuruluyor.
“İnsani güvenlilik” ya da güvensizlik
1990'lı yıllardan beri "insani güvenlik" kavramı da geliştiriliyor ve Birleşmiş Milletler bu kavram üzerinde çalışıyor, kavramların işler hale gelmesi için uğraşıyor. İnsani güvenlik düşüncesinin alanı çok geniş: İçinde yaşadığı çevrenin ekolojik olarak temiz ve güvenilir olmasından başlayarak, sağlık, eğitim, ekonomik durum-yoksulluk, siyasal güvenlik kavramlarını da kapsayarak, bireysel ve toplumsal olarak güven içinde olma durumunu tanımlıyor. Ayrıca devletin, saydam olmasını, hesap verebilir olmasını da içeriyor. İnsani güvenlik için, bunlara ihtiyacımız var. Oysa Türkiye'de "güvenlik" dendiğinde, biz bu tür bir güvenlik algılayabilmekten çok uzağız ne yazık ki...
TIKLAYIN - HER KENTE ÖZEL "GÜVENLİK KONSEPTİ"
“Ankara güvenlik konsepti” ne ifade ediyor?
Devlet, ülkedeki duruma bakınca büyük bir güvensizlik duyuyor. Ancak bu güvensizlik ortamının nasıl oluştuğunu ve geliştiğini, neden savaşların ve iç savaşın yaşandığını düşünmüyor. Sadece ortaya çıkan bu "terör" karşısında ne tür önlemlere ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Bu durumda, ortaya çıkan önlemler de şöyle biçimleniyor:
"Daha çok güvenlik personeli ve uzman güvenlikçi, daha çok güvenlik aracı ve aletleri, daha çok denetim ve insanlar üzerinde daha ağır bir kontrol, daha geniş ortak istihbarat havuzu oluşturmak..." "Kente giriş-çıkışları daha sıkı denetlemek, plaka tanıma sistemini iyileştirmek, Ankara'ya girişte (Washington'da olduğu gibi) kayıt tutulması, otobüs terminallerinde yüz tarayıcı kameralar, polisin kentin sokaklarında daha görünür olmasını sağlamak (ama ekipler güler yüzlü olacak), kamu binalarının önündeki otobüs duraklarını uzağa taşımak, Suriyeli kayıt dışı işçi çalıştırmamak, internet üzerinden araç satışlarını zorlaştırmak..."
Bu konsept, neden Ankara konsepti?
Yetkililerin söylediklerine bakarak, "güvenlik" denildiğinde bunun kimin güvenliği olduğu ve nasıl sağlanacağını anladık. Bunu "şekillendirenin" kim olduğunu da anladık: Devletin sahibi olan otorite. Her zaman bizim adımıza verilen kararları veren iktidar. Bunun neden "konsept" olduğu konusu biraz daha karışık belki ama şöyle demek istiyor: "Devletlerin kendi güvenliğini sağlaması evrensel bir haktır. Her devlet için doğru olan evrensel bir gerçek. Bu nedenle evrensel bir sözcük kullanıyoruz."
Peki ama neden Ankara?
Ankara, burada artık bir kenti ifade etmiyor. Bizim daha iyi / daha yaşanabilir bir yer olması için çabaladığımız kentin adı olarak anılmıyor burada. Ankara, merkezi iktidarın tekelci gücünün simgesi olarak kullanılıyor. Zor kullanma tekelinin, şiddet kullanarak kendi toplumunu ezmenin ve susturmanın sembolü olarak Ankara... Çünkü bu erk merkezi, bu iktidar, artık Ankara'da yerleşik. İnsani güvensizlikleri, insan bireyine yönelik güvenlik tehditlerini önemsemiyor ve bize de şöyle diyor: "Ey Ankaralılar, işte size yönelik güvenlik önlemleri aldım. Bu devlet olmasa, sizi kim koruyacak? Bu nedenle, sizden beklediğim, bu ortak güvenlik anlayışımıza sahip çıkmanız ve güvenlik birimlerimize destek olacak şekilde, risk olduğunu düşündüğünüz her durumu ihbar ederek, bize destek olmanızdır. Böylece başkentimizi hep beraber korumuş oluruz. Ankaralı hemşerilerimiz, size böyle bir Ankara güvenlik konsepti verelim."
Kumrular, Gar ve Merasim Sokak gibi olayları yaşamış Ankaralılar "ben almayayım" diyebilir mi? Ankaralılar, "asıl beklediğimiz barıştır, Suriye'deki savaşı kışkırtmamak / körüklememek ve Sünni bir Osmanlı İmparatorluğu karikatürü peşinde koşmamaktır" diyebilir mi?
"Barış, uzlaşma, şiddetin bitmesi ve dayanışma, insani güvenlik, ölüme / öldürmeye giden kaynakların yoksulluğa karşı kullanılması ve daha az devlet" diyebilir mi?
"Ankara güvenlik konsepti" uygulamaları şekillenirken, Ankaralılar da bu sorunun yanıtını veriyor olacak. (AU/YY)
* Bu yazı SOLFASOL'ün Mart 2016 sayısında yayınlandı.