Hatırlayacağınız gibi Türkiye’nin en büyük kent mücadelesi ve arkasından gelen direniş, Gezi Parkı için yapılan mücadele ile başladı. İktidarın Taksim’in ortasında bulunan Gezi Parkı’nı Topçu Kışlasına dönüştürme çabasına karşı, Taksim Dayanışması kurulmuş; başta mimarlar ve şehir plancıları odaları olmak üzere, Taksim esnaf örgütleri, Taksim dernekleri ve siyasi partileri de içine alacak şekilde bir yapılanmaya gidilmişti. Bu yapılanma hem davalarla süreci takip ediyor hem de Gezi Parkındaki en ufak değişiklikleri izliyordu. Gezi Parkına giren ilk yıkım aracı ile birlikte bütün Türkiye Gezi oldu.
Süreç sadece bununla sınırlı kalmadı, İstanbul’da rant oldukça kent mücadelesi de devam edecekti. Nitekim Ataköy sahilleri yasalara aykırı olarak çok katlı binalarla dolmaya başlamıştı. Açılan dava sonucunda alınan yürütmeyi durdurma kararını uygulatmak üzere harekete geçen odalar ve aktivistler, Bakırköy Belediyesi’ne yasal sorumluluklarını hatırlatarak kaçak inşaatları mühürletti.
İstanbul’dan verilebilecek daha birçok örnek olmakla beraber, önemli mücadelelerden biri de Galataport ÇED halkı bilgilendirme toplantısına katılan örgütlerin toplantının yapılmasına izin vermemesi idi. Bu toplantıda da Gezi’de olduğu gibi Odalar, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve çeşitli örgütler aynı kararlı tavrı gösterdi.
Biz niye kazanamıyoruz?
Peki bir de Ankara’ya bakalım. Odalar dava açıyor. Mahkemelerden olumlu kararlar da çıkıyor ama uygulanmıyor. Plan değişikliği yapılıyor, akabinde bir dava da yeni plan değişikliğine karşı açılıyor. O dava da kazanılıyor ama hiçbir kent suçu engellenemiyor. Davalar kazanıla kazanıla AOÇ’de kaçak saray tamamlanıyor. Yasadışı binalar satışa hazır hale geliyor. Ve biz dava açarak büyük iş yapan Odalar sayesinde, kazansak bile kaybetmeyi öğreniyoruz. Her kazandığımız dava umudumuzu biraz daha azaltıyor. Biliyoruz ki kent rantı devam edecek.
Peki Ankara’daki sorun ne?
Niye hep aynı eziyet, hep aynı hezimet… Birkaç örnekle açıklayayım. ÇED Halkı bilgilendirme toplantılarının bir kandırmaca olduğunu çevre mücadelesi veren halk da, örgütler de bilir. Bakınız Gerze’de, Akkuyu’da hatta İstanbul Galataport’da, ÇED halkı bilgilendirme toplantı yapılmasına izin vermez. “Bu kandırmacanın bu oyunun parçası olmayacağız” der. Ama Ankara’da izin verir. Eymir Gölünün yakınında yapılmak istenen otel/konut projesinin ÇED halkı bilgilendirme toplantısına birçok meslek odası, başkan ve yönetim kurulu üyesi düzeyinde katılım gerçekleşir. Hatta, ÇED Halkı bilgilendirme toplantısına katılım için çalışma yaparlar. Diğer illerde yapılan mücadele artık Ankara’da boşa düşürülmüştür. Ankara, başka illerde yapılan mücadelelerden öğrenmez, o mücadele biçimleri buraya sirayet etmez. Ankara kararlıdır. Diğerlerinin gittiği yolları bir kez de kendisi yürüyecektir, hem de kaybetmek pahasına.
Bir örnek de davalara. Plan tadilatları ve arkasından açılan davalarda Ankara sürekli aynı yöntemi izlerken, İstanbul Danıştay’ın plan değişiklikleri ile ilgili verdiği kararı kullanıyor. Bu karar, mahkemenin verdiği iptal kararının ardından, belediyenin yaptığı plan tadilatı ya da değişikliği, iptal kararının esasına ilişkin değilse, mahkeme kararının hala geçerli olduğunu söylüyor. Mesela, heyelan bölgesinin konut yapılmak üzere imara açılması üzerinden mahkeme imar planını iptal etmişse; belediye meclisi kararı ile onaylanan yeni imar planında, yol kotunu değiştirmek, yol genişletmek vs. mahkeme kararını geçersiz kılmıyor. Çünkü hala konutlar heyelan bölgesinde ve esasa ilişkin bir değişiklik yapılmamış.
Ankara’da iyi örnek yok mu?
Evet var. 2007 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi yine bir yeşil alanı imara açtı. Yapılacak bina ise Anayasa Mahkemesi binasıydı. Çağdaş Başkent Ankara Derneği, imar planına dava açtı ve kazandı. Yürütme durduruldu. Fakat Büyükşehir Belediyesi inşaatı mühürlemedi. Çankaya Belediyesi sınırları içinde bulunan inşaatı, mahkeme kararına dayanarak Çankaya Belediyesi mühürledi.
Oysa bugün Danıştay kararına rağmen, esasa ilişkin hiçbir değişiklik yapılmadan planlarda yapılan ufak değişiklikleri Odalar kabul ediyor. Nereden çıkarıyorsun denilebilir. Eğer böyle bir kabul olmazsa yeni yapılan plan değişikliğine dava açmak yerine, mahkeme kararını uygulatmak için çalışıyor olurlardı. Tıpkı Çağdaş Başkent Ankara Derneğinin yaptığı gibi. Mahkeme kararlarını uygulamamakta ısrarcı olan yani hukuk tanımayan belediye başkanları olduğunu biliyoruz. O zaman ne yapalım, -uygulamıyorlar- demeye ve dava açmaya devam etmekle yetinecek miyiz? Kararları uygulatmanın bir diğer yolu da ilçe belediyelerine görevlerini hatırlatmakla olur. Yukarıdaki örnek ilçe belediyelerinin böyle bir görevi bulunmadığını düşünenlere iyi bir cevap olacaktır. Sonuç olarak, mahkeme kararlarını uygulamayan ilçe belediyeleri de en az büyükşehir belediyesi kadar suça iştirak etmektedir.
Bu yazının asıl çıkış noktası, son günlerde basında yer alan -İmrahor Vadisi imara açılıyor- haberleridir. Şöyle düşünün Gezi Parkı’na ilk dozer girdiğinde parkı yıkmış ve Topçu Kışlası’nı yapmaya başlamış. Bu arada davalar açılmış, inşaat devam ederken plan mahkemece durdurulmuş, belediye plan değişikliği yapmış, Topçu Kışlası’nın alanını bir miktar küçültmüş ama bu arada plana bir de rezidans eklenmiş. Gazetelerde, ‘’Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapılacak’’ şeklinde. Bir haber görüyorsunuz, ne düşünürsünüz? İşte ‘’İmrahor Vadisi imara açılıyor’’ haberlerini gördüğümde ben de sizin gibi düşünüyorum: E zaten parkı yıktılar, zaten imara açtılar yeşil alanı.
İmrahor Vadisi ne zaman imara açıldı?
İmrahor Vadisi’nde afet riskli alan ve yeşil alan olarak ilan edilen bölgenin kuzey yamacındaki konutlaşma projesinin 2005’e dayandığını, işi alan firmaların riskler nedeniyle işi bıraktıklarını biliyoruz. Bu ve başka nedenlerle 2009’da kuzey yamacındaki durum için Güneykent, 2008 yılında vadi için İmrahor Vadisi kentsel dönüşüm projesi ile ilgili belediyenin kararı olduğunu da biliyoruz. Hatta 2012’de Altınoran diye bilinen Güneykent Kentsel Dönüşüm projesinin inşaatına başladığını, 2013’de İmrahor vadisi kentsel dönüşüm projesi için yeni karar ardından 2014 başında vadide dev konutlar dikilmeye bile başladı. Bir başka deyişle, İmrahor vadisinde ne plan yeni, ne de süreç plan aşamasında. Elimizdeki 7 mahkeme kararına rağmen Altınoran projesi 12 bin konuta doğru koşmaya devam ediyor.
Bu arada, mahkemenin iptal kararlarında hem Altınoran hem de İmrahor proje alanının afet bölgesinde olduğu sürekli vurgulanıyor. 2013 yılında yapılan plan değişikliği ile vadi tabanında konutlaşmanın ve ticari merkezlerin yapılmasının önünün açılması sonrasında 2014 Şubat’ında vadi tabanında başlayan konut inşaatları bitmek üzere. Üstelik DSİ’nin önceki yıllarda bu konuda olumsuz görüş bildirdiği de belediye meclisi karar metninde yer alıyor. DSİ’den gelen son yazıda, gerekli taşkın yapılarının planlarının kendi onaylarına sunulması, onaylandıktan sonra Büyükşehir Belediyesi’nce yapılması gerektiği; taşkın olması durumunda zarardan kendilerinin sorumlu olmayacağı, zararların Büyükşehir Belediyesi’nce tazmin edilmesi gerektiği açık bir şekilde yazılmış. Bu alanın konut ve ticaret alanına dönüştürülmesinin hala doğru olmadığı konusundaki düşüncelerini sürdürdükleri de aynı yazıda yer almaktadır.
Sonuç olarak, İmrahor Vadisi imara dün açılmadı. Bu süreç, Altın Oran Projesi ile başladı ve devam ediyor. Açılan davalar süreci kronikleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Bu süreçte hem Büyükşehir Belediyesi hem de ilçe belediyeleri suç işlemeye/suça ortak olmaya devam ediyor. Kent doğasını, hava koridorunu yok eden mevcut binalar yıkılıp, mahkeme kararları yerine getirilmezse, İmrahor Vadisi konutlaşmaya devam edecek, daha fazla kaçak saray, daha fazla altı kayan konutlar yapılacak.
Direniş kazanır!
Ankara’da, kent mücadelesinde umut veren iki kazanımı da Haziran direnişi ardından Anıtpark Forum elde etti. Belediye meclisi gündeminde bulunan Atatürk Orman Çiftliği’ne yapay köy yapılması önerisinin geçmesini oy birliğiyle önledi. Belediye Meclisi toplantılarına katılma sürecinden, köy projesinin bulunmasına kadar yapılan çalışmalar detaylı başka bir yazının konusu ama İstanbul-Ankara karşılaştırmasında, Ankara için iyi bir referans olmuştur. Diğer kazanımı da, parkların köşelerine 15 adet “Organik büfe” yapılması projesinin inşaatına anında müdahale ederek ve diğerlerini de duyurarak, belediyenin geri adım atmasını sağlayarak oldu.
Ataköy projesinden, Amasra’da petrol ofisi projesine kadar pek çok projede soruna ve muhatabına müdahale ettiğimiz zaman, doğru hedefe doğrudan eylemle kazanılacağını biliyoruz. Zaten mesele, Ankara’nın İstanbul olması değil, kazanan mücadeleyi örmesi ve öğrenebilmesi. (TY/AS)
* Tülin Yıldırım: Jeoloji Mühendisi/İş Güvenliği Uzmanı. 350Ankara.org’un kurucularından olup, Gezi sürecinde kurulan kent forumlarından olan ve halen çalışmalarını sürdüren Anıtpark forum üyesi. İklim değişikliği, kente ve doğaya karşı işlenen suçlar konusunda kampanyaların parçası ve işyerinde psikolojik taciz-mobbing ile ilgili ilk davayı kazanarak Türkye’de hukuksal sürecin açılmasında rol aldı. Twitter:@tulinyx