Kadın ve çocukların ölüm çığlığı Ankara’dan duyulmuyor.
Kadın ve çocuklara yönelik şiddet, taciz, tecavüz güncel, siyasetin konusu olmuyor, olamıyor.
Son iki günde beş kadın öldürüldü. Duyabildiğimiz kadarıyla…
Aynı günde altı çocuk cinsel istismar yaşadı. Duyabildiğimiz bu, duyamadıklarımızın çok olduğunu da biliyoruz. Aslında hepimiz biliyoruz. Devletin rakamları bile dört çocuktan birinin cinsel istismar yaşadığını gösteriyor.
Ensesti konuşamıyoruz bile.
Ayrıca son bir ay içinde yaşadığı şiddetten kurtulmak için boşanmış ya da koruma kararı aldırmış dört kadın eski kocaları ya da korunmaya çalıştıkları kocaları tarafından saldırıya uğradı, bu kadınlardan üçü hayatını kaybetti.
Mert çocuk tecavüz edildikten sonra vahşice öldürüldü.
Kadınları korumaya çalışan bir polis ve iki asker hayatını kaybetti.
Yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonra da takip edecek genel seçimler var.
Geçen gün Kars’ta Mert’in tecavüz edilerek öldürüldüğü gün, iki de kadın öldürülmüştü. O gün bile bu ölümler o siyasi nutukların, analizlerin konusu olamadı.
Bir iki konuşmacı derin analizlerine başlamadan önce bu saldırıları kınadığını söyledi. Ama başlamadan önce.
Çünkü bu konular asıl konunun yani sözüm ona “siyaset”in asli konusu değildir. En duyarlılar “konuya başlamadan önce” değindiler bu vahşete.
Peki kadın ve çocuklara yönelik şiddet, taciz, tecavüz gibi meseleler kendi başına, diğer sorunlardan bağımsız meseleler midir?
Ya da kadın ve çocuklara yönelik şiddet, cinayet, taciz ve tecavüz neden güncel siyasetin konusu olmuyor?
O kadar çok sebep sıralanabilir ki!
Kadın erkek eşitliğine kabul etmeyen, çocukları evin eğlencesi, süsü kabul edenler var ki, onlar siyaseten de bu yaklaşımlarını gizlemezler zaten.
Sözüm Türkiye’ye çözüm, barış, demokrasi getirmek için konuşanlara.
Bu siyasi analizcilerin bir çoğu kendilerinden o kadar emin ki, bilmedikleri, fark etmedikleri birşeyler olabileceği ihtimalini asla düşünmezler.
Bu tip siyasetçilerle zaman zaman aynı platformda bulunan ve kadınlara, çocuklara yönelik şiddet, taciz ve tecavüzler konusuna dikkat çeken kadınlar “siyaset ustalarının” suratının asıldığını, alaylı bir ifade ile gülümsediklerini, sıkıldıklarını ifade eden davranışlarına maruz kalırlar.
Siyaset toplumsal değil midir?
Toplumu ilgilendiren her konu siyasetin gündemi olmak durumunda değil midir?
Siyaset, yaşamın kendisi demek değil midir?
Siyaset, toplumdaki çatışmalı duruma müdahale etme faaliyeti değil midir?
Demokrasi tüm yurttaşların eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimi, değil midir?
Bırakın eşit hakka sahip olmayı kadın ve çocuklar yaşama hakkına sahip değiller. Ruhsal ve bedensel bütünlüklerini koruyamıyorlar.
John Stuart Mill neredeyse iki yüz yıl önce demiş ki;
“Bir uygarlığın düzeyini ölçmek isterseniz hemen kadının hayat şartlarına bakınız”
İnanın çağdaş dünya sizin söylediklerinize aldırmıyor. Sadece kadınların ve çocukların haline bakıp meseleye kavrıyorlar.
Sonra da dönüp kadınlara “size kolay gelsin işiniz çok zor” diyorlar.
İşimiz çok zor gerçekten.
Ne zaman ki, yönetmeye aday olmuş bir siyasetçi meydanlarda köprü, yol, modern alış veriş merkezleri yaptırmak yerine kadın ve çocukların güvenliği sağlayacağından bahseder işte o zaman,
Ne zaman ki, siyaset sadece erkeklerin koltuk kavgası olmaktan çıkıp, kadınların ve çocukların yaşam hakkın, güvenliğini en temel, en öncelikli sorun olarak görmeye başlar,
İşte o zaman umutlanabiliriz. (NA/BA)