6-10 Ocak 2004 tarihlerinde Ankara'da "Hukuk Kurultayı" yapıldı. Ankara Barosu, 2000 ve 2002 yıllarında gerçekleştirilen Uluslararası Hukuk Kurultaylarının başarısı ve olumlu yansımaları nedeniyle 2004 yılında da görevini yerine getirdi.
Gerçekleştirenleri, katkı verenleri, çalışanlarını kutluyorum. Kurultayın "hukuk devletine" olan katkılarını hepimiz önemsemeliyiz.
"Hukuk Devleti" - "İnsan Hakları" ve "Savunma Hakkı ve Avukatlık Mesleği" ana başlıkları altında tartışmalar yapıldı. Kış muhalefetine eklenen "diğer muhalefetlere" karşılık Kurultay herkes tarafından dikkatle ve özenle izlendi.
Hatta Prof. Dr. Hikmet Sami Türk'ün yönettiği "Hukuk Devleti ve Direnme Hakkı" başlıklı oturumda Çağdaş Hukukçular Derneği ve TAYAD (Tutuklu Yakınları Derneği) "direnme hakkını" kullandı.
F tipi cezaevleri nedeniyle "Adalet kürsüsüne yakışır en son kişi sensin. Ellerin kanlı" diyerek Türk'ü protesto ederken, o da; "Burası edepsizlerin yeri değil... Ölümlere sizler sebep oldunuz sizin elleriniz kanlı" diye yanıt veriyordu. Kurultay değil ama, F tipi protestosu basında yer aldı...
Toplantıda ifade özgürlüğü konusunda konuşma yapmadan önce iki kişi ve bir kuruma teşekkür etme gereğini duydum. İlki Çetin Özek'ti. "Bireyin bilgilenmesinden korkmayan, çağdaş demokratik siyasal sistemler, çoğulcu, uzlaşmacı, saydam yönetimlerdir. Böyle bir siyasal sistemin oluşturulmasının "olmazsa - olmaz" koşulu, sağlıklı, "bireysel ve toplumsal bilgilenme" sisteminin oluşturulmasıdır." (1999. Basın Özgürlüğünden Bilgilenme Hakkına).
İşte bu sözleri beş yıl önce kitabına yazdığında ne anlama geldiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Sayın Hocam Özek'in yıllar önceki sözlerinin ne kadar önemli olduğunu bir çok olayda yaşayarak öğrendim...
Sayın Hocam Prof. Dr. İl Han Özay ise "gün ışığında yönetim" için hukuka olan katkıları ve yapıtları ile aydınlanmamı sağladı. Sayın Özay da toplantıda çok renkli, çok bilimli bir konuşma yaptı.
"Hukuk Devleti" ne demekti? Herkes için önem taşıyan öğretisini bizlerle paylaştı. Sayın Özek'in ve Özay'ın öğretilerini sürekli aklımda tutarak öğrenmeye devam etmek istiyorum.
Teşekkür etmek istediğim kurum ise Ankara Barosu oldu. Bu Hukuk Kurultayında matematiksel bir doğruyu görmemi sağladı. Bakar ve yazar körmüşüm... Çünkü, 4 kelimeyi yan yana veya alt alta yazınca şimdiye dek görmediğim bir aritmetik gerçeğini gördüm.
Eğer "insan hakları" kavramı ile, "hukuk devleti" kelimelerini yan yana getirir toplarsanız; 12 eşittir 12 sonucuna ulaşıyorsunuz. Yani;"İnsan Hakları= Hukuk Devleti" Eğer "insan hakları" kavramı ile, "hukuk devleti" kavramını alt alta yazıp çarparsanız; bu kez 35 eşittir 35 çıkıyor.
Denklemlerin açılımına göre; "İnsan" kelimesi (5), "Hakları" kelimesi ise (7) harftir. "Hukuk" kelimesi (5), "Devleti" kelimesi ise (7) harftir. Sonuca göre "insan hakları" kavramındaki iki kelimenin harf sayısı ile "hukuk devleti" kavramındaki iki kelimenin harf sayılarını yan yana getirip toplasanız da, alt alta yazıp çarpsanız da sonuç aynıdır. "İnsan Hakları= Hukuk Devleti" denklemindeki bu iki kavram birbirine eşittir.
Bu formül; sadece bir hukukçunun Ankara Barosu'nun Hukuk Kurultayında bez afişlerine ve tanıtım broşürlerine yazdığı kelimelerin kaç harf olduğunu sayıp, sürekli gözünün önünde durduğu halde görmediği bir eşitliği fark etmesinden kaynaklanan fantezisidir.
Hukuka bağlı bir devlette gaye hiçbir zaman ve hiçbir sebeple vasıtayı haklı göstermez. Acaba kendini "hukuk devleti" sayan bir devlette aksi olur mu?
Siyasal iktidar kendi gayesi için icraatlarını haklı gösterebilir mi? Ankara Barosu Hukuk Kurultayı 2004'de bu soruların yanıtları arandı. Hukuk devletinde; hukuka aykırı davranmanın hiçbir mazereti olamaz. Olabilir mi?
"Hukuk Kurultayı 2004"de bu sorular tartışıldı ve yanıtları verildi. Yıllar öncede aynı tartışmalar yapılmıştı. Anımsadığım kadarıyla 1995 yılında İstanbul Barosu tarafından da "Hukuka Aykırı Deliller" sempozyumu düzenlenmişti.
"Sentez Raporunu" hazırlayan Sayın Prof. Dr. Sahir Erman şöyle yazmıştı: Hukuka bağlı bir devlette gaye hiçbir zaman ve hiçbir sebeple vasıtayı haklı göstermez. Hukuka aykırı davranmanın hiçbir mazereti olamaz. Çünkü mazeret aramaya kalkarsak hukukun üstünlüğü ve "hukuk devleti" kağıt üstünde kalır.
Bir yandan hukuk devleti için sessiz ve derinden "devrim" yarattıklarını ileri sürenler, aslında gerçek gayelerini gizlemek için gerçekleştirdikleri icraatlarıyla meşruiyetlerini de yitirirler.
Kendi zihniyetlerine göre yarattıkları hukuka aykırılıkların "hukuk devletine" uygun olduğuna inanıyorlar. Bu inançlarına uygun olarak ortaya çıkan hukuka aykırı davranışları "alışkanlık" yaratıyor.
Sonra herkes "hukuka aykırı" davranışları sorgulamadan benimsemeye başlıyor. İşte en tehlikelisi budur. Hukuka aykırı davranışlara ses çıkarmadığımız takdirde, hukuk devletinin kapısını çalan "aykırılıkları" önlemek için çok geç kalabiliriz. O zaman, hukuka aykırı olarak yaratılan mazeretler meşrulaştırılmış olur. (Fİ/NM)