“…Unutma sakın unutma
Bağışlama sakın
Sakın düşmanını sevme, sakın susma
Bekle büyük kavgayı bekle
Anlıyor musun yüreğim.”
Gülten Akın
Öldü sanılarak üstü bir pankartla örtülmüştü yerde sırtüstü yatan kadının. Pankartı kaldırdığımda beyaz başörtülü başını gördüm. 65-70 yaşlarındaydı. Sağ kaş üstünden gözkapağına uzanan şişlik çarpmaya bağlı olmalı. Yüzünde yakınında parçalanan bedenlerden sıçrayan kan damlaları…
Boynundan şahdamarınından nabzını kontrol ettiğimde atım duyamadım, artık kalbinin çalışmadığını düşündüm önce. Gözlerinde yaşam belirtisi aradım. Gözbebekleri henüz dilate değildi. Umutlandım. Sol yanına çevirdim kadını, başını hafifçe geriye yasladım. Hava yolunu açabilmekti niyetim. Yan yatırıp ağız boşluğundaki kanlı sıvıyı elimle temizleyip izledim sonra. Şaşırdım, yanılıyor olabileceğim geçti aklımdan, emin olamadım önce, gördüğüm yaralıyı yan çevirmenin basıncıyla ilgili olabilir mi diye düşündüm. Sonra emin oldum, evet, seyrek ve yüzeysel de olsa solunum vardı, nefes alıyordu, yaşıyordu yaşlı kadın.
Patlamanın etkisiyle ne yapacaklarını bilemeden koşturanlardan birkaçı uğraşımı farkedip “yaşıyor mu?” diye sordu.
Çok sonra gecikerek de olsa alana gelebilen ambulansların peşinde yaşam ölüm eşiğinde olan yaralımız için biz de koşturmaya başladık. Her yanımız ambulansları farklı yöne çağıranlarla doluydu. Bir ambulans çalışanına ulaşıp yollamayı başardık sonra ölümün kıyısındaki yaşlı kadını.
*
Patlama sesini duyduğumda 50-60 metre kadar uzağındaydım. Patlama… Kısa süre sonra bir patlama daha…Havada uçuşan küçük cisimler, biraz toz bulutu belki. Geriye doğru kaçanları sakinleştirmeye çalıştım önce. Sonra koşturma/hareket olan patlama yerine yöneldim. Belki de ses bombasıydı?
Patlama yerine yaklaşırken önce kokusu geldi ölümün. Anlamadım önce, kokunun parçalanmış, yanıp kavrulmuş insan kokusu olduğunu sonra farkettim. Başka katliam/savaş alanlarında ya da Suruç’ta Diyarbakır’da bombalanan alanlarda bulunanlar yanıbaşlarında kavrulup parçalanan insanlardan gelen bu kokuyu bilirler. Ankara garının önünde biz de öğrendik o gün…
*
Ölümün kokusunun sardığı patlama alanında çığlıklar, yardım çağrıları, slogan atanlar, sessizce ağlayanlar, öfkeyle bağıranlar, ağıtlar, telaşla anlamsızca koşturanlar, yaralananlara yardım çabası, ölenleri canlandırmaya çalışma çırpınışları…
Daha ambulansların gelmesine çok vardı, polisin vakit geçirmeden üstümüze attığı biber gazının gözlerimizi, genzimizi yakan kokusu ölümün kokusuna karıştı ardından, biz yaralılar için çırpınırken.
Biz yaşayanlar soluduğumuzun tanıdık biber gazı kokusu olduğunu biliyorduk ama kimi ölülerimizin son soluklarında gazın kokusunu ayırt edip edemediklerini hiç bilemeyeceğiz.
Yerde insan dokuları, parçaları… kan… Parçalanmış bedenlerin üstüne bayrakları, pankartları örtenler…
*
“…oturup ağlasam dedim ağlasam
yeşile ala karşı elaleme karşı…”
Ölümün eşiğindeyken farkedip ambulansla yolladığım beyaz başörtülü yaşlı kadının ardından bazıları birbirinin üstüne yığılmış, çevreye saçılmış daha önce hiç tanışmadığım yoldaşlarımın bayrakların, pankartların altındaki bedenlerinde yaşam izi aramaya başladım sonra.
Bu umutsuz çabamda başları, bedenleri parçalanmış kardeşlerimi yokladım sırasıyla. Yaşam izlerini boyunlarından kontrol ederken, gözbebeklerinde ararken tek tek yavaşça okşadım, vedalaştım hepsiyle.
Kadınlar, erkekler, genç kadınlar, delikanlılar…
Yerde yatan bedenini pankartla örttükleri arkadaşlarının yanıbaşına oturup elini son kez tutarken sessizce ağlayan gençler…
“Savaşa İnat Barış Hemen Şimdi” derken “Emek, Barış, Demokrasi Mitingi”nde öldürülenler birlikte yatıyorlardı kanla boyanmış/ kanlarıyla boyadıkları asfaltta…
Otuz yıla yaklaşan hekimlik yaşamımda çok ölüm, çok acı gördüm. Bütünlüğü bozulmuş çok insan bedeni ile karşılaştım. Bu kanlı karşılaşma kadar acısı, ağırı, kötüsü…..
*
Tarih insanın ne kadar kötü ve kıyıcı olabileceğinin örnekleriyle dolu. Katliam, cinayet, kötülük insana, kendini insan sananlara dair.
Öfkemiz büyük. Yükümüz çok ağır. Taşımak zor. Ama herşeye rağmen barışa inancımızı, emeğin güneşli güzel günlerine dair umudumuzu korumak ve büyütmek, bunun için çalışmak, mücadele etmek çıkış yolumuz, tek dayanağımız sanırım.
Biz insandaki “kötünün” yıkıcılığına karşı mücadeleye inanacağız.
Bu insanlıkdışı kanlı saldırının/katliamın görünür olan olmayan sorumlularına karşı ihtiyacımız “bu karanlık tünelde” daha çok dayanışma, daha çok “birbirine sahip çıkma”, birlikte mücadele.
Başaramayacaklar.
Biz kazanacağız, emek kazanacak, barış kazanacak! (HB/HK)
TIKLAYIN: ANKARA TABİP ODASI: ANKARA KATLİAMI'NDA 106 KİŞİ ÖLDÜ