Hani eskiden sık kullanılmadığı için ya da tatile gidildiğinde tozlanmasın diye, koltukların üzeri örtülen salonlarımız vardı. İşte o salonlardan birindeyiz. Bir kadın, şiir gibi bir müzik eşliğinde salona girip örtüleri toplamaya başlıyor ve anlıyoruz ki o salona bugün misafirler gelecek…
Sahnede defalarca hayranlıkla izlediğim (17.31, Korku Tüneli, Yalnız Batı) ve “Limonata” oyununu başarılı şekilde yöneten Murat Mahmutyazıcıoğlu, ilk kez kendi metniyle sahnede. Uzun süre önce yazdığı metinlerden biri olan “Şekersiz”, onun yazdığı ikinci ama sahnelenen ilk oyunu.
“Şekersiz”, Asmalımescit’te yıllar önce yaşamış yaşlı bir çift ve günümüzden genç bir çiftle tanıştırıyor bizi. Önce Handan Hanım (Başak Kıvılcım Ertanoğlu) ve Kerem Bey (Murat Mahmutyazıcıoğlu) ile başlamalı.
Oyunun en önemli gizini atlayarak söylemeliyim ki, bu çift tam 56 yıldır evli. Düşünsenize 56 yıl evli kalmak, dile kolay! Ama nasıl? Zor, çoğu zaman sıkıcı tabii. Dışarı çıkmak yok, televizyon yok ama onlar bir yolunu bulup tadını çıkarıyor hala…
Tatlı didişmeler ve eski kırgınlıklar
Sanırım bir tiyatro oyununda gördüğüm en tatlı didişmelerin sahibi bu ikili. Uzun zamandır evli her çift gibi sürekli geçmişe gidip anılarını tazeliyor, fakat bazen başkalarının hayatlarını tüm detayına kadar hatırlamalarına rağmen birbirlerinin kimi özelliklerini unutmuş oluyorlar.
Handan Hanım ve Kerem Bey’in didişme ve aslında bu tatlı çiftin zamanında yaşadığı kırgınlıkların bize unutkanlıklarıyla gösterildiği anlar, karakterlerin yönetmen tarafından ne kadar iyi tahlil edildiğinin göstergesi.
Oyun sırasında ve sonrasında aklımdan geçen, "keşke Handan Hanım ve Kerem Bey hayatta olsaydı da onlara bir kahveye gidip kaynatsaydık" oluyor… Oyun bu çiftin didişmeleriyle geçerken bol kahkaha atıyorsunuz.
Başak Kıvılcım Ertanoğlu, bu yıl izlediğim en iyi kadın oyunculardan biri. Kerem Bey’i canlandıran Murat Mahmutyazıcıoğlu ile o kadar uyumlular ki, zaten bu kadar başarılı olmasalar kalkıp da kahve içmeye gitmek istemem.
Kararsız bir genç çift
Oyunun günümüz çifti Özlem (Aslıhan Erguvan) ve Erkan (Görkem Kasal) önceki yaşlı çiftimizle neredeyse hiçbir benzerlik taşımayan genç bir çift. Erkan, Özlem’in huzursuzluğunu mümkün olduğunca alttan almaya çalışan ama bunu duygusuzca yaptığına yüzde yüz inandığımız bir karakter. Bu ikili de rollerinin üstesinden başarıyla gelmiş.
Pek de kolay olmayan bir hayatı kurmakla kurmamak arasında gidip gelen çift, şimdilerde gördüğümüz ilişkilerin aynısı. Aslıhan, Özlem’in insanı hayrete düşüren "sinir bozucu" tavırlarına karşılık; Erkan’ı canlandıran Görkem’in şaşkın ama sükunetini korumaya çalışan tavrı, oldukça inandırıcı. Özellikle Görkem’in artık dayanamayıp tansiyonu artırdığı anlar, seyircide de ciddi bir heyecana neden oluyor.
Oyunun çevreye, inşaata, yeniye, kalabalığa ve daha birçok şeye dair eleştiriyi de inceden barındırması gerçekliği güçlendiriyor. Nostaljik bir oyun izliyor hissine kapıldığınız anda, “Şu binayı da yıkıp yerine yenisini yapsanıza” diyen Özlem’i duyduğunuzda tüyleriniz diken diken oluyor.
Gelelim bu oyunu, metni ve oyunculukları dışında gerçekten ‘iyi’ kılan diğer unsurlara. Tüm bu hikayede sizi içine alan en büyük detay, daha içeri girer girmez bahsettiğim mobilyalar, masa, fincan gibi nesnelerin yanında oyuncuların giydiği kostümler. Handan Hanım’ın terliklerinden elbisesine, Kerem Bey’in ispanyol paça pantolonlarından yeleğine kadar tüm detaylar incelikle düşünülmüş.
Tüm bunların yaratıcısı ise tiyatro oyunlarına yaptığı dekor-kostüm, afiş tasarımlarından bildiğimiz Ece Öz. Gerçekten 90’larda bir misafirliğe gidip –ama o sıkıcı misafirliklerden değil- sarı lambalı o salonda, mermer masanın üzerinde ince işlemeli fincanlarda çay içmeyi bu kadar özlediğimi tahmin etmezdim.
“Şekersiz” oyun müziği
Tüm bu yazdıklarım bir yana, oyun gerçekten muhteşem bir müziğe sahip. Türkiye’de bir oyuna müzik yapma geleneği –şehir ve devlet tiyatrosu oyunları hariç- neredeyse hiç yok. Ozan Tekin’in yaptığı “Şekersiz” müziği, oyundan sonra kulağıma takıp dinlediğim şarkılardan biri.
Geçen yıl da Çağrı Beklen’in yaptığı “Sessizlik” oyununun müziği için aynı şeyi söylemiştim. Birkaç dakikalık oyun müziği, bana kalırsa bir oyunu akılda tutan önemli detaylardan. Utku Kara’nın ışık tasarımı sayesinde de, oyunu başarılı bir görüntü yönetmeninin elinden çıkmış bir film gibi izliyoruz.
Bazen bir şarkının ya da oyunun, bazen de bir kahkanın etrafında toplandığımızda düşündüğüm tek şey, bunun büyük bir nimet olduğu. Oyunun en sevdiğim cümlelerinden biri: “Ölmeye gelmişiz, yaşamaya çalışıyoruz”. Yaşamaya çalışırken iyi gelecek oyunlardan biri “Şekersiz”. (NB/NV)
* Şekersiz, her cuma 20.30'da Asmalı Sahne'de.