“Ozanlar benden, –erkek– kahramanın karşısında diz çöküp merhamet dilenen bir kadın olarak bahsetti hep; ilaç katarmışım tatlı şaraplarına, büyüleyip domuza çevirirmişim hızlı giden gemilerin tayfasını, baba evini unutturur, sılaya kavuşmalarına müsaade etmezmişim. Ne demeli, kadınlara haddini bildirmek ozanların en sevdiği vakit geçirme biçimidir; yerlerde sürünüp ağlamazsak gerçek bir hikâye olmazmış gibi.”[1]
|
Madeline Miller, “Ben, Kirke”de Güneş tanrısı ve Titanların en güçlüsü Helios’un evinde doğan bir çocuğunun, Kirke’nin hikâyesini anlatıyordu. “Ben, Kirke”nin bu kadar sevilmesini ve Time, Amazon ve Newsweek’e göre Yılın En İyi Kitabı; Goodreads okurlarına göre ise 2018’in En İyi Fantastik Kitabı seçilmesini sağlayan hepimizin bildiği mitolojik bir anlatıyı eğip bükmesi ve bunu feminist bir perspektiften yapmasıydı. Kirke, hem erkeklerin hem de tanrıların gazabını üzerine çekiyordu ama erkeklerin dünyasında boyun eğmeyen bir kadın olmanın ne anlama geldiğini de gözler önüne seriyordu. “Ben, Kirke” şimdilerde HBO Max tarafından televizyon dizisi olarak uyarlanıyor.
Cadının Yüreği
Madeline Miller’ın “Ben, Kirke” ile yapmaya çalıştığını, Genevieve Gornichec The Witch’s Heart (Cadının Yüreği) ilebuz devi cadı ve canavarların annesi Angrboda için yapıyor.
“Derler ki, yaşlı bir cadı yaşarmış doğuda, Demirkoru’da ve bu cadı güneş ve ayı kovalayan kurtlar getirmiş dünyaya. Derler ki, Asgard’a gitmiş ve üç kez ateşe verilmiş cadı ve üç kez yeniden doğmuş kaçmadan önce. Derler ki, cadı diyar diyar dolaşmış ve en çok ihtiyacı olanlara yardım etmiş, onları iksir ve büyülerle iyileştirmiş.”
Gornichec, İskandinav mitolojisinde hâkim olan erkek hikâyelerinden sıyrılmaya çalışıp, onları yan karakter olarak kurguladığı romanında baş köşeye Angrboda’yı oturtuyor. Angrboda’nın hikâyesi, çoğu cadının hikâyesinin bittiği yerde başlıyor: Yanarak.
Üç kez yakılan, üç kez dirilen cadı
Angrboda tanrılar tarafından üç kez yakılır ama çok yaşlı olması öldürülmesini güçleştirdiği için üç kez yeniden doğar. Önceki hayatına dair bir şey hatırlayamayan cadı, üçüncü kez öldürüldüğünde göğsüne saplanan mızrağa geçirilen kalbini görür. Namı dokuz diyâra yayılan düzenbaz Loki, kendi elleriyle cadıya kalbini verir.
Loki, İskandinav mitolojisinin istediği an şekil değiştirebilen tanrısı, babası bir dev olarak bilinir ve annesinin de büyük ihtimalle bir tanrıça olduğu söylenir. Daha çok yaptığı numaralarla tanrıların başına bela açmasıyla ünlüdür. “Hyndla’nın Şarkısı” adlı şiirde, bir kadının yarı yanmış yüreğini yediği ve trol ırkını doğurduğu da söylenir.
Angrboda ve Loki’nin başlangıçta birbirleriyle sürekli çekiştikleri ve zaman zaman tartıştıkları bir ilişkileri olsa da işin rengi zamanla değişir. Angrboda, Loki’ye aşık olur. Ancak tanrılardan saklanmak zorunda kaldığı için Loki’nin yaşamında kendine istediği gibi bir yer bulamaz. Bunun bir başka nedeni de Loki’nin kendisine güven duyulmaması için elinden geleni ardına koymamasıdır.
Canavarların annesi
Angrboda ve Loki’nin üç çocuğu olur. Çocukların üçü de birbirlerinden farklı, hatta bazen ürkütücü olabildikleri için Angrboda’ya canavarların annesi de denir. Örneğin ilk çocukları Hel, henüz Angrboda’nın karnındayken ölür ve annesinin yaptığı bir büyüyle hayata döner. Doğduğunda bacaklarında hiçbir yaşam belirtisi yoktur ve Hel’in derileri günbegün dökülür. Angrboda onun çürümemesi için her türlü merhemi, iksiri hazırlar ve düzenli olarak kızının bacaklarına sürer.
Sesi geri verilen kadınlar
Angrboda’yı diğer cadılardan farklı ve güçlü kılan ise seid büyüsü konusundaki hüneri olur. Seid, kişinin bedenini terk ederek geleceği görmesine izin veren bir büyü olduğu için tanrıların kontrol altına almaya çalıştıkları bir cadıdır Angrboda. Herkesin Babası ya da Tanrıların Tanrısı Odin, bilmek istediklerini öğrenmek için her seferinde cadıyı o karanlık yere çekmeye çalışsa da cadı her seferinde buna direnir. Çocukları olduktan sonra da bir daha yakılmamak için elinden geleni yapmaya çalıştı. Ancak Angrboda’nın yetenekleri, gücü ve yaşamı, yine bir fedakârlık nedeniyle elinden alınır.
Cadının Yüreği ile Genevieve Gornichec, hikâyenin feminist bir yeniden anlatımla ele alınması sağladığı kadar kitabı hem bir aşk hem de bir savaş destanı olarak sunmasıyla, efsanelerde sesi cılız duyulan ya da hiç duyulmayan kadınlarına sesini geri veriyor. Üstelik bunu da son derece sürükleyici bir şekilde yapıyor.
Genevieve Gornichec hakkındaOhio Eyalet Üniversitesi tarih bölümünden mezun oldu. İskandinav mitleri ve İzlanda destanları üzerine yaptığı çalışmalar ve araştırmalar yazın hayatındaki ilhamı oldu. Cleveland, Ohio’da yaşıyor. “Cadının Yüreği” ilk romanı. |
[1] “Ben, Kirke”, Madeline Miller, 2021, İthaki Yayınları, İstanbul.
(TY / HA)