Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Anayasa Uzlaşma Komisyonu, 3 Kasım Perşembe günü Dolmabahçe Sarayı'nda medya mensuplarıyla buluşarak, yeni anayasa çalışmalarında izleyeceği yolu kamuoyuyla paylaştı. Meclis Başkanı Cemil Çiçek'in grubun çalışma ilkelerini anlattığı toplantıda, gazeteciler ve televizyoncular, soru sorma ve önerilerini dile getirme imkânı buldular.
Toplantı basına en çok, gayrimüslimlerin gazetelerinin de çağrılmasıyla yansımıştı. Agos, Jamanak, Apoyevmatini ve Şalom toplantıya katıldı ve Jamanak dışındakiler söz alarak, yeni anayasaya dair görüşlerini dillendirdiler. Geçen haftaki yazımın sonunda, Marmara ve İho'nun bu toplantıya çağrılmamasının önemli bir kusur olduğunu yazmıştım. Toplantı henüz başlamadan, bunun nedenini TBMM Genel Sekreter Yardımcısı Dr. İrfan Neziroğlu'na sordum. Neziroğlu, sorunun bilgisizlikten kaynaklandığını söyledi ve iki gazeteyle en kısa süre içinde ilişki kurarak özür dileyeceklerini, bir sonraki toplantıya onları da mutlaka davet edeceklerini söyledi.
Foto muhabirlerinin görüntü aldığı sırada, Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Meclis Başkanı'na, Balyan ailesi tarafından inşa edilen bu sarayda bizlerin de toplantıya katılmasının ne kadar önemli olduğunu, böylece belki de Garabed ve Nigoğos efendilerin ruhunun bir nebze şad olacağını söyledi. Bizler de, toplantı sırasında söz aldığımızda, onyılların susturulmuşluğunun ardından, yeni anayasanın tartışılacağı bir toplantıya davet edilmekten dolayı mutlu olduğumuzu dile getirdik; ardından da süreçle ilgili görüş ve kaygılarımızı anlattık.
Geçen hafta, toplantıda neler söylemek istediğimizi yazmıştım. Orada yazdıklarıma özetle değinme şansı buldum. Bu toplantıyı BDP'nin Anayasa Komisyonu üyesi bir akademisyenin tutuklandığı bir hafta yapıyor olmanın demokrasimizin çıtası ve kat etmemiz gereken yol hakkında fikir verdiğini söyleyerek başladığım konuşmada, sürecin kırmızı çizgisiz, önkoşulsuz yürümesi gerektiğini, Türkiye'de temel sorunun yurttaşlar arasında eşitlik sorunu olduğunu, bunun giderilmesi için başta yurttaşlık tanımının etnik referanslardan arındırılması olmak üzere türlü değişiklikler yapılması gerektiğini ifade ettim. Anayasa dışı özgürleştirici kanun değişikliklerinin de -misal Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) mahkûm edilen 301. Madde'de- şart olduğunu ekledim.
Anayasa'nın gayrimüslimlerle ilgili faslında ise, Türkiye'de yapılan her kanuni değişikliğin bizleri doğrudan etkilediğini, bu bakımdan kendimize münhasır taleplerimiz olmadığını, ama öte yandan, azınlıkların durumunun, demokrasinin hangi düzeyde olduğunu gösterdiğinden, önemli olduğunu dile getirdim. Burada önemli olan, cumhuriyet tarihinin gayrimüslimler açısından ayrımcılıkların tarihi olduğu ve yeni anayasanın bu bakımdan özeleştiri içeren bir bakışla yazılması gerektiğiydi. Beri yandan, azınlık haklarının, Lozan Antlaşması'nın içeriğini aşması gerektiğini, anayasal güvence altına alınarak, bizlerin, sürekli Lozan bağlamında tartışılan yabancı unsurlar olmaktan kurtarılmamız gerektiğini anlattım.
"Lozan'ı aşmak" sözleriyle kast ettiğim şeyin, "Lozan'ı lağvetmek" olmadığını okurların dikkatine sunmak isterim. Zira Ermeni toplumunda bu konuyu çarpıtarak kafa karışıklığı yaratmak isteyenler var. Türkiye'nin, kurucu antlaşması olan Lozan'ı tanıması ve uygulaması gerektiği ortada. Öyle de olmalı zaten. Ama Anayasa ve yasaların esası, Lozan'la gayrimüslimlere verilen ve büyük çoğunluğu fiilen gasp edilmiş durumda olan haklarla yetinen değil, günümüzün uluslararası insan hakları ve azınlık hakları standartlarını dikkate alan bir ruha sahip olmalı ki, bizler, haklarımız için sürekli olarak, yabancı devletlerle yapılan bir antlaşmayı hatırlatmaktan ve üzerimizdeki 'yabancı, öteki' etiketlerinden kurtulabilelim. Kast edilen budur, Lozan'ın askıya alınması, uygulanmaması, yok sayılması değil.
İş zor ama
Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun işi sahiden zor olacak gibi görünüyor. Meclis'teki dört partiden 12 vekilin yer aldığı komisyonun çalışma usulleri, kararların görüş birliğiyle alınmasını öngörüyor. Bu komisyon, yeni anayasanın yapılması sürecinde çok önemli bir rol oynayacak.
Ancak belli başlı bazı konularda birbiriyle uzlaşması mümkün olmayan partilerin nasıl görüş birliğine varacağı ve nasıl ortak karar alacağı, çok ciddi bir soru işareti. Bu, komisyon, üzerinde uzlaşılamayan bir konuda karar alamayacak demek. Böyle pek çok mesele olacağını öngörebiliriz. Peki, o zaman ne olacak? Anayasa için bir B planı var mı?
Uzlaşma Komisyonu'nun kuruluş ilkeleri, motivasyonu, görüş toplamak için yapacağı görüşmeler, açtığı internet sitesi, hepsi çok düzgün, temiz, demokratik görünüyor. Bu da insanda bir şüphe uyandırıyor. Toplantıya katılan gazetecilerle ve sonrasında çevremdekilerle sohbetlerimde edindiğim izlenim, komisyon çalışmalarının bir sonuca varacağına dair derin şüpheler olduğu yönünde. Bu girişimlerin birer göz boyamadan ibaret olduğunu düşünenler çoğunlukta.
Bunda, şüphesiz, komisyonun başındaki Cemil Çiçek'le ilgili görüşlerin ve Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) otoriter uygulamalarının büyük payı var. Görünen o ki, AKP, A planı olan bu Uzlaşma Komisyonuyla, anayasayı toplumsal müzakere ve diyalog kanallarını açık tutarak yaptığı izlenimini vermek istiyor. Eğer bu plan tutmazsa, ki tutması zor görünüyor, başka planlar devreye girecektir mutlaka.
Şahsen, bu sürece dair bütün haklı kaygılara rağmen, Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun çalışmalarını önemsemek gerektiğine inanıyorum. Türkiye'nin yeni anayasası yazılırken, demokratik taleplerimizi dile getirmek, insan hakları temelli ilkeleri komisyonun gündemine sokmak, bunlarla hiç değilse tarihe not düşmek azımsanacak şeyler değil.
Herkes öneride bulunabilir
Uzlaşma Komisyonu, yeni anayasa.tbmm.gov.tr adresinde dileyen herkesin Anayasa'yla ilgili görüşlerini de topluyor. Şu ana kadar fazla ziyaretçisi olmasa da, iyi hazırlanmış bir site bu. Bu mecrayı kullanarak, doğrudan komisyon üyelerinin dikkatine sunulmak üzere yeni anayasa hakkında öneride bulunmak mümkün. Anayasaya ilişkin talepleri dile getirmek, bu taleplerin tartışılmasını sağlamak, bu sayede, komisyon içinde özgürlükçü fikirleri savunacak milletvekillerine destek sağlamak önemli.
Nihayetinde, gerçek demokrasi ancak katılımcılıkla mümkün. Katılımcılık ise katılmakla... (RK/EKN)