Gündemin türbana dolanmasıyla başlayan süreç devam ediyor. Meclisten geçmesine kesin gözüyle bakılan anayasa değişikliğinin zorlu macerası aslında yeni başlamış sayılır. Bundan sonra geçilmesi gereken bir Anayasa Mahkemesi aşaması var ki, asıl fırtına ondan sonra kopacak gibi gözüküyor.
O aşamada Mahkeme ne karar verebilir? Yokluk mu? Anayasa değişikliğinin esas ya da şekil yönünden iptali mi? Yorumlu bir ret kararı mı? İsmet Berkan’ın Radikal’de yayımlanan dünkü makalesi meseleyi çok iyi özetlediğinden bu tartışmanın ayrıntılarına burada girmeyeceğim.
"Artık her şey olabilir" beklentisi
Ancak şurası kesin: Özellikle 367 kararından sonra bu camiada “artık her şey olabilir” beklentisi fazlasıyla yaygın. Herhangi bir fakültenin herhangi bir anayasa hukuku finali sınav sorularını hazırlamak, yanıtlamak ve yanıtları değerlendirmek artık her zamankinden hem daha zor hem de daha kolay. Daha zor; zira artık herhangi bir anayasa hukuku sorusuna verilecek genel geçer doğru bir yanıt bulmak neredeyse imkansız gözüküyor. Daha kolay; zira artık her yanıt doğru yanıt olarak kabul edilebilir durumda. Anayasa hukuku hocalarının ve öğrencilerin kafaları allak bullak oldu. Bu durumda final sınavı soruları için bir cevap anahtarı oluşturmak da mümkün gözükmüyor. Öyle bir cevap anahtarı ancak bu coğrafyada olabilir: Her kapıyı açabilecek bir maymuncuk. Peki bu duruma neden ve nasıl gelindi?
Sorular kolay ama yanıtları zor
Öncelikle, 1982 Anayasası’nın yapısal bozuklukları bu sonuca yol açtı. Değiştirme yasağı getiren ama bu yasağa hukuki bir sonuç bağlamayan (üstelik, değiştirme yasağını getiren maddenin kendisinin değiştirilemez olmadığı!), hukuk yapma teknikleri açısından zaaflarla dolu olan, pek çok hak bakımından bir eliyle verdiğini öbür eliyle alan bir anayasadan bahsediyoruz.
En basit hukuk yapma tekniklerine bile aykırı düşebilen böyle bir anayasanın en sonunda bu hale geleceği belliydi; bu anlamda beklenen oldu.
İkincisi, hukuku diledikleri gibi kullanan ve yorumlayan güçlü bir kesim var; Anayasa’nın genel geçer hukuk teknikleriyle yorumlanmasına en büyük zararı onlar veriyorlar. 367 meselesinde ortaya atılan ve sıradan bir anayasa hukuku finali cevap kağıdında yazıldığı takdirde pek çok anayasa hukukçusu tarafından geçer not verilemeyecek olan yorumları daha dün gibi hatırlıyoruz.
Ama “olmaz olmaz demeyelim olmaz olmaz”; ne de olsa burası Türkiye. Nihayet, bu işin bu noktaya gelmesinde Türkiye’deki iktidarların ve genel itibariyle de toplumun hukukla ilişkisinin yozlaşmasının da önemli bir payı olduğunu düşünmek mümkün gözüküyor.
Orada burada kendi hukukunu uygulamaya çalışan (bkz. linç girişimleri), sorunlarını hukuk yoluyla değil de kendi bildiği yollardan çözmeye çalışan insanların çoğunlukta olduğu bir ülke “bir kere delmekle bir şey olmaz” diyen politikalarca yönetildiyse ve ne yazık ki hâlâ büyük ölçüde o şekilde yönetilmeye devam ediliyorsa aslında daha iyisini beklemek saflık olur. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş.
Önümüzdeki günler anayasa ile imtihanın devam edeceğini gösteriyor. Üniversite öğrencileri arasında imtihanlara ilişkin yaygın bir diyalog vardır: “ Sorular nasıldı?" "Sorular kolaydı; ama cevapları zordu”. Anayasa hukuku dersi için artık bu diyaloğun bir benzeri geçerli: Bundan sonra sorular hem çok kolay hem de çok zor; tıpkı cevapları gibi. (ECG/TK)
* Ertuğrul Cenk Gürcan, A.Ü. SBF Anayasa Hukuku Bilim Dalı