Anayasa Mahkemesi’nin “bölünmez bütünlük” kavramını yorumlayıp parti kapattığı davaların bir çoğunda şu ifadeler vardır:
"Kimi siyasal nedenlerle dış etkenlerden kaynaklanan, kimi varsayım, yorum ve bahanelere dayanan, insan hakları savlarıyla yoğunlaştırılan sakıncalı amaçlara geçerlik tanınamaz. Devlet 'TEK'tir, ülke 'TÜM'dür, ulus 'BİR'dir" ( AMKD, 30/2, ss. 912 – 913).
İdeoloji-merkezli anayasa mahkemesi…
"İnsan hakları savlarıyla yoğunlaştırılan sakıncalı amaçlara" ibaresinin üzerinde durmak gerek. Türkiye’de "devlet muhafazakarlığı" yapanlar, iktidardakiler ne zaman zora düşse; demokrasiyi, insan hakkını kısıtlama yoluna gittiler.
Sakıncalı amaçlardan korkulduğu için Türkiye'de "dinden", "Kürt’ten" bahseden partilere yaşama şansı tanınmadı… "Herkesin anadilinde eğitim görme hakkı vardır!", "Federatif bir devlet yapısı gereklidir!", "Laikliğin yeni bir tanımı olmalı, Türkiye’de laiklik yoktur!" gibi cümleleri kuran partileri kapatan Anayasa Mahkemesi de bir mahkemenin sahip olması gereken "(insan) hakkın(ın) yanında olma" özelliğinden ziyade, bireyi yok sayanların, "devlet muhafazakarlığı" yapanların ideolojisiyle hareket eden "ideoloji eksenli" bir yapı olma özelliğiyle önplana çıktı.
Laiklik, bölünmez bütünlük, terör tehditi denilip bir çok hak sakıncalı bulundu, sorunların çözümü için demokrasinin kısıtlanması yoluna gidildi. Türkiye şartları bahane edilip demokrasi "işe geldiği gibi" kullanıldıkça, hak ve özgürlükler kısıtlandıkça - siyasetin yolu tıkandıkça – silahlar konuştu!
Eğer…
"Eğer bir anayasa insan hakları savlarını" birilerine kullandırabilecek kadar açık veriyorsa o anayasa eksiktir, o anayasayı koruyan mahkemenin vereceği karar "hak bir karar" olamaz.
Bir kuralı/değeri benimsememe hakkı!
Anayasa Mahkemesi mevcut anayasamızın çatlaklarından doğan hak ihlalerini normal karşılayan (hatta savunan) bir mekanizmanın aracı konumunda. Çoğulculuğu reddeden "ideal vatandaşı/partiyi" belli bir ideolojiye (Kemalizm’e) göre tanımlayan bir anayasanın verdiği parti kapatma kararlarının çoğunu, hak-merkezli kararlar alan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) haksız buldu.
AİHM bu kararları alırken, ülke içinde anayasa mahkemesinin kararlarına sonsuz/sorgulanmaz bir güven olmasını, anayasamızdaki değişmez hükümlerin, tartışılmaz olarak algılanıyor olmasına bağlamak mümkün. Bu da ideoloji-merkezli hazırlanmış bir anayasada geçen her şeyi, herkesin benimsiyor olması gerekliliği anlamına gelir.
Oysa ki hak-merkezli bir anayasa olmadığından "farklı bir ideolojiye" sahip bir birey olarak ben anayasadaki bazı kavramların (değişmez olsalar dahi) sorgulanması gerektiğini dile getirip, bu yönlü bir parti kurma hakkına sahip olmalıyım. Anayasada "insan hakkına aykırı bir değeri benimsememe" hakkım olabilmeli…
Bunu değiştirmek için siyaset yapabilmeliyim…
Eğer…
Eğer bir anayasada vatandaşların (insanların) -negatif özgürlük kavramı düşünüldüğünde- uyamayacağı bir şeyler varsa, insanlar bir şeyi benimsemeye zorlanıyorsa o anayasa "insan hakkı" açısından eksiktir, ideolojik bir anayasadır, değiştirilmesi ve insan hakkına uygun hale getirilmesi gerekir.
Bu anayasa’yı korumak için var olan mahkemeler de böylece ideolojik kararlar yerine hak-merkezli parti kapatma kararları verebilirler… (İÖ/GG)
* İskender Özatlı, ODTÜ Psikoloji 3. sınıf öğrencisi, [email protected]