Anayasa Mahkemesi nihayet kadının soyadı çilesine ilişkin önemli bir karara imza attı. Eksik ve geç de olsa. Evli bir avukatın yapmış olduğu bireysel başvuru üzerine mahkeme, kadının evlilik öncesi soyadını tek başına kullanamamasını Anayasa’nın 17. maddesine yani kişinin “maddi ve manevi varlığını koruma hakkına” aykırı saydı. Bu kararla birlikte Türkiye’deki kadınların soyadı çilesi yeniden gündeme geldi.
Peki neydi bu çilenin kendisi?
Türkiye’de kadınlar, evlenmekle birlikte kocasının soyadını almak zorunda. Evlilik öncesi soyadını birlikte kullanabilseler de tek başına kullanmaları mümkün değil.
Oysa soyadı, kişiye sıkı sıkıya bağlı temel bir kişilik hakkıdır. Kişi, isim ve soy ismiyle bütünleşerek bu kimliğiyle anılır, varlığını sürdürür. Tam da bu nedenle kadını, kocasının soyadını almaya zorlamak bir bakıma kadının evlilik öncesi kimliğini yok saymak, onu özvarlığından uzaklaştırmak anlamına gelir.
Soyad değiştirmenin travması
Birçok kadın evlilik sonrası kendisini yeni bir soy ismiyle var etmeye çalışırken aynı zamanda da ailesinden ve çevresinden uzaklaştığı hissiyle travmatik duygular yaşar. Yine iş yaşamında ve çevresinde önceden farklı soyismiyle anılmış olan kadın, önceki kimliğini devam ettirememenin sıkıntılarını yaşar, kimi zaman da maddi ve manevi kayıplarla karşılaşır. Bu nedenle kişinin istemediği halde soyadını değiştirmeye zorlanması ve koca soyadının aile soyadı olarak kullanılması kadının maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını (Anayasa md. 12. ve 17 ) ihlal eder.
Ataerkil düşünce yapısının bir ürünü olarak soy bağının erkek temelli yürütülüyor oluşu, erkeği kadına karşı ayrıcalıklı ve üstün kılar. Nitekim bu durum toplumumuzda sıkça rastlanıldığı üzere, kız çocuklarının istenilmediği, kadınların erkek çocuk doğurana kadar doğum yapmaya zorlandığı örf ve adetlerin de beslenmesine sebep olur. Bu husus dahi tek başına kadına yönelik soyadı ayrımcılığının ortadan kaldırılmasına yeterli bir gerekçedir.
Boşanma ilamı ile gezmek
Ancak kadının soyadı çilesi bununla da sınırlı değil. Kadının boşanması halinde de başkaca sorunlar doğar. Üstelik bu sefer kadınla birlikte çocuklar da bundan etkilenir. Boşanma ile kadın önceki soyadını tekrar alır. Böylece kadın, önceki ama aslında yeni kimliğiyle tıpkı evlendiğinde olduğu gibi boşandığında da yeni bir serüvenle karşı karşıya bırakılır.
Bu serüvenin belki de en önemlisi, anne kadın ile çocukları arasında oluşan farklı soy ismine sahip olma mesafesidir. Bu durum hem annenin hem de çocuğun manevi dünyasına zarar verebilir. Sosyal hayat içerisinde de zorluklar yaşanır. Örneğin okul kaydı yaptırırken, çocuğu hastaneye götürürken, kadın ve çocuk için tekrar tekrar karşılaşılan bir ayrımcılığa dönüşebilir. Yine birçok idari ve özel işlerde de yorucu bir süreç başlar ve bunun maddi manevi yükü kadınların omuzlarına bırakılır. Kadın, bir müddet boşanma ilamı ile birlikte gezme ihtiyacı hisseder. Nüfus Müdürlüğü’nden aldığı yeni kimliğiyle daha önce edinmiş olduğu tüm kimlik, ehliyet, pasaport, banka-kredi kartları gibi şahsi belgelerini değiştirmek için mesai ve para harcar. Ve tüm bunlar bu sürecin en iyi halli özetidir.
Eşitlik ilkesi
Ailenin temsilinde, ekonomik etkinliklerde, aileyi ve çocukları ilgilendiren kararların alınmasında kadını erkekle eşit konuma getirmek amaçlanması gerekir iken, hala dahi evlenen kadını ikincil konuma atarak kocasının soyadını almaya zorlamak “eşitlik” ilkesiyle (Anayasa md. 10 ve 41) de bağdaşmaz.
Bu yönüyle Anayasa Mahkemesi’nin soyadına ilişkin vermiş olduğu karar önemli ama ihlal olarak gördüğü nedenler bakımından eksik bir karardır. Aynı zamanda tüm kadınları etkileyecek bir güce de sahip değildir.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, daha önce Ünal Tekeli ve Gülizar Tuncer davalarında bu durumu “özel hayatın” ve “ayrımcılık yasağının” ihlali olarak saymıştır.
Mevcut düzenlemenin kadınlara yönelik ayrımcılık oluşturduğunu tespit etmek oldukça önemlidir. Çünkü aile içi eşitlik, daha evlilik birliğinin başlangıcında bozulmaktadır. Tüm bu kararlardan sonra yapılması gereken şey ise aslında çok açık. Medeni Kanun’un soyadıyla ilgili 187. maddesini değiştirmek! Değişikle kadının iradesine olanak tanınmalı ve seçim yapma hakkı sunulmalıdır. Çocuklar bakımından da anne ve babasının ortak soyadını alabilmesi olanaklı hale getirilmelidir. Bu hem Anayasa’nın hem de Türkiye’nin taraf olduğu Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin de bir gereğidir. (TB/HK)
* Tülay Bingöl, Avukat, İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Yüksek Lisans öğrencisi