1982 Anayasası'nın, siyasi ve dayanışma grev yasakları ile işi yavaşlatma, verimi düşürme gibi diğer toplu eylemleri ve birden fazla sendikaya aynı zamanda üye olabilmeyi yasaklayan hükümlerinin kaldırılması, örgütlenme ve toplu eylem özgürlüklerinin önünü açmıştır. Ancak, bu değişikliklerin hayata geçebilmesi için yasaklara göre düzenlenmiş 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu'nun özgürlükçü anlayışla yeniden yapılandırılması gerekmektedir.
Örgütlenme ve toplu eylem hakları 1982 Anayasası'ndan önce nasıldı sonra ne oldu?
1980 öncesindeki örgütlenme özgürlüğü ile toplu eylem hakları, 1982 Anayasası ve yasalarına göre daha geniş ve özgürlükçüdür. 1982 Anayasası ve ilgili yasalar, diğer özgürlükler gibi örgütlenme özgürlükleri ile toplu eylem haklarını da budamış, sendikaları yasaklarla eylemsiz bırakmıştır.
1980 öncesinde yürürlükte olan 274 sayılı Sendikalar Kanunu'na göre, sendikalar için işkolu barajı yoktu, bu nedenle sendikalar engelsiz kurulabiliyor ve toplu pazarlık sürecine hukuki bir sınırlandırma olmadan katılabiliyorlardı. Aynı anda ve aynı işkolunda birden fazla sendikaya üye olunabiliyordu.
Halbuki, 1982 Anayasası ve buna göre düzenlenmiş 2821 sayılı Sendikalar Kanunu uyarınca, birden fazla sendikaya aynı anda ve aynı işkolunda üye olma yasağı getirildi. Federasyon şeklinde örgütlenme modeli kaldırıldı. Sendikaların sadece işkolu düzeyinde örgütlenmesine izin verildi. İşkolunda örgütlenilse dahi toplu iş sözleşmesi yapabilme ehliyetine sahip olabilmek için işkolundaki toplam işçilerin en az %10'unu üye yapma zorunluluğu getirildi. Halen, işkolu düzeyinde örgütlenmiş olsa bile işkolu barajını aşamayan sendika toplu iş sözleşmesi yapma ehliyetine sahip değildir. Bu durumda işçilerin, işkolu barajını aşmış sendikada örgütlenmekten başka olasılıkları bulunmamaktadır. Kısacası, işçilerin örgütlenme özgürlüğü sınırlandırılmıştır.
1980 öncesinde yürürlükte olan 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu'na göre aynı işyerinde aynı zamanda hem işkolu hem de işyeri düzeyinde iki ayrı toplu iş sözleşmesi yapılabilmesi olanaklıydı. 1982 Anayasası ve buna göre düzenlenmiş 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu'na göre, işkolu düzeyinde sözleşme yapabilme hakkı kaldırılmıştır. Halbuki işçiler, aynı işkolunda aynı anda birden fazla sendikaya üye olabilme hakkını kullanarak hem işkolu hem de işyeri düzeyinde yapılmış her iki toplu iş sözleşmesinden yararlanma hakkına sahip bulunmaktaydı. Yine 1980 öncesinde, toplu iş sözleşmesi ile kazanılmış haklar ödenmediğinde, sendikanın uygulayabildiği 'hak grevi' yetkisine 1982 Anayasası ve 2822 sayılı yasayla son verilmiştir. Sendikalar artık sadece üyeleri adına dava açarak (eda davası) ödenmeyen hakların ödettirilmesine çalışabilmektedirler.
Toplu eylem yasaklarının kaldırılmasının sonuçları
1982 Anayasası ile siyasi, dayanışma, hak grevleri, işi yavaşlatma, verimi düşürme gibi diğer toplu eylemler yasaklanmış olduğundan, sendikaların hiçbir konuya eylemli olarak taraf olabilme olanağı kalmamıştır. Nitekim, bu sene uzun süre kamuoyunu ilgilendiren 'tekel işçileri'nin hak arama eyleminde bile sendikalar etkin bir dayanışma eylemine girememişlerdir.
Siyasi ve dayanışma grevleri ile diğer toplu eylemlerin anayasayla yasaklanmış olması nedeniyle, sermayenin evrensel hareketliliğine karşın emeğin evrensel eylemler uygulayabilmesi olanaksızlaşmıştır.
Sendikaların, yurtiçinde olduğu gibi, başka ülkelerde yaşanan sorunlar ya da uluslararası şirketler özelinde bağlantı kurarak ulus ötesi dayanışma grevleri yapabilme haklarının bulunması gerekir. Ama, 1980 yılından itibaren, ulus ötesi hareketler için sermayenin önündeki her hukuki engel kaldırılırken, emeğin ulus ötesi eylemleri yasal olarak olanaksızlaştırılmıştır. O kadar ki, 1980' den 2010 yılına kadar otuz yıldır yasakların kaldırılması yönünde etkin ve güçlü bir mücadele dahi gündeme gelememiştir. Hatta, toplu iş sözleşmesi ile belirlenmiş alacakların ödenmemesi halinde, 1980 yılından önceki dönemde kullanılabilen 'hak grevi' hakkının geri kazanılabilmesi için dahi mücadele edilememiştir.
1982 Anayasası ile her ne kadar işçilerin daha iyi korunabilmesi amacıyla güçlü sendikacılığın oluşturulmak istendiği bunun için de, işyeri barajına ek olarak yüksek oranlı işkolu barajının getirildiği ifade edilmişse de, yüksek işkolu ve işyeri barajlarını aşarak muhkem hale gelmiş güçlü sendikaların, bu kez de konumları gereği sendikalar arasındaki rekabeti arttıracak örgütlenme özgürlüğü ve toplu eylem haklarının kazanılmasını sağlayacak mücadele yerine ücret sendikacılığı olarak adlandırılacak dar bir alana sıkıştıkları görülmüştür.
Belki de bu nedenle, son anayasa değişikliğinde gündeme gelen ve örgütlenme özgürlüğü ile toplu eylem haklarının önünü açabilecek değişiklikler konusunda, referandum sürecinde, siyasi endişelerin ötesinde, hukuk temelinde tartışmalar yapılamamıştır.
Siyasi ve dayanışma grevlerinin, işi yavaşlatma, verimliliği düşürme gibi diğer toplu eylemlerin yapılabilir hale getirilmesinin, "menfaat grevi" dışında tüm toplu eylem yolları kapatılmış sendikaları, ücret sendikacılığından sıyrılarak sosyal politikaların belirlenmesinde aktif bir güç haline getireceği düşünülmektedir. Eylem yapılan konularda üyelere danışılması, görüşlerinin, katkılarının ve nihayet olurlarının alınması, sendika içi iletişimi, demokratik katılımcılığı geliştirebilecektir.
Aynı anda birden fazla sendikaya üye olabilmenin yararları
Anayasada yapılan değişiklik, işçilerin aynı anda ve aynı işkolunda birden fazla sendikaya üye olabilmelerinin önünü açmıştır.
Ancak, 1982 Anayasası ve ilgili yasalarla düzenlenmiş örgütlenme ve toplu pazarlık düzenine göre, işyerinde yetkili sendika olabilmek için çalışan işçilerin en az %50+1 inin üye yapılması gerekmektedir. Bu koşul devam ettiği sürece birden fazla sendikaya aynı zamanda üye olabilme hakkının işçi lehine bir sonuç doğurması olanaklı değildir.
Toplu pazarlık için yetkili sendikanın belirlenmesinde yeni bakış açılarına gereksinim bulunmaktadır. Aksi takdirde, işyerindeki işçilerin %51 ini üye yaparak yetki alan sendikaya üye olmayan %49'luk kesimi örgütlemiş diğer sendikanın hiçbir hakkı kalmamaktadır.
Yürürlükteki mevzuata göre, yetkili sendikaya üye olmayan işçilerin dayanışma aidatı vererek işyerinde bağıtlanan sözleşmeden yararlanabilecekleri söylenebilecektir. Hatta işçilerin, toplu iş sözleşmesinden yararlanabilmek için sendikalarından istifa ederek toplu iş sözleşmesi bağıtlayan sendikaya üye olabilecekleri anımsatılabilecektir.
Ancak bu çözüm, işçilerin sendikadan istifa ederek toplu iş sözleşmesi bağıtlamış sendikaya üye olmalarını önermektedir. Görüleceği üzere, aynı anda aynı işkolundaki birden fazla sendikaya üye olma yasağı, işçilerin özgürce örgütlenmesine engel oluşturmaktadır.
İşyerindeki işçilerin % 49'unu örgütlemiş olsa bile, işyeri barajının yüksekliği nedeniyle toplu iş sözleşmesi yapamayan sendika, işçilerin işyeriyle ilgili sorunlarının çözümünde önemli görevleri bulunan işyeri sendika temsilcisi atama yetkisine de sahip olamayacaktır. Bu durumda, toplu iş sözleşmesi bağıtlayamayan, işçilerin işyerindeki sorunlarıyla ilgilenebilme olanakları iyice kısıtlanan sendikanın, işyerindeki işçilerin %49'unu örgütlemiş de olsa, benzer şekilde sonuçlanacak birkaç dönem sonra varlığını korumasını beklemek gerçekçi olmayacaktır.
Bu durumda, anayasada yapılan değişiklikler bağlamında, işyeri yetkisini kazanabilme usullerinin gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Nitekim örgütlenme ve toplu pazarlık hakları açısından ülkemizde uygulanmakta olan işkolu (%10) ve işyeri (%50+1) barajları Uluslararası Çalışma Örgütün'ce, örgütlenme özgürlüğüne aykırı bulunarak eleştirilmiştir. (1)
Bu nedenle, işkolu barajı tamamen kaldırılarak, işyeri barajının da makul ölçüde azaltılarak, işyerindeki işçileri yüksek oranda örgütlemiş olan sendikaların toplu iş sözleşmesi yapabilmesine olanak sağlanarak, örgütlenme özgürlüğü ve toplu pazarlık hakları genişletilmelidir. (2)
Diğer taraftan, haftanın belli günlerinde ya da işgünlerinin sınırlı saatlerinde iş gören kısmi süreli çalışan işçilerin, aynı işkolunda birden fazla işyerinde çalışabilme olasılıkları yüksektir. Ancak. kısmi süreli çalışan işçinin çalıştığı her bir işyerinde toplu iş sözleşmesi bağıtlamış farklı sendikalar varsa, aynı anda aynı işkolunda birden fazla sendikaya üye olunabilmenin önü açıldığı için kısmi süreli işçi, her birine üye olabilecek ve her sözleşmeden üye sıfatıyla yararlanma olanağı bulabilecektir.
Sonuç
12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleşen anayasa değişikliği ile çalışma hayatına olumsuz yön veren yasaklar kaldırılmıştır. Anayasada yapılan değişikliklerin Sendikalar Kanunu ve Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu'na özgürlükleri arttıracak şekilde hızla yansıtılması gerekmektedir. Kaldı ki sadece son anayasa değişiklikleri üzerine değil, uzun bir süredir ilgili yasalarda yapılması düşünülen değişikliklerle birlikte, örgütlenme özgürlüğü, toplu pazarlık ve eylem hakları bağlamında önerilerin tartışılmaya başlanması gerekmektedir.
Örgütlenme özgürlüğü, toplu pazarlık ve toplu eylem haklarının önündeki engelleri kaldırmak üzere ilgili yasalarda yapılacak düzenlemelerle, sendikaların hem ulusal hem de uluslararası demokratik gücü artacaktır. Hareket alanı ve etkin olabilme gücü genişleyen sendikalar, bir taraftan işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesine daha etkin yöntemlerle katkıda bulunurken bir taraftan da başta ülkenin sosyo-ekonomik politikaları olmak üzere, dayanışma eylemlerine katılarak ulusal ve global politikaların belirlenmesinde rol oynar hale gelebileceklerdir. (DK/EÜ)
______________________________________________________________________
* Doğan Keskin: İş Başmüfettişi, emekli. Keskin'in yazısı Radikal'in 9 Ekim tarihli sayısında yayınlandı.
(1) Bu değişiklik anayasaya ve ILO sözleşmelerine açıkça aykırıdır. Öte yandan işyeri/işletme düzeyinde yüzde 50+1 barajı korunuyor. ILO ise işyeri düzeyindeki barajı sendika özgürlüğüne aykırı buluyor ve kaldırılmasını istiyor.
Aziz Çelik -14.06. 2008-Radikal
(2) DİSK ne istiyor?
İşkolları sayısı en çok 16 olmalı. Grev yasakları tamamen kaldırılmalı. Herkese sendika kurma hakkı verilmeli. Toplusözleşme prosedürü kısaltılmalı. İşyeri barajı yüzde 33'ü geçmemeli. Israrımız yok.
Yüzde 10 barajı 0 olmalı.
T24 Bağımsız internet gazeteciliği-6.5.2009