Hindistan ve Pakistan tarafından tarihi Bengal coğrafyası parçalandı. Bengal halkı susmayı tercih etti. Bengalliler kadim topraklarında parya muamelesi gördüler. Yine susmayı tercih ettiler. Pakistan’da 1950 yılında Ali Cinnah rejimi Bengal dilini ve alfabesini yasakladı. İşte ona sessiz kalmadılar. Bengallilerin buna cevabı, “Bengal Dil Hareketi”ni kurmak oldu.
Dil Hareketi üyesi Bengalliler, Daka Üniversitesinde anadili için gösteriler düzenlediler. Ama rejim de buna sessiz kalmadı. 21 Şubat 1952 yılında anadillerine özgürlük isteyen öğrencilere ateş açıldı. Onlarca öğrenci katledildi.
Bengallilerin anadili direnişi sonucunda Cinnah yönetimi geri adım attı ve Bengalce ikinci resmi dil oldu. Bangladeş’te 21 Şubat “Dil Şehitleri Günü” ilan edildi. UNESCO da 1999 yılında 21 Şubat’ı Dünya Anadili Günü olarak kabul etti.
Bengalliler, bir halkın topraklarını kaybetse bile anadillerini koruyarak kaybettiklerini tekrar elde edebileceklerinin, anadilini kaybettiklerinde ise onun yerine bir şey koyamayacaklarının farkındaydılar. Belki de bu yüzden birçok coğrafyada acımasız dil politikaları uygulandı. Bunun sonucunda anadili, önemsiz görülen ve ilgisiz alanlara mahkum edilen uluslar zamanla ulus olma şuurunu da yitirerek parçalandılar. Bugün UNESCO’nun yaptığı çalışmalara bakılırsa 6000 dilden 2500’ünün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu görülüyor. Türkiye’de de şu an 36 dilden 18’i yok olma tehlikesi altında. Yakın zaman içinde Kapadokya Yunancası, Ubıhça ve Mlahso yok olup gitti. Bugün de Siirt’te Keldani dili (Hertevince) ve Van’da Urartu dili yok olmayla karşı karşıya.
Eşiği aşamayan anadili
Bu süreçte Kürtçe (Zazaca, Kurmancca) mücadelesi, diğer dillerin de önünü açtı. Kürtçedeki ısrar, bütün anadillerinde ısrardı. Eğer bir ilerlemeden bahsedilecekse bunun nedeni bu ısrardı. Buna rağmen anadiline ilişkin her adım kritik eşikte tıkanıp kaldı. Dil için kritik olan o eşik aşılıp da anadilde eğitime gidilmedi, dile bir statü kazandırılamadı. Aksine dile yönelik palyatif çözümler, anadilinde çözüm yaratamadığı gibi bir geri gidişe de neden oldu. Dolayısıyla bu dönemin en ölçülebilir sonucu, anadilin öneminin anlaşılmış olmasıdır. Çünkü siyasi atmosfer izin verdikçe Türkiye halkı da Türkçe dışındaki diller hakkında bilgi edindi, diğer dillerin varlığını kabul etti. Böylece anadilinin, salt bir iletişim aracı olmadığı, bir halkın mazisini taşıyan bir hafıza kartı olduğu, bu hafıza kartının kaybolmasıyla halkın da kaybolacağı kavrandı artık.
Dolayısıyla dünya gelişti, imkanlar arttı, iletişim araçları yaygınlaştı, eğitim oranı arttı. Fakat bu ilerleme seyrine rağmen asimilasyon politikaları kabuk değiştirerek varlığını devam ettirdi. Çünkü göstere göstere bir halkın dilini inkar etmek, zamanın ruhuna denk düşmüyor artık. Diğer taraftan da anadili, ezilen uluslar açısından en önemli motivasyon aracı olmayı sürdürüyor. Bu nedenle her dönem kendi ruhunu yaratıyor. Bu da dilin değersizleştirilmesi üzerinden işliyor. Bu nedenle her ne kadar bir ulusun varlığı kabul görse de, diller tanınsa da imkanlar aynı oranda artmıyor. Çünkü okulu, müzesi, kütüphanesi, ekonomisi, bürokrasisi olmayan bir dil sadece folklorlaşır, değersizleşir ve günden güne erir.
Anadilinin statüsü olmalı
Anadili ontolojik bir meseledir bir yönüyle. Diğer taraftan da içgüdüsel bir süreçtir. Bu nedenle baskıcı dönemlerde ulusların anadilini daha çok sahiplendiği görülür. Çünkü her ulusun bireyleri arasında; zor dönemlerde bir araya gelme ve değerlerini muhafaza etmeye yönelik bir sözlü anlaşma söz konusudur. Dolayısıyla anadili, planlanmış süreçlerle gelişir. Özellikle bu dönemde dilin korunmasına ve gelişmesine hizmet edecek tedbirler alınmadıkça dili konuşuyor olmanın bir anlamı olmaz. Çünkü bugün anadili var, ama okulu yok. Anadili öğreniliyor, ama ekonomisi yok.
Bununla birlikte kitle iletişim araçlarının dili, ekonomiyi çeviren dil ve okuldaki zorunlu dil egemenin dili oldukça “öteki” dillerin gelişmesi mümkün değildir. Dolayısıyla anadili, sadece bir iletişim aracı değildir. Artık bir dilin yasak olmadığıyla övünmek gülünçtür. Çünkü dilin doğasına göre hareket edilmedikçe dil zarar görür. Bu nedenle anadili meselesi, bir ulusun otonomi meseledir. Çünkü dilin statü kazanması, itibar görmesi ve yaygınlaşması buna bağlıdır.
Bu realiteden dolayı anadili tartışmaları birkaç yıldan beri kısırdöngüye dönmüş durumda. Anadiline yönelik açıklamalar ve çalışmalar bir tekrardan öteye geçmiyor. Çünkü bu saatten sonra bir ulus için anadilin önemi, temel bir hak olarak anadili, pedagojik açıdan anadili vb. konuları konuşmanın çok da anlamı kalmıyor. Dolayısıyla anadiline ilişkin bunca külliyat varken ve bunca farkındalık oluşmuşken aynı şeyleri tekrarlamanın bir önemi yok. Bu nedenle anadili meselesi; dönemin gerçekliğini göz önünde bulundurularak yeni bir konseptin belirlenmesi ve buna denk düşecek eylemlerin hayata geçirilmesi gerekiyor. (İG/HK)