UNESCO 21 Şubat Uluslararası Anadil Günü’nde hâlihazırda dünya genelinde konuşulan yaklaşık 6 bin dilin yarısının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu açıkladı. Türkiye’de konuşulan 15 dil yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Yok olma tehdidi altında Abhazca ve Adigece var. Üç dil ise çoktan yok olmuş. Bu üç dilden bir tanesi Ubıhça. Tevfik Esenç Ubıhçayı bilen son büyüğümüzdü. 83 yaşında vefat etti.
Kaybolan Ubıh dilinin dünyadaki son temsilcisi Tevfik Esenç.
“Dün gece bir rüya gördüm. Size anlatamam. Anlatsam da anlamazsınız. Çünkü Ubıhçaydı” demişti.
Bu sözlerin acısını gerçekten yüreğinizde duyabiliyor musunuz?
Eğer bu şekilde devam edersek bir gün ben annemin anlattığı rüyadan ayrı düşeceğim.
Şimdi bile; “Anne anlamadım! Çok güldünüz anneannem ile.. Türkçeye çevirsene konuştuğunuzu” dediğimde,
“Türkçesi bizim dildeki gibi komik olmuyor, nasıl anlatayım şimdi sana’’ diyor.
Beni yetiştiren annemin konuştuğu dili bilmeyecek kadar uzağım ona, şaşırıyorum.
Babaannem bana kızdığında Adigece söyleniyordu.
Ben kızdığını yüz mimiklerinden anlıyordum.
Çok kibar kadındı, muhtemelen anadilinde bana kızarken de kibardı, o gitti.
Hala merak ediyorum kızınca da dua ederken de kurduğu cümlelerde ne anlatırdı?
Ailemde en yoğun Adigece konuşan büyüğüm de yok artık ve ben annemle de atamla da bir parça ayrı düşmüşüm çünkü çoğu kez anlayamamışım bana anlattıklarını ve hala bilmiyorum kendi kimliğimin özünü oluşturan dilimi. Dilimi kaybettiğim gibi kimliğimi de unutmam, kaybetmem mümkün mü?
Ben aslında çok büyük bir kayıp içinde olduğumu annemlerin sohbet ortamında daha iyi anlarım.
Yarım yamalak anladığım kelimeleri bir bütün haline getirmeye çalışırken onların akıcı konuşmalarını takipte zorlanır, aralarında hüzünlerini, sevinçlerini tüm ruhları ile paylaştığını görür, anlamadıklarım ile kıyıda kalırım.
Kendi ailen içinde kıyıda kalmak zordur…
Babaannem gittiğinde bir daha kimsenin beni Adigece azarlamayacağını, evden çıkarken kendi dilinde dualar ile yolcu etmeyeceğini fark ettim.
Babaannemi hep çok sevdim ama hangi cümleler ile beni sevdiğini, hiç bilemedim.
Her giden büyüğümle biten bir dil olmamalı bizimkisi, o zaman yok olma tehdidi altındaki anadillerimiz için daha fazlası yapılmalı.
Genç kuşak; kendi büyükleri, anası, atası, babası ile aynı cümlelerde yaşayabilmeli.
Yoksa gerçek anlamda aile olmayı bile başaramıyor insan.
Annem hala acılarında, sevinçlerinde Abhazca tepki verirken, ben ömrün ortalaması denilecek yaşlarda onu hala anlamıyorum.
Anneannem epey hasta bu günlerde, “Nasılsın” diyorum, Abhazca ağrıyan yerlerini anlatıyor bana, tam anlamıyorum. “Sen iyileş, ben de o arada dilimi öğrenip seninle muhabbet edeceğim, söz” diyorum, bir tek o zaman gülümsüyor.
Damarlarımızda dolaşan kanımızdan asla şüphe duymayız.
Mensup olduğumuz milleti; Adige’yim, Apsuva’yım diye gururla söyleriz de kendi milletimizin dilini öğrenmeye tenezzül etmeyiz.
Yoğunuz, çok işimiz var, gündelik hayatımda lazım değil gibi düşünceleri de kendimize savunma aracı yaparız.
Bir sabah uyandım babam yoktu, gitmişti. Ben babamın bana bıraktığı mirası, Çerkes olduğumu biliyordum.
Bir sabah uyandım, babaannem yoktu, evin içindeki Adigece şarkıları yoktu. O kadar torunundan o şarkıları bilip, onun anısını ailemizde yaşatacak olanda yoktu. Çerkes olduğumu hala biliyordum.
Bu sabah uyandım, anneannem hasta, su götürdüm ona, “Ne dedi” diye sordum kızlarına; “Seni çok seviyormuş” dediler.
Bir daha ailemden kimsenin bana söylediğini anlamadan onları kaybetmek istemiyorum.
Ben de babaannemin şarkıları ile mutlu olmak, ananem beni sevdiğini söylerken bunu gözlerinin içine bakıp, kendim hissetmek istiyorum.
Geç oldu ama anladım: Ben artık ailem sohbet ederken de dertleşirken de kıyıda kalmak istemiyorum.
Ben bir gün Çerkes olduğumu, geçmişimi ve anadilimi unutmak istemiyorum! (SÖ/HK)
* Fotoğraf: Arşiv / AA