" Konuşan varlık 'son tahlilde annem olduğu ortaya çıkan vazgeçilmez bir nesneyi yitirdim' der gibidir. Ama hayır, onu göstergelerde yeniden buldum ya da daha doğrusu, onu yitirmeyi kabullendiğim için, onu yitirmedim… Onu dilde geri alabildim.”
Julia Kristeva, Kara Güneş
9 yaşımdaydım ve okula gitmeye karar verdim. Okulların açılacağını duymuş ve tek başıma köy okuluna gidip kaydolmuştum.
1990'lı yıllarda köyümdeki okul kapanmış ve işte ben dokuz yaşındayken açılmıştı. Babam ilçeden dönmüştü o gün, okula kaydolduğumu söyledim, karşılığında bir şey söylememişti. Sessizliği korkutmuştu beni.
Sonra okul başladı, mavi önlük ve beyaz dantelli yaka, günün bir kısmında da olsa çocuktum ben artık, evde yedek kulübesinde bekleyen anne baba değildim.
Öğrendikçe ötekileşiyordum
Defter, kalem ve kitaplar; silahlarım ve zırhlarım. Varlığımı geri almak için giriştiğim bu savaşta onlar beni kurtaracaktı, dilsiz bir yerden biliyordum bunu.
Türkçe ile resmi tanışmam böyle başladı işte. Öğrenmeye başlıyordum, öğrendikçe güçleniyor, öğrendikçe ötekileşiyordum. Artık hem oradaydım hem de değil, çoktan uzaklaşmıştım anadilimden ve toplumumdan.
Anadilim, kadının adı yok, kız çocuğu 13’üne geldiğinde çocuk doğurmaya ve kadın olmaya hazır olmalı, doğduğu evde artık o eğreltidir. Ama nafile benim buna hiç niyetim yoktu. Takip eden beş yıl boyunca korkularım ve büyük istencim hep kol kola, okula beni ulaştıran köprüde eşlikçilerim. İçim içime sığmıyor, dışarıdan ise çok kokuyorum.
Dışarıdakiler güçlüydüler ve beni arzumdan alıkoyabilirlerdi, beni kendimden alıp kendi makbullerine kapatabilirlerdi. Ben tektim, onlar ise büyük bir kalabalık.
Türkçe, matematik ve Türk tarih algısı; her şeyi çok hızlı öğreniyordum zihnim harıl harıl çalışan bir fabrika gibiydi, temas ettiği şeyleri hemen işliyordu.
Zihnim, yalnızlığıma ve bir başınalığıma yegâne dost eşlikçim. Beş yılda devirdiğim yüzlerce kitap. Nefes almaya dahi zamanım yok, durursam kaybedebilirim.
Türkçe benim ikinci evim olmuştu, korkmadığım ama ait de hissedemediğim, köklerimin burada olmadığını yıllar sonra fark edecektim.
Evime dönmekten korkmuyorum
Kabul görmek istiyordum. Kürtçe ilk evim, kabul görmediğim, kız çocukluğumun yok sayıldığı, hissedişlerimin görülmediği ve ihtiyaçlarımın karşılanmadığı, var oluşuma kilit takılmak istenen. Kucağına doğulan annenin, evin duvarları olan babanın ve diğer tüm ötekilerle kurulan habitusun anadille olan ilişkiyi nasıl belirlediğini otuzlu yaşlarımda öğrenecektim.
Sonraki yıllarda anadilimle olan ilişkim tüm diğer dillerle ilişkimi belirledi. Türkçeyi çok iyi öğrenmiş, aksansız konuşabiliyordum. Dünyaya uzanan dalım olmuş, zihnim onunla işlenmişti.
Başka hiçbir dil öğrenemedim, öğrenmeye karşı büyük bir direncim vardı. Her şeyi öğrenebilen zihnim, dilleri öğrenemiyor, öğrenemeyeceğini düşünüyordu. Anadilimle köprülerimi atmıştım, o köprü olmadan diğer dillere uzanabilmeye dair imkân alanlarını farkında olmadan kaldırmıştım.
Şimdi elimde tahtalar ve kalın bir halat. Sallanan bir köprü inşasındayım anadilime uzanan. Evime dönmekten artık eskisi gibi korkmuyorum. O evin damından gökyüzüne, uzanan dağlara ve ufuk çizgisine, kadınlığını verdiği savaş sonucu kazanmış, içindeki kız çocuğuna sarılmış olarak bakmak istiyorum.
(FS/EMK)