* Fotoğraf: Kitabın aktarıldığı aynı adlı sinema filminden.
Gazetecilikteki haber veren yazıların, edebiyatın sınırlarında gezinen türleri var. En çok bilineni de “beş duyuya hitap etmesi gereken” röportaj. Bir de o sınırı kelimenin tam anlamıyla dümdüz eden bir akım var: “Gonzo gazeteciliği”. Evet Yirminci Yüzyıl ABD gazeteciliği ve edebiyatının en tartışmalı isimlerinden biri olan Hunter Stockton Thompson’dan, namı diğer Raoul Duke’den bahsediyorum. Thompson, Beat kuşağı yazarları arasında sayılmıyor ancak yazdıkları arasındaki yakınlık da reddedilemeyecek kadar açık.
Hunter S. Thompson’un, 2000’de Johnny Depp ve Benicio del Toro’nun başrollerinde oynadığı film ile sinemaya aktarılan kült eseri, “Las Vegas’ta Korku ve Nefret”, Kıvanç Güney’in çevirisiyle İthaki Yayınları’ndan çıktı. Kitapta, Thompson’un “Gonzo gazeteciliği en iyi anlayan çizer” dediği, Ralph Steadman’ın çizimleri de yer alıyor.
Kitapta Raoul Duke’un, New York’taki bir dergiye Las Vegas’ta düzenlenen “Mint 400” adlı motor yarışlarını takip etmek için, avukatı Dr. Gonzo ile çıktığı yolculuk anlatılıyor. Sonrasında da yine uyuşturucu ve kimyasallarla yüklü bir şekilde, Vegas’ta düzenlenen polis ve bölge savcılarının katıldığı uyuşturucuyla ilgili bir toplantıyı takip eden ikili, “Amerikan Rüyası”nın karanlık yanını arıyor.
Yerlerin kusmuğa boğulduğu otel odaları, türlü yaratıkların belirdiği halüsinasyonlar, kapıldıkları vehimlerle mizah ve korku karışımı sahnelerin çokça yer tuttuğu anlatıda Thompson, Tanrı, Papa, Başkan, General her türlü otorite ve kurulu düzene kafa tutarken, Amerikan Rüyası’nı da ti’ye alıyor.
İkili, “uyuşturucu yahnileri” ile psişik orgazmlar yaşayıp, psikotik ataklara girdiği bu “vahşi yolculukları” esnasında da sürekli belanın kıyısında geziyor. Fonda da kâh Jefferson Airplane’in “Surrealistic Pillow” albümünden “White Rabbit” çalıyor kâh The Beatles’ın “Lucy In The Sky With Diamonds”ı.
Aslında “Las Vegas’ta Korku ve Nefret”te Thompson, kutsadığı bir hazlar evrenini anlatıyor. Onun yitip gidiyor olmasına da ağıt yakıyor. Jean Baudrillard’ın “Amerika”sını okuyanlar, Las Vegas’ı çölde, neon ışıklar içinde, yapay bir vaha olarak inşa edilmiş bir şehir olarak anlattığını hatırlayacaklardır. Thompson, kentin sadece, Tom Jones’un Ceesar’s’ta iki gece sahne alıp haftada 75 bin dolar kazandığı bu ışıltılar içindeki yüzünde gezinmez. Hatta “saray muhafızlarının” koruması altındaki bu yerlerde, “gazeteci” olarak katıldığı şu zorunlu toplantılar dışında neredeyse hiç zaman harcamaz. O, Amerikan Rüyası’nın karanlık yüzünde, uyuşturucu kullananların sızdığı mezbeleliklerde, seks işçilerinin çalıştığı karanlık sokaklarda gezinir.
Thompson, Amerikan Rüyası’nı, “Vegas’ta köhne bir kumarhanenin şafak öncesi kaosunda” ya da “Eski Psikiyatristler Kulübü”nde arayarak da ustalıkla alaya alır. Sadece o mu? Yer yer ellerinden zor kurtulduğu Las Vegaslılar için de şunu söyler: “Charlie Manson yarın sabah Sahara’ya giriş yapacak olsa, yüklü bir bahşiş verdiği takdirde kimse ona bulaşmaz.”
Şu polis ve savcıların katıldığı uyuşturucu konferansında, barda karşılaştığı bir savcıyı, uyuşturucu müptelaları konusunda ti’ye aldığı, Charlie Manson’un Ölüm Vadisi’nde “seks manyaklarından kurulu koca bir ordu kurduğunu” anlattığı bir yer var ki, kendini mizahın nesnesi haline getirerek, karşısındakini alaya almanın mükemmel bir örneği!
Karşılıksız çekler, geçersiz kredi kartları kullansa, derginin parasını ödeyeceği otellerde türlü lükslere kavuşsa da Thompson’un kendi kılığı da hiç yerinde değildir: Suratında uzamış bir sakal ve üzerinde dikişleri açılmış bir gömlek. Hatta “genç borsacı/Kingston Trio tipler” dediklerinden de hiç hazzetmez. Hatta kendine benzeyen birine rastladığında da, “Cinsel Devrim neslinden çirkin bir mülteci, baskıya dayanamayan kader bozgunu bir ezik daha işte” diyerek selamlar…
“Bunun neresi gazetecilik?” faslına geçmeden önce, bu yapıtın neden ağıt olduğuna değinelim.
Las Vegas’ta Korku ve Nefret’te “1960’lardaki masumiyet ve iyimserliğin yok oluşunu” anlatan Thompson, kitabı için kendi ifadesiyle, “60’lardaki uyuşturucu kültürü için mide bulandırıcı bir mezar taşı yazısı. O döneme gönülsüz bir veda” diyor. İşte kitaptan da tam bununla ilgili bir pasaj:
“Dört bir yanda, her an çılgınlık vardı. Her yerde partileyebilirdiniz. Yaptığımız şeyin doğru olduğuna, bizim kazandığımıza dair muhteşem ve evrensel bir his vardı…. Sanırım tutunduğumuz şey de buydu -Eski ve Kötü güçlere karşı kaçınılmaz bir zafer hissi. Zalimce ya da militarist bir bağlamda değil; buna ihtiyacımız yoktu. Enerjimiz nasılsa galip gelecekti. Savaşmanın anlamı yoktu- ne bizim açımızdan ne de onların açısından. Zaten büyük ve çok güzel bir dalganın tepesinde tam gaz gidiyorduk…
İşte şimdi üzerinden beş yıldan az bir zaman geçmişken, Las Vegas’taki dik bir tepeye tırmanıp Batı’ya bakarsanız, suyun en yükseldiği yerdeki o izi, eğer bakmayı biliyorsanız, görür gibi olursunuz - dalganın sonunda kırılıp düştüğü o yeri.”
Thompson, Başkan Richard Nixon’un Amerikası’nı da topa tutar: “Akla yatkınlık nedir ki zaten? Özellikle de ‘bizim ülkemizde’ - kaderin sillesini yemiş bu Nixon döneminde. Artık hepimiz bir ayakta kalabilme tribine takılıp kalmış durumdayız. Altmışlara gaz veren hızdan eser yok. Uyarıcıların modası geçmek üzere.”
Thompson’a göre, masal gibi 60’ların bitimi, motorcu çetelerinin, Hippilerin savaş karşıtı bir yürüyüşüne saldırmasıyla başlar. Ona göre çözülme milliyetçi olan “Motorcular” ile “Uzun Saçlılar” arasındaki kopuşla başlamıştı. LSD ile hızlanır, sonra “gurular” devreye girer, işe yaramayınca İsa’ya dönülür. “Las Vegas’ta Korku ve Nefret”i yazdığı sıralarda da “Manson’ın ilkel/içgüdüsel inancını” takip edenler, “klan tipi komünal Tanrılar” revaçtadır.
“Gonzo” gazeteciliğe gelince ise, Thompson, “geleneksel gazeteciliğin sahte nesnelliği” dediği şeye aldırmaz. “Las Vegas’ta Korku ve Nefret”ten önce, onlarla birlikte hareket ederek, motor çeteleri, “Hells Angels”ı yazmıştır. O kitabın biçemine yaptığı müdahalenin, kitaba belirgin bir karakter kazandırdığını düşünür. Ve bu “kişiye has, öznel gazetecilik” denebilecek akımı başlatır. Bunun ilk eseri de “Las Vegas’ta Korku ve Nefret” olur.
Peki Gonzo nedir, ne demek Gonzo? Galiba kökenini bilen yok. Ama kendisi şöyle şeyleri kaleme almış: “Henson’un yaratık dükkanında yumurtadan yarı akbaba, yarı palto askısı, yarı tavuklara meyilli mavi tüylü bir şey, melez bir yaratık.”
Bu gazetecilik Türkiye’de pek mümkün değil, kalkışmayın. Hele bizimki gibi “şarkıları uyuşturucuyu özendiriyor” diye rap şarkıcısı Ezhel’in yargılandığı bir toplumda, Thompson’un izinden yürümeye kalkacak olanın, bir daha gökyüzünü görebileceğini sanmam. (SA/AS)
Künye
Las Vegas’ta Korku ve Nefret
Yazar: Hunter S. Thompson
Çeviren: Kıvanç Güney
Yayınevi: İthaki Yayınları, 2019, 228 sf.