12 Şubat tarihinde 58 Amerikalı akademisyen "ne için savaşıyoruz" başlığı altında bir çağrı yayınladı. Bu çağrının ana konusunu Amerikan "değerlerinin" savunulması ve "haklı savaşın" gerekçelendirilmesi oluşturuyor.
Metin yazarlarının ortak noktası ise şu cümlede ifadesini buluyor: "Bizler, hükümetimizin (ve toplumumuzun), 'radikal İslamizme' ve onun 'küresel çapta etkin olan örgütlü katillerine' karşı silah gücünü kullanma kararını destekliyoruz."
Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) "What we're fighting now" (ne için savaşıyoruz) adındaki bu çağrı, çağrıyı örgütleyenler arasında merkezi New York'da bulunan Institute of American Values (Amerikan Değerlerini Koruma Kurumu, www.americanvalues.org) bulunsa da, Amerikan basınında fazla ilgi uyandırmadı.
Ne Afganistan, ne Irak
Sadece Washington Post gazetesi kısa bir haber vermekle yetindi. Buna karşılık Almanya'da çağrı büyük yankı buldu. Örneğin Süddeutsche Zeitung bir makalesinde, Amerikalı akademisyenlerin bu çağrısını "katılımın çarpıcı bir belgesi" olarak nitelerken, Frankfurter Rundschau ve Berliner Tagesspiegel ise uzun alıntılarla olayı okuyucularına aktardılar.
Çağrıda ne Afganistan savaşından ne de Irak'a planlanan olası saldırıdan söz ediliyor.
Altı sayfalık yazıda - ayrıca akademisyenlere "yaraşır" tarzda 5 sayfalık dipnotta -, yazarlar "ulusumuzun atalarına", yani Abraham Lincoln ve Martin Luther King'e göndermeler yaparak, kendilerinin "Amerikan değerlerinden" ne anladıklarını anlatıyorlar.
Yazarlara göre, evrensel insan hakları, "yaşamın anlamına yönelik arayışlar" ve "dinsel özgürlükler", "yüksek ve ulu Amerikan değerlerini" oluşturuyor.
Bu değerler sıralamasından sonra, Sokrates'le bağlantılar kurarak, hangi kriterlere göre bir savaşın "haklı" olabileceği ele alınıyor. Yazarlara göre, "haklı savaş", "kendisini savunamayan suçsuz ve güçsüz insanların 'korunmasında' ve her türlü yöntemin geçersiz olduğu durumlarda" gündeme gelmelidir.
Bu "haklı" savaş, savaş koşullarında geçerli olan yasaların bazı kurallarına uymalıdır, ki burada Cenevre Anlaşmasının somut bölümlerine değinilmemektedir. Sözü edilen durumlarda, "öngörülmeyen ama beklenmedik bir biçimde gündeme gelen sivil halkın ölümüne yol açacak askeri eylemler ahlaki açıdan meşru" sayılabilecektir.
"Anti-Terör-Savaşı"nda bu kriterlerden söz edilip edilemeyeceğine değinilmeyen çağrıda, 11 Eylül'de 3000 "Amerikan vatandaşının" ölümünden sorumlu tutulan El Kaide ve radikal İslam'ın sürekli bir tehdit olduğundan yola çıkılırken, ne Afganistan ne de bugüne kadar bu savaşta ölen sivil halk hakkında bir kelime dahi etmeyen akademisyenler, siyaset işlerine ahlaki momentleri aktarmayı hedeflediklerini söyleseler de, umarsızlıklarını ortaya koyuyorlar.
Çıkar ve gereklilik değil...
Yazarların görüşüne göre savaş, "çıkar ve gereklilik"sorunundan çok, "ahlakı bir analiz"sorunudur:
"Savaş sürdürmenin sadece ahlaki açıdan gerekli olmadığı, bunun yanı sıra şiddet, nefret ve haksızlığın vahşi eylemine karşı ahlaki bir nedene dayandığı zamanlar vardır. Şimdi böyle bir zamanda yaşıyoruz. (...) Biz, kendimizi savunmak için savaşıyoruz ve inanıyoruz ki, aynı zamanda evrensel insan haklarını savunuyoruz."
Söz konusu çağrıyı imzalayan 58 Amerikalı aydın arasında geniş kitle tarafından tanınan az sayıda kişi bulunuyor. Öne çıkan bazı isimler "Tarihin Sonu" (The End of History) adlı kitabın yazarı Francis Fukuyama ve "Uygarlıklar Çatışması"nın (The Clash of Civilizations) yazarı Samuel P. Huntington. Yazarların hepsinin ortak özelliği ise, son yıllarda ABD'de yaygınlaşan "komünitarizm" anlayışının savunulmasıdır.
Son yıllarda, "temel değerler", "bireysel haklar ve görevler" ve "cemaatin güçlendirilmesi" kavramları altında, komünitarist anlayış, Clinton, Blair ya da Schröder gibi siyasetçilerin "Yeni Orta" ideolojilerini oluşturmada kavramlar sunmuştur.
Evlilik neden önemli?
Bu anlayışa göre, sosyal yardımdan yararlanmak isteyen, bunu hak etmek zorundadır, "en alttakilerden"devlet değil, sivil toplum ve onun eylemliliği sorumludur ve toplum, sosyal eşitsizliğin giderek artmasından değil, aile, kilise gibi toplumun çekirdeğini oluşturan kurumların yıkılmasından dolayı çarpıklaşmaktadır. Çağrıyı imzalayan Robert Putnam'in "Bowlin Alone" adlı kitabında Komünitarizm böyle aktarılmaktadır.
Toplumsal yaşamda muhafazakar olan ABD'de, sosyal ve kültürel çatışmalar gündeme geldiğinde, aile kavramına sığınılması genel kabul görmektedir. Komünitaristler de toplumsal sorunların artması karşısında, sorunlara çözüm olarak, evlilik kurumunu sürekli ön plana çıkartmaya çalışırlar.
Adı geçen çağrı yayınlandıktan iki gün sonra, Insitute for American Value "Evlilik neden önemlidir" başlığında bir makale daha yayınlamıştır. Yazıya göre, 1960 yılından beri ABD'de anne ve babasıyla birlikte yaşamayan çocuk sayısının yüzde 19 dan yüzde 42 ye ulaştığına dikkat çekilerek, fakirliğin, hastalıkların ve suç oranlarının artmasının yadırganamayacağı ifade edilmektedir. Bu nedenle medeni kanunda boşanma haklarının kısıtlanması savunulmaktadır.
Washington Post'un haberine göre, metni yazan kişiler, çağrılarına "Amerika'dan mektup" olarak mı yoksa "Amerika'ya mektup" olarak mı şeklinde başlık vereceklerini uzun uzun tartıştıklarını belirtiyor.
Sonuç olarak "Amerika'dan mektup" başlığını seçen yazarlar, böylece tüm Amerikan halkı adına konuşma hakkını dile getiriyorlar. Bu aynı zamanda, Amerikan halkının büyük bir çoğunluğunun Bush'un dış politikasını desteklediğini vurgulamayı hedeflemektedir..
Ahlakın jokerliği
Ancak bu çağrı başka türlü de okunabilir. Çünkü "kötünün eksenine" karşı savaşta ve Irak'a karşı planlanan saldırıda, "kendini koruma" söylemi Amerika'da da giderek sorgulanmaya başlıyor.
Çağrı sahibi 58 akademisyen, bu nedenle "ahlak" kavramını joker olarak kullanmaya çalışıyorlar, çünkü Amerika'nın gelinen noktada çıkarlarının ne olduğu konusunda farklı ve zıt açılardan tartışmak olanaklıysa da, ahlak kavramı ortaya atılınca, çatışma ve farklı görüşler gündemden silinmektedir - Amerikan muhafazakarlığının temel özelliklerinden birisi de budur...
El Kaide bir yenilse... işte o zaman bu akademisyenler asıl sorunlarına değinebilecekler. "Ne için savaşıyoruz" adındaki çağrıda bu sorunlara "özeleştiri" kavramıyla kısaca değiniliyor:
"Yaşama bakışın öğesi olarak tüketim. Kendi hakkında kendisi karar veren birey. Evlilik ve aile kurumunun zayıflatılmış olması." Komünitarislerin karşı çıktıkları bu tanımlamalardan dolayı, ABD bir yığın insan için cazip gelmiyor mu? Tam da bunlardan dolayı ABD, "en gelişmiş demokrasi" olarak düşünülmüyor mu? Ve tam da bu noktada böyle düşünenler yanılmıyor mu...? (HO/NM)