Bundan dört yıl önce, sonbaharda seçim öncesi Amerika’daydım. Halkı gözlemleme, canlı yayımlanan başkanlık tartışmalarını bir Amerikan barında izleme, oradakilerin reaksiyonlarını ilk elden yorumlama ve hatta seçimin sonunda Obama’nın zafer konuşmasını canlı izleme fırsatı buldum.
Seçim öncesinde halkın heyecanını ve sonuçlardan sonra özellikle siyah Amerikalıların mutluluğunu gördüm.
Dört yıl çabucak bitti. Obama’nın ikinci Başkanlık dönemi sona erdi.
Kanun değişmedi, yeni formül aranmadı ve yeni bir başkan seçilmesine sayılı günler kala, bu kez buradan izliyorum olup biteni.
İtiraf etmek gerekirse, bu dönem dört yıl öncekine göre çok sıradışı ve oldukça çirkin görüntülere sebep oluyor. İzlerken hayretler içinde kalabiliyor, kendimi magazin programı izliyor gibi hissedebiliyorum. Çünkü karakterlerden biri bir çizgi film karakterine benziyor- karakter demek bile zor gelirken çizgi film kahramanı yazamadım. Donald Trump’tan bahsediyorum.
Konuya girerken söylemeliyim ki çoktan seçmeli bir sınav gibi kabul ediyorum ben seçimleri. Yüzde yüz katılmasam, onaylamasam bile seçmek zorundaysam en uygun seçeneği seçiyorum. Testlerde doğruya ulaşabilmek için öncelikle yanlış şıklar elenir. Ve söz konusu seçimi bir soru olarak düşünür, her bir adayı da bir şıkka koyarsam Trump’ın bulunduğu şık, çeldirici bir niteliği bile olmayan, konuya vakıf olmayan birinin hemen eleyebildiği bir şık olacaktır. Hani şu gülümseyerek hemen elediğimiz o şık.
Peki öyle mi gerçekten? Amerika’da 218 milyon 959 bin seçmen var. Bunların yaklaşık yüzde 67’si seçim için kayıt yaptırmış. Bilindiği üzere oy kullanmak zorunlu değil Amerika’da. Oy vermeye uygun vatandaşlar eğer dilerlerse seçmen kaydı oluşturuyor ve oyunu belirlenen tarihlerde kullanıyor. 8 Kasım 2016 genel seçim günü, ancak bazı eyaletlerde oy kullanmaya daha önceden başlanabiliyor.
Gelelim 2016 seçimlerine.
Toplam seçmenin kayıt yaptırma oranı Obama’nin ikinci kez başkan seçildiği 2012 yılına göre yükselmiş. 2012’nin oranı yüzde 57,61. Amerika, yine bilindiği üzere farklı etnik gruplar, dini tercihleri ve cinsel yönelimleri olan insanların bir arada yaşadığı, kozmopolit bir ülke. Adayların renk, din, etnik köken gibi temel ayrılıkları nasıl birleştirdiği, bütünleştirdiği ya da farklı grupları huzur içinde bir arada yaşatmak için çaba sarf edip etmediği belli başlı politik konular kadar önemli. Adaylar mensup oldukları partilerin genel olarak var olan politik tutum ve ajandalarının dışında kendi kişilikleri ve edimleri ile de yarışmak durumunda.
Bu yazıda adayları tek tek tartışacak ya da belli başlı politik konularda tutundukları tavrı ele alacak değilim. Ben halen bu seçimi çoktan seçmeli bir soru olarak görüp, ilk bakışta gülümseyerek elediğim o şıkka yoğunlaşmak istiyorum. Donald Trump’a.
Ben ilk bakışta eliyorum kendisini öte yandan Amerikalıların yaklaşık yüzde 41’i (farklı araştırmalara göre değişiklik gösteren) bu insanı Amerika’nın başkanı olarak görmek istediğini söylüyor.
Trump’ı neden eliyorum?
Birinin elediği ilk şık, diğeri için doğru cevap olabiliyor. Peki ben neden eliyorum Trump’ı.
Öncelikle bir kadın olarak eliyorum. Belli nedenlerden ötürü seçime yaklaştıkça ortaya çıkan, tanıklı, belgeli onlarca kadın istismarı ve tacizini seçim çalışması olarak görenler olsa bile, Trump aleyhine açıklamalarda bulunan ve dava açan kadınların listesi bir hayli kabarık.
Bırakın bir ülkenin hele de Amerika Birleşik Devletleri gibi bir ülkenin başkanı olmayı, sınıf başkanı bile olamayacak kadar dolu bir heybesi var Trump’ın. Ve bu heybe giderek kabarmış bir heybe.
The Guardian’ın yıllara göre derlediği bir habere göre Trump her dönem, bir önceki dönemden daha çok kadını taciz etmiş. Tam liste olmadığını tahmin edebildiğimiz listede 80’li yıllardan biri eski eşi olmak üzere sadece iki kayıt varken, 90’lı yıllarda listeye beş isim eklenmiş, 2000’li yıllarda ise sayı yine artıyor, bu kez yedi kadın ismi var listede. 2010’lu yıllar diye başlayan ve halen devam eden listede daha şimdiden iki kadın var. Bu liste, Trump’ın gücü ve parası arttıkça, kadınları taciz etme hakkını kendinde daha çok gördüğünün bir kanıtı olsa gerek. Son cümlem size suçlayıcı ya da fazla iddialı geliyorsa, hemen söyleyeyim; bunlar Trump’ın neredeyse kendi sözleri.
Elbette birçok ‘erkek’ gibi yaptıklarıyla övünerek ve hatta kadınların ‘izin verdiklerini söyleyerek’ anlatıyor taciz vakalarını. 2005 yılında bir televizyon sunucuysa yaptığı konuşma esnasında mikrofonun açık kalmasıyla ‘duyulan’ diyalogda bir kadına cinsel olarak yakınlık duyduğunu ve ona karşı adım attığını ifade ediyor. Onun ifadesini burada kullanmamayı uygun görüyorum ancak işte o sakıncalı “f word” geçiyor (I wanted to f* her. She was married.) diyalogda, arkasından da ekliyor. “Evliydi.” Sonrasında da güzel kadınlara otomatik olarak ilgi duyduğunu söylüyor: “Aynen bir mıknatıs gibi, hemen öpmeye başlıyorum.” Yani eğer güzel bir kadınsanız ve Trump sizden etkilendiyse olay orada bitiyor. Çünkü hemen öpmeye başlıyor. Bu kadar. Ötesi berisi, kadının isteği, rızası falan önemli değil. Gerçi Trump devamında olayın özünü aktarıyor bize. “Bir star olduğunda, izin veriyorlar. Her şey yapabilirsin.”
İki noktanın üzerine basıyorum ısrarla, birincisi “star” olmak. Yani Trump, zirveye çıktıkça yapabileceklerinin artacağına inanıyor. Ve bu erkek “Başkan” olmayı hedefliyor.
Siz düşünün gerisini. İkinci nokta ise kadınların rızası olduğunu iddia etmesi. “They let you do it!” diyor “İzin veriyorlar.”
Kaydın tam burasında Türkiye’ye geçiyorum ruhen. Ali Ağaoğlu’nun İstanbul’da istediği her kadınla birlikte olabileceğini ima ettiği konuşma canlanıyor gözümde. Hani şu “Gecelik ilişkilerden hoşlansaydım İstanbul’da kadın kalmazdı” dediği konuşma. Benzerlik, diyerek susuyorum. Bir gün Ali Ağaoğlu’nun seçim çalışmaları başlarsa bu ülkede hiç şaşırmayacağımı ekleyerek.
Seçim günü 8 Kasım. Henüz vakit var. Yazılacak çok şey de var. Ben bu yazıyı edebiyatla sonlandırmak istiyorum. Samuel Beckett, Murphy adlı eserinde şöyle diyor; “Sahtekarı aptal desteklediğinde, dürüst insana kollarını kavuşturmaktan başka yapacak bir şey kalmaz.” Umalım ki dünyanın hiçbir yerinde dürüst insanlar kollarını kavuşturmak zorunda kalmasın. Biz dahil.