Fotoğraf: Pixabay
Evet Amerika'da her zaman garip şeyler olur ancak bu kez biraz sanki farklı. Çok kavrayabildiğimi söyleyemem ama anlayabildiğim kadarıyla post-modern karakterli yeniden paylaşım savaşının "sıradan" sahnelerinden birini izliyoruz. İzlenimlerimi size aktarmaya çalışayım.
Uzun bir hikâye ama ben sadece birkaç hafta öncesinden başlayacağım. Şubat ayının başında ABD, Filipinler yönetimiyle adalar üzerinde 4 yeni askeri üs oluşturması ve toplamda 9 üsse asker göndermesi doğrultusunda mutabakata vardı. Bu adımla Biden iktidarı, Pekin yönetimine karşı Güney Çin Denizi'nde kurulan kapanı tamamladı. Emperyalist hiyerarşinin bir numarası bu anlaşmayla kuzeyde Güney Kore ve Japonya'dan güneyde Avustralya'ya uzanan ABD ittifakları kavisindeki boşluğu doldurdu. Ayrıca bir süredir Pasifik'te Guam Adası ve çevresinde insan yaşamı olmayan, doğa harikası bazı adalarda askeri üsler kurma peşinde.
Yukarıda anlattıklarımda bir ilginçlik elbette yok. Yaşanan şey Biden yönetimiyle birlikte sürmekte olan 3. Dünya Savaşı'nda açıktan, ABD'nin stratejisi haline gelen Çin'i çevreleme ve çatışmaya zorlama siyasetinin normal sonuçlarından biri.
Enteresan olan kısım geçenlerde ABD semalarında Çin'e ait bir "casus" balon olduğu iddia edilen cismin görülmesiyle başladı. Pekin'e ait bir balon olduğu doğruydu. Çin'le ABD arasındaki anlaşmazlık "casusluk" konusundaydı, Pekin yönetimi balonun meteorolojik amaçlı olduğu yanlışlıkla oraya sürüklendiği söylüyordu.
Bunun üzerine ABD Dışişleri Bakanı Blinken Çin'e bir sonraki hafta yapacağı ziyaret planını iptal ederken, Temsilciler Meclisi firesiz olarak "Çin'in casusluk programı"nı kınamakta elbette gecikmedi. Pekin'in havacılık ve uzay programlarıyla bağlantılı altı Çin kurumuna yaptırım uygulanması kararı alınıverdi. ABD Senatosu ise biraz gecikmeyle "casus balon" hadisesi nedeniyle Çin'i kınayan iki karar tasarısı oybirliğiyle kabul etti.
Biden yönetimi çevreye zarar verir falan diye önce balonu düşürmekte tereddüt etti. Sonra ülkenin en büyük "vatanseverler"i Cumhuriyetçiler ülkenin güvenliği tehdit altında açıklamaları yapınca Biden ve şürekasının eli elbette ki titreyemezdi ve tetiğe gitti. Düşürdüler. Sonra balonun parçalarını otopsiye aldılar, henüz doğru düzgün bir açıklama yok. Balonun üzerine birçok gürültü koparılsa da gerçekte ortada ne menem bir "balon" olduğunu bilmiyoruz.
Buna karşın Çin de Amerika'yı suçladı. Geçen yıl sizin 10’dan fazla balonunuz da bizim hava sahasındaydı, biz dokunmadık diye. Ayrıca Tayvan'a silah satan bazı Amerikan şirketlerine yaptırım kararı aldılar.
UFO’lar sahnede...
Bu sadece birinci perdeydi. Sonra ABD ve Kanada semalarında ne olduğu belirsiz 8 cisim tespit ettiler. Bir kere tetiğe asılmaya artık alışmışlardı. Onları da indirip bir bakalım dediler. Kaçını vurdular emin değilim. Fakat sonrası yapılan açıklamaya göre düşürülen cisimlerden üçü Çin istihbaratıyla bağlantılı değilmiş. Diğerlerini de bulamamışlar. En azından basına öyle açıkladılar.
Tabii Amerikan kamuoyu olayları kendine göre yorumlamakta gecikmedi. Amerika eskiden beri UFO meraklılarının haylice yoğun olduğu bir ülke. Bunlar nihayet ilgilenebilecekleri bir şeyler bulmuşlardı. Ancak yönetim nedense olanları ya da olmayanları "uzaylılar" yerine Çin'le ilişkisi üzerinden değerlendirmekte kararlı ve ısrarlıydı. Yönetim katlarında bir ii belirsiz laf edilse de neticede UFO meraklılarını tatmin edecek bir şey yoktu. Ancak iktidara göre olanları önceki "casus balon" hadisesiyle ilişkilendirerek konuşmak daha "akıllıca"ydı.
Tabii akıl makıl demişken bizim zihnimize de geçmişten bir şeyler üşüşebiliyor. Mesela Soğuk Savaş döneminde Sovyet halklarının ABD tarafından "kötü uzaylılar" olarak lanse edilmesi gibi hikayeler maalesef çok uzakta kalmadı. 1956 yapımı Body Snatchers (Don Siegel) filmi bunun en bilinen örnekleri arasında yer alıyor. Sovyet halkları için, Marslılar, Kızıl Tehlike gibi benzetmeler çokça kullanıldı. Şimdi de Çin'le kaçınılmaz olarak gelmekte olan savaşın yol açacağı maddi ve manevi maliyetlere Amerikan hakları bu tür antrenmanlarla hazırlanıyor olmasın?
ABD yönetiminin bu kadar aptalca yöntemlere başvurmayacağını düşünebilirsiniz. Emin değilim. Herkes kendi malını daha iyi tanır.
Bu bahsi bitirirken kısa bir hatırlatma. 1938 yılında radyo dinleyen Amerikalılar 'Marslılar Dünya'yı işgale başladı!' diye bir anons duymuş. Sonrası epey paniklemiş, ortalığı birbirine katmışlar. Yalnız duyuru Orson Welles'in yönettiği bir radyo tiyatrosuna aitmiş.
Bu devirde kimsenin böyle şeylere balıklama atlamayacağını falan söyleyebilirsiniz, normal. Ancak "yakın" bir örnek hani şu katliamcı-soyguncu kodamanların "bağış" yapıp daha masadan kalkmadan cebine daha fazlasını attığı, başta memleketin okumuş yazmışları olmak üzere milletin de alkışladığı bir örnek var. Sizce bu yaşananlar Mars'ta mı cereyan etti?
Belki ben yanılıyorumdur, bütün bunlar Amerikan yönetiminin sıkılması sonucu eğlence arayışının ifadesidir, kim bilir?
Koca yalanlar...
Şimdi başka bir bahse geçelim: 3. Dünya Savaşı nereye doğru gidiyor? Tabii buraya kadar bıkmayan bir kısım okur "olmayan bir şeyin nereye doğru gittiği gibi saçma bir soru olabilir mi" diyebilir. Paşa gönülleri bilir. Biz sabırlı okurla sohbete devam edelim.
Ukrayna savaşı bahar aylarıyla birlikte çok daha fazla tırmanışa geçecek. Zira ABD yönetimi Ukrayna'ya artırılan silah, eğitim ve istihbarat desteğiyle savaşı tırmandırmak ve Putin'in sonunu getirmekte kararlı. Her gün her iki taraftan yüzlerce insan ölüyormuş, dünya krizden krize sürükleniyor ya da daha da önemlisi köşeye sıkışan Rus yönetimi nükleer silah kullanabilirmiş, savaşın yönlendirenlerin umurunda değil.
Elbette savaşın tek sorumlusu ABD yönetimi değil. Savaşın diğer ana aktörleri Çin ve Rusya da bu işte öncelikli sorumluluğa sahip. Asıl suçlularsa her gün yeni kâr rekorları açıklayan sermaye çevreleri. Örneğin Shell 2022'de kâr oranını, 115 yıllık tarihinin rekorunu kırarak 39,9 milyar dolara ulaştırmış. Niye savaşa dur desinler?
Ukrayna savaşı neden başlamıştı hatırlayan var mı? Sanki sahnede Wilson ve Lenin'in siluetleri mi görülmüştü? Ukraynalılar kendi geleceklerini mi belirlemek istiyordu? Şimdi bir kısmı toprak altında, bir kısmı yerüstünde sefalet ve korku içinde, diğerleri ise yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kaldı. Şimdi onların geleceğinin nasıl olacağını bir savaş aygıtı olan NATO tayin ediyor. Savaşın diğer tarafa göre sebebi neydi? Rus azınlık Nazi zulmünden kurtarılacak ve kendi geleceğini mi tayin edecekti? Donbass'ta yaşayan şimdi kaç Rus sivil kaldı? Her gün bombardıman altında gelecek hayali kurabilmek mümkün mü?
Gerçekten her iki tarafta insanların geleceği ve onların iradeleriyle ilgili bir kaygıları olsaydı tartışmayı silahlar yerine çok daha demokratik yöntemlerle yapabilirlerdi. Ama işin o kısmı sadece koca bir YALANdı.
Bazı dostlar bozuluyorlar, şimdi Amerika'yı eleştirmenin sırası mı diye soruyorlar. Dünya ABD'nin önderlik ettiği Çin ve Rusya emperyalizmlerinin de onu takip ettiği sağcılığın ve kapitalizmin yoğun talancı saldırısı altında. Yeryüzü adeta can çekişiyor. Bunun en somut hali kapitalist aklın yürüttüğü savaş ve paralelinde iklim krizini de tırmandıran politikalardır. ABD silahlanma ve silah satışlarında dünya lideri. Amerika'nın silah ihracatı 2022 yılında yaklaşık yüzde 49 artarak toplam 205,6 milyar dolara ulaştı. Biden yönetimi şiddeti kendi ülkesi dahil dünyanın bütününde geçer akçe yapanların önderi. Elbette ABD'yi eleştirince mesele bitmez fakat en azından Biden dahil savaşla bu kadar hemhâl olmuş, toplumsal çürümenin sembollerinden birinin "kurtarıcı" ya da "insanlığın geleceği" diye pazarlanması utancını kimilerinin umarım duymasını sağlar.
Bu "dostlar"a bir iki sorum var: Siz Amerika'da tedrisattan geçtiniz ve kendinizi borçlu hissediyorsunuz ya da beklentileriniz var diye biz de aynı duyguları taşımalı mıyız ya da bazı ahmakların yıllardır devam eden kendilerine atılacak bir parça kemiğin hayalini kurmasına ortak mı olmalıyız?
Kemik hayali kuranlar yine işsiz kalacağa benzer, onlar için üzgünüm. Gerek NATO gerekse ABD istediklerini alabildikleri ölçüde mevcut dikta ile yollarına devam etmek istiyorlar. Ee oralarda da yağcı kontenjanı uzun zamandır dolu olduğu gibi boşalacak yerler için de rekabet bir hayli fazla... (AS/AS)