Ziraat Türkiye Kupası’nda Amedspor ile Bursaspor karşı karşıya geldi. Bursa’da oynanan maçı Amedspor 2-1 kazanarak adını çeyrek finale yazdı. Her türlü maddi imkânsızlıklara rağmen kulübün, Türkiye’nin en prestijli ikinci kupasında ilk sekiz takım arasına yazdırması çok büyük bir başarı.
Maç boyunca yaşananlara baktığımızda Simon Kuper’in “Futbol asla sadece futbol değildir” sözünün hayat bulduğunu görebiliriz. Maçın yayıncı kuruluşu A Spor spikerinin her Amedspor atağını adeta ağlarcasına söylemesi, sürekli takımın adını ağzına almaması, futbolculardan “onlar” diye bahsetmesi ve Amedspor’un gollerinde sesinin kısılması, saha dışında yaşanan gelişmelerin saha içini de etkilediğinin kanıtıdır.
TIKLAYIN - DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESPOR ‘AMEDSPOR’ OLDU
Bu maçla ilgili belirtmemiz gereken bir başka husus da maça Amedspor taraftarının alınmamasıdır. İl Spor Güvenlik Kurulu “Güvenlik” gerekçesiyle Amedsporluları maça almadı.
Sadece maça Bursaspor pasoligi olanlar alındı. Hatta tribünlerde maç izleyen bir Amedspor taraftarı da fark edilip stadyum dışına çıkarıldı. Bu durumu A Spor spikeri neredeyse büyük bir “provokasyon” olarak değerlendirecekti.
Militarist bir selam
Amedspor, Bursaspor maçından önce Başakşehirspor ile oynadığı maçta, Başakşehirli futbolcu Semih Şentürk maçın uzatma dakikalarında attığı golle takımına bir puanı getirmişti.
O golden sonra Semih Şentürk tribünlere koşarak asker selamı verdi. Bu asker selamı sıradan bir gün verilmiş bir selam değildi. İlkokuldan beri hepimize öğretilen militarist bakış açısının futbol sahasına yansımasıydı.
Hiçbir şey tesadüfi değildir. Bugün Kürt illerinde yürütülen askeri operasyonlar ve bu operasyonlar sonucu yaşanan ölümler hem medya aracılığıyla hem de iktidara aracılığıyla kitlelere şovenist duyguları yüklüyor.
Bu yüzdendir ki Semih’in Amedspor’a attığı golden sonra verdiği asker selamını, 20 bin Bursaspor taraftarı “Şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganıyla aldı.
Futbol, her görüşten insanı birleştirebilen bir mecra. Bunu ilk olarak bugünün iktidarları görmedi. Geçmişte belki de ilk olarak futbolu bir “uyku tulumuna” benzeten Francisco Franco Bahamonde gördü diyebiliriz.
Diktatör Franco’nun silahı: Futbol
Francisco Franco Bahamonde. Yani meşhur Franco. Mussolini ve Hitler gibi Franco’nun da en büyük ideali Madrid merkezli saf bir İspanyol ırkı oluşturmaktı.
Lakin birçok etnik ve kültürel yapıyı da içinde barındıran İspanya için bu o kadar kolay bir şey değildi. Keza Basklar ve Katalanlar vardı. Bu durum Franco’nun en büyük idealine bir “kelepçe” vuruyordu.
Tipik faşist devletlerin her şeyi yasaklayarak ve öldürerek egemenlik kurduğu politika, o dönem için Franco’nun hemen yapabileceği bir şey değildi. Keza yeni iktidara gelmişti. Lakin Franco fikirleri yaymak ve egemenliğini kurmak için “basit” bir oyun seçti: Futbol.
Futbol sahası her kesimden, her görüşten ve fikirden insanları bir araya getiren ender mecralardan biridir. Franco da bunu çok iyi biliyordu. Baskların Atletico Bilbao takımı ve Katalanların Barcelona’sına karşı Real Madrid’i öne sürdü.
“Uyku tulumu”
Franco, faşist sisteminin zeminleri 3F kuralıyla yani Futbol, Fiesta (şölen), Fado (müzik) ile temellendirdi. 3F’nin yanına Fundemantalist bir idari yönetim kurdu. Hem dini ön plana çıkardı hem de 3F kuralı ile yapmak istediklerini rahatça yaptı.
Franco’ya göre bütün stadyumlar birer “uyku tulumuydu” ve “uyku tulumları” ne kadar büyük olursa, içine o kadar çok insan atmak mümkün olabilecekti. O yüzden hemen büyük stadyumların yapılmasını kararlaştırdı. 1944’te Madrid’e 80 bin kişilik Santiago Barnebau stadını yaptırdı. Yetmedi. Barnebau’yu 1954 yılında 125 bin kapasiteye çıkardı.
Bugün Türkiye’de yeşil sahanın içinde ve çevresinde maçları izleyen taraftarların büyük çoğunluğunun belli başlı karakteristik özellikleri var.
Cinsiyetçi küfürler, ırkçılık ve iktidarın politik mesajlarını, hemen hemen birçok maçın devre arasında son ses çalan onuncu yıl marşları, maç içerisinde rakip takıma ve taraftarlarına edilen cinsiyetçi küfürler, eğer rakip takım Amedspor gibi bir takımsa “Ne mutlu Türküm diyene” sloganları vs.
İktidar her ne kadar “yeşil sahayı politikanın malzemesi yaptırtmayacağız” derse desin, bugün Türkiye’deki birçok politik mesaj stadyumlar aracılığıyla veriliyor. Tabii bu politik mesajlar iktidarın hoşuna giderse sorun olmuyor, hoşuna gitmezse büyük bir sorun olarak ilan ediliyor.
Örneğin Gezi direnişi sırasında dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz için Fenerbahçe tribünleri “Ali İsmail Korkmaz Fenerbahçe Yıkılmaz” sloganı atarken rahatsız olan iktidar, “Ne mutlu Türküm diyene” sloganları atılırken gururlanıyor ve bunu politik bir mesaj olarak görmeyebiliyor.
Her ne kadar “Futbolu siyasete malzeme” etmeyin derlerse desinler, 70 yıldır futbol siyasetin en büyük malzemelerinden biri. O yüzdendir ki resmi adı Amedspor olan takımı, iktidara yakın bir yayın kuruluşu resmi olmayan Amed Sportif ismiyle hitap ediyor.
Son olarak dün Amedspor bütün zorluklara rağmen adını çeyrek finale yazdırdı. Bu sıradan bir başarı değil. Irkçılığa ve baskıya karşı da bir galibiyet. (OÖ/EKN)