Altınova’da çıkan olayları biliyorsunuz. Kürtlere ait birkaç işyeri tahrip ediliyor. Milliyetçi Hareket Partililer (MHP) tarafından kışkırtılan bir kalabalık Kürtlerin yoğun olarak oturdukları bölgeye girmeye çalışıyor.
Olayların arka planı şöyle açıklanıyor: Son 20 yılda ülkenin güney ve batı kesimindeki birçok kente Kürtler yoğun olarak göç ettiler. Bölgedeki savaş, baskı ve geçim sıkıntısı çok sayıda Kürdün başka bölgelere göç etmesine yol açtı. Bu kitlenin içinde PKK’ye yakın olanlar da var, koruculuk ilişkisi olanlar da.
Kürtler ne yaptılar?
Kürtler yeni mekanlarında ne yaptılar? Öncelikle “ne iş olsa yaparım”a yöneldiler. Bölgede eskiden beri yerleşik olan halkın yapmadığı işleri yaptılar. Daha düşük ücretle çalıştılar. Bir süre sonra içlerinden bazılarının konumu iyileşmeye başladı. Bunlar işyerleri açtılar. Özellikle yiyecek satan dükkan ve marketlerin öncelikli müşterisi doğal olarak Kürtler oldu. Ayrılıp geldikleri ve hiç unutmadıkları yörenin yiyeceklerini, giyimini ve genel olarak günlük yaşamın kültürünü bu dükkan ve marketlerde buldular.
Kürtlerin bazıları inşaat ve benzeri işlere de girdiler.
Dışarıdan gelenin, “yabancı”nın kendine yer edinmesi, yerleşmesi ve yükselmesi “yerliyi” sinirlendirir. İşin içine kışkırtmalar da girince bu sinirlilik kolaylıkla saldırıya dönüşebilir.
Bazı Kürt işyeri sahiplerinin, “evlerimizi ve dükkanlarımızı aramızda hiç bir sorun olmayan komşularımız taşladı” demesi özellikle dikkat çekicidir ve çok tanıdık bir eylemdir.
Nereden tanıdık derseniz, Almanya’dan...
Türkler ne yaptılar?
Türkler 45 yıl önce bu ülkeye geldiler. Aralarında Kürtler de vardı ama ilk işçilerin önemli bölümü Türklerden oluşuyordu. Kendilerine gösterilen ve Almanların yapmak istemedikleri işlerde çalıştılar. Ücretleri normalin altındaydı, yaşam koşulları kötüydü. Bir süre sonra ailelerini yanlarına getirdiler. Bu Türklerden bir bölümünün statüsü daha sonra değişti. İşyerleri açtılar. İlk açılan işyerleri “memleket ürünleri” satan bakkallardı. Sonra ithalat-ihracat işi, ardından başka işlerin kurulması gündeme geldi. Bir bölüm Türk işadamı oldu.
Değişik kent ve kasabalarda Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bölgeler oluştu.
Bu durum yeni rakiplarin ortaya çıkması nedeniyle orta ve küçük Alman işletmecilerinde rahatsızlık yarattı. Naziler ve öteki yabancı düşmanı gruplar faaliyet gösterdikleri her yerde öncelikle bu rahatsızlığı örgütlemeye yönelirler. Alman halkı da çok sayıda bölgede özellikle ilk kuşak Türklerden rahatsızdı. Bu Türklerin yaşama tarzıyla Almanların yaşama tarzı birbirine uymaz. Türkler ya ayrı semtlere gidip gettolaşacaklar ya da kaçınılmaz olarak sürtüşmeye gireceklerdir.
Bir örnek vermek gerekirse: Almanların birbirleriyle görüşme yerleri ev değildir. Açık havada, lokantada, barda veya evin dışında başka bir yerde birlikte oturur, gülüp eğlenirler. Türklerde ise kahve –oraya da ağırlıkla erkekler gider- ve evlerin dışında komşular ve arkadaşlarla başka görüşme mekanı yoktur. Girenin çıkanın çok olduğu, gürültüsü bitmeyen ev Alman komşuya garip gelir.
Benzer sorunlar mutlaka Türkler ve Kürtler arasında da yaşanıyordur. Batıdaki Türklerin yaşam tarzıyla oraya sonradan gelen Kürtlerin yaşam tarzı arasında farklılıklar vardır. Bu farklılıklar üzerinde çalışılırsa, kışkırtılırlarsa, olayların zemini de hazırlanmış olur.
Almanya’da sık sık Türklerin işyerleri saldırıya uğrar. Türkler, bu saldırıların, genellikle tanıdıkları müşterileri ya da yakınlarında bulunan Almanlar tarafından yapıldığını söylerler. Adam farklıya alışamıyor, istemiyor ve bu istemezliğini kullanan politik yapılar da olunca ister istemez olay çıkıyor.
"Yabancı" olmak
Türkiye’de bu tür olayların zemini Kürtlere karşı açık devlet politikaları ve süregiden savaş nedeniyle daha geniştir.
Altınova’daki olayların benzerleri daha önce başka yerleşim birimlerinde de olmuştu. Bu olayların sadece devlet politikasından ve kışkırtmalardan kaynaklanmadığını görmek gerekir. Kürtler “yabancı”dır. Yaşam tarzıyla, giyimiyle, gelenekleriyle “yabancı”... Alışılmayan, hoşa gitmeyen bir yabancı...
Almanya’da 45 yıllık göçün ardından yabancı düşmanlığında önemli değişim yaşandı. Yabancılarla içiçe yaşamanın ve yabancının giderek yabancı olmaktan çıkmasının yanı sıra Alman halkı da değişti. Eski “yabancı”nın yerini “bizden olan yabancı” ya da “bize yakın yabancı” ile “bize uzak yabancı” ayrımı aldı.
Eskinin genel yabancı düşmanlığı giderek yabancıların bir bölümünü benimsemeye, diğer bölümünü ise eskisinden daha yoğun dışlamaya dönüştü. (Genel yabancı düşmanlığı 44 yıl kapalı bir toplum olarak yaşamış Demokratik Almanya Cumhuriyeti bölgesinde halen oldukça yoğundur.)
Türkiye’de neredeyse çeyrek yüzyıldır süren savaşın sonuçlarından bir tanesi de Türklerin ve Kürtlerin eskisinden çok daha fazla birbirine karışmasıdır. Göç bu karışmayı getirdi, ama aynı göç ayrışmaları da getiriyor. Bu ayrışmaların düşmanlıklara dönüşmesi devletin ve ırkçı grupların politikaları ve kışkırtmalarıyla kolaylıkla hızlandırılabilir.
Burada önemli olan birbirine yabancılık zemininin bulunduğunu da kavramak, bu zeminin kışkırtmalar için uygunluğunu saptamak ve uygun politikalar üretebilmektir.(EE/EÜ)