Aslen gazeteci olan Ulrich Gutmair, 1980’lerde değişim ve birleşme sancıları çeken Almanya üzerine kaleme aldığı metinlerde müzik, sanat, kentsel dönüşüm, sosyo-kültürel başkalaşım gibi meselelerle âdeta kültür tarihçiliğine soyunuyor.
Berlin Duvarı’nın yıkılışının arifesinde ve sonrasında yaşanan dönüşümü anlattığı Berlin’in İlk Günleri’nde ve gazetelerde yayımlanan diğer yazılarında, hem Almanya genelinde hem de kentteki politik ve kültürel savruluşların yanı sıra sessizlerin yükselen sesini hatırlatan Gutmair, 1990’lardaki hızlı değişim furyasından ülkenin payına düşenleri, geçmiş-bugün bağlantısı kurarak ortaya koyarken konuyu mimarlık, müzik ve işgal babında ele almıştı.
Gutmair, değişen zamanın insanı ve mekânı nasıl farklılaştırdığını gözlemlerken insanın, zamanı ve mekânı nasıl dönüştürdüğünü de izliyor. Bunları Almanya ve Berlin özelinde incelerken kurulu düzene kafa tutanları, tutunamayıp da birbirine sarılanları ve kendince bir başkaldırıya imza atanları getiriyor karşımıza. Bizler Yarının Türkleriyiz de bu minvalde bir kitap.
‘Yabancılar tarafından yabancılaştırılma korkusu’
Gutmair, resmî tarih ile gerçekler arasındaki gerilimin tam ortasına atıyor bizi araştırmasında: 1980’lerde Almanya’da dolaşan punk hayaleti ile müzisyenler, göçmen çocukları ve sanatçıların buluşmasıyla ete kemiğe bürünen isyan, kısa sürede ülkenin kuşatıcı ve düzenli yapısına ince dokunuşlara dönüşüyor. Yazar da bu yolda olup bitenle ilgileniyor.
Tektipleştirmeye, önyargılara ve toplumsal dayatmalara karşı çıkan punklar, göçmen işçiler ve onların çocuklarının başrolde olduğu bu reddedişe yoğunlaşan Gutmair dert anlatma, kimlik kazanma ve kimliği koruma gibi meselelerin öne çıktığı bu devrimde müziğin ve edebiyatın izini sürüyor.
Yazarın anlattığı hikâye kültürel, politik ve sanatsal. Üçünü bir araya getirense göçmenlik, işçilik ve kalıplara karşı çıkma arzusu. Almanya’nın önemli bir bölümünde ve özellikle Berlin’de olan ise punk kültürünün özel bir çeşidi. Daha doğrusu, Almanya’ya ve ülkenin dinamiklerine özgü bir biçimi.
Başta Türkiyeliler olmak üzere, tüm göçmen işçilerin 1960’lardan itibaren Almanya’nın bir refah toplumu hâline gelmesindeki payını hatırlatan Gutmair, bu sürecin, büyüyen çocuklar tarafından bir isyana döndürüldüğünü söylüyor. Bunun ateşleyicisi ise göçmen işçi ailelerin varlığı. Onları gettolara iten emlak vurguncularının ile bu duruma göz yuman bazı politikacıların hedefe konması. Ünlü punk müzisyeni Gabi’nin Almanya millî marşına gönderme yaptığı şarkısındaki “Bizler yarının Türkleriyiz” sözleri ile “Almanya, Almanya her şey bitti” cümlesinin ortak noktası, rüyanın sona erişinin ve gerçeklerin başladığının anlatımıydı. İşte Gutmair, rüya ve gerçek arasındaki bu bocalamaya, hayat bulan isyana ve korkuya dikkat çekiyor: “Gabi’nin ifade ettiği yabancı sızması korkusunun kaynağında, göç toplumu olmaya namzet Almanya’nın gelecekteki ‘biz’inin kim olacağı konusunda Almanların yaşadığı tedirginliğin yattığı doğru ancak metindeki bu ‘biz’in arkasında kimin bulunduğu hiç de öyle muğlak bırakılmamış. Kimin konuştuğunu tam olarak tespit etmek gayet mümkün: ‘Kebabträume’de özetlenen senaryo, tamamen Almanların siyasi ve kültürel aşırı yabancılaşma korkusuyla ilgili ve bu da gelecek kaygılı Almanların bakış açısından anlatılıyor. Burada konuşan Türk casusları değil: Şarkıdaki ‘biz’, ‘yarının Türkleri’ olmaktan korkan Almanlar.”
Gutmair, Gabi’nin ironik ve hiciv dolu şarkısının 1970’lerin ortasında filizlenen ve 1980’lerde enikonu dal budak salan endişeleri yansıtan bir eşik olduğunu, bunun temelinde “yabancılar tarafından yabancılaştırılma korkusu”nun bulunduğunu belirtiyor.

Yeni Dalga’nın marifetleri
Gutmair’in incelemesinde kolektif kimlik ve grup kimliği gerilimi, yer yer çatışması ön plana çıkıyor. Dolayısıyla kimliğe sahip çıkma ve kimlik krizi yaşama gibi temel sorunları kültür, müzik ve politika bağlamında inceliyor yazar. Bunu yaparken göçmenlere karşı savunmaya geçen Almanlar arasındaki korkuya dikkat çekiyor.
Almanya’nın bir göç ülkesi olduğunu kabullenenler ile bunu reddedenler arasındaki tartışmaların 1970’lerden itibaren şiddetlendiğini; bu dönemde Yeni Sağ’ın “Alman-olmayan Almanları ulusal kolektiften dışlamak için” yeni bir ulusal kimlik siyaseti geliştirdiğini hatırlatıyor Gutmair. Gabi’nin “Almanya, Almanya her şey bitti” satırları, hem bu korkuya hem de gösterilen tepkilere yönelik alaycı bir ağıt hâline geliyor. Başka bir deyişle kültür ve politika üzerinden bir punk anarşisi başlatıyor.
Söz konusu anarşinin dayandığı toplumsal zeminde, işgücünde hatırı sayılır bir yere sahip olan Türkiyelilerin giderek asimile edilemez biçimde Almanya’da kök salması ve kültürel manada güçlü bir grup kimliği meydana getirmesi bulunuyor. Gutmair, mevcut durumun eski kimlikten yavaş yavaş sıyrılma, yeni bir kimlik ve kültür yaratma anlamına geldiğini vurguluyor. Kısacası bu dönemde yeni Almanya ortaya çıkıyor. Yeni Dalga’yı meydana getiren punklar ise bu durumu şarkıları ve tavırlarıyla yorumluyor. Yeni gençlik, fikirleriyle ve şarkılarıyla şehirlere yayılıyor: “Yeni grupların şarkıları da esasen neler olup bittiğiyle alakalıydı ve onlara göre medyada tartışılan bir şey, konuşulduğu ölçüde hakikat hâline geliyordu. Başka bir deyişle medya, gerçekliğin bir parçası olarak görülüyordu ancak bu, gazetelerde okuduğumuz her şeye inanacağımız anlamına gelmiyordu. Erken dönem Alman punk şairlerinin en sevdiği yöntemlerden biri, tabloid gazetelerin manşetlerini kullanmak ya da Bild’de yayınlansa sırıtmayacak sloganlar icat etmekti.”
Gutmair’in bu yorumundan anlaşılacağı üzere, hem göçmenler hem de punklar, 1970’lerin sonunda ama en çok da 1980’lerde ironik, sorgulayıcı ve alaycı yepyeni bir kültür inşasına girişerek yerleşik düzeni sarsmaya başlıyor. Bu sarsıntı, özgüven uyanışı ve dilsel dalga diye niteleniyor. Yeni Almanya’nın kuruluşunda, adı geçen değişimi ve devrimi gerçekleştirenlerin büyük payı olduğuna dikkat çeken yazar, Almanca şarkı söylemenin hem bir isyan hem de arınma anlamı taşıdığını hatırlatıyor.
Gerek solcuların ve liberallerin gerek neo-Nazilerin yanına çekmeye çalıştığı punklar, kendi yolunu çizerken sistemle sorunlu bir topluluk olarak sivriliyor. Elbette yekpare değiller fakat çoğunluğu böyle. Geçmişe yönelik ablukanın kaldırılmasını ve onunla tam manasıyla hesaplaşılmasını istiyorlar: “Punklar, eğitimli Alman vatandaşlarının Nazi hayranlığına kapıldığı kutsal ciddiyetle dalga geçiyordu ya da Einstürzende Neubauten’dan Blixa Bargeld gibi Nazilerin inşa ettiği Nürnberg Miting Alanı’ndaki bir konseri, şeytan çıkarma ayini olarak görüyordu. Her hâlükârda, genç punkların Nasyonal Sosyalizm’le yüzleşmesi, kitsch olarak zevk alınamayacak kadar tatsız, aptalca, acımasız veya alaycıdır.”
Daha az Almanya, daha az Alman
Gutmair, 1980’lerde Almanya’daki punk hareketinin, tarihsizleştirme ile tarih arasında salınanların sesi hâline geldiğini, bununla kalmayarak “sakinliğin, düzenin, temizliğin otoriter üçlüsüne, bunlarla ilişkili soğuk davranış doktrinlerine bağırış, çağırış, gürültü patırtı ve yırtık kıyafetlerle karşılık verdiğini” anımsatıyor.
Göçmen işçilerin, ülkeyi daha az Alman kılma başarısı sonrasında punk hareketinin can verdiği Yeni Dalga, şiddet ve milliyetçilik karşıtı ironik tavrını Almanca dile getirmesiyle önemli bir hamle yapıyor. Kısacası bir devrin bitişini, bir başkasının başladığını gösteriyor: “Bugün bizi meşgul eden hemen her şey, 1980’lerin gençlerinin de aklındaydı. Eski ve yeni sağcıların toplumu yabancılara karşı kışkırttığı, kadınların evi çekip çevirmekle görevlendirildiği, eşcinselliğin çoğunluk tarafından şüpheli görüldüğü, çevresel yıkım ve savaşın günlük olarak haber yapıldığı ve entelektüellerin yönünü kaybetmiş toplumlar için bir çare olarak ulusal kimlik önerdiği bir dönemde yaşıyorlardı. (...) Ancak gençliğin zeki ve asi bir kesimi kendini yeniden keşfetmeyi seçti. Bunun modeli punktı ve ortaya çıkan Neue Welle, kısa süre sonra Neue Deutsche Welle’ye dönüştü. (...) Irkçılık, yabancı düşmanlığı, eski Naziler, yeni Naziler, orta sınıfın aşırılığı, şovenizm, kadın düşmanlığı, azınlıklara karşı ayrımcılık, sınıfsallık, polis şiddeti, genel olarak şiddet; bunların hepsi Neue Welle şarkılarında ele alınmıştır. Şarkı sözlerinin çoğu sanki 2023’te yazılmış gibi. Bununla birlikte, çoğu zaman bugün sosyal medyada duyduklarımızın büyük kısmından daha esprili, mizahi ve radikal. Punk, üretken bir olumsuzlama biçimidir. Bazen standartlaştırma baskısı, bazen de sembolik ve fiziksel şiddet olarak ortaya çıkan toplumsal dayatmalara saldırmanın yaratıcı, radikal, eğlenceli ve agresif bir yoludur. (...) Punktan esinlenen Yeni Dalga, Almanya’nın şiddet dolu tarihinin bastırılmasına ve kitschleştirilmesine karşı çıktı. Kitabın alt başlığındaki ‘Yeni Dalga, Yeni Almanya’ buna atıf yapıyor. İşin ‘Yeni Almanya’ kısmı, punkın ne ağırlıklı olarak alt ne de orta sınıftan insanlar tarafından kültürel bir devrim olarak sahnelendiğine işaret ediyor. Punk ve Yeni Dalga, sınıflar arası birer fenomendi ve Almanya’ya misafir işçi olarak gelen ya da Alman olmayan ebeveynlerden doğan gençler için de çekiciydi.”
Bizler Yarının Türkleriyiz, Ulrich Gutmair, Çeviren: Serkan Seymen, Kolektif Kitap, 254 s.
(AB/TY)







