"Almanya sizi bekliyor!"
İstanbul Goethe Enstitüsü’ndeki “A 1 Almanca Dil Kursu”nda dağıtılan kırmızı kalem cantasının üzerinde hem Türkçe hem de Almanca yazılı “Almanya sizi bekliyor!" cümlesiyle katılımcılara hoşgeldiniz mesajı veriliyor.
Almanya’ya aile birleşimi maksadıyla yerleşmek isteyen göçmenler kendi ülkelerinde bir Almanca dil testini geçmek durumundadırlar. Bu teste, aktif olarak kullanılan 300 ve pasif olarak 650 tane kelime dahildir. Eğer başvuru sahibi testi geçemezse vizesi iptal edilir. Akabinde birçok aile yıllar boyunca birbirinden ayrılmak durumunda kalır.
Son birkaç aydır, “Evden 650 Kelime Uzak” belgesel film projem kapsamında, İstanbul’da bu kurslara gözetmen olarak katılıyor, insanlarla tanışıyor, mülakatlar yapıyor ve “Aile Birleşimi Kursu” sürecini katılımcıların gözünden ele alıyorum.
Bu kurslar katılımcıların yaşamlarını ve ilişkilerini nasıl etkiliyor?
Kendilerine dikte edilen bu dil testini geçme zorunluluğuyla nasıl başediyorlar?
Testi geçme zorunluluğu eşler üzerinde büyük bir yük teşkil ediyor ve ilerleyen zamanlarda muhtemel göçlere mani oluyor.
Türkiye’nin dört bir yanından taşra ve küçük şehirlerinden gelenler en yakın Goethe Enstitüsü’ne ulaşmak için oldukça uzun yolculuklar yapıyor. Otellerde ve akrabalarının yanında kalanlar külfetli harcamalar yapmak zorunda kalıyor. Dil öğrenmek zaman alan bir süreç olduğundan bu durum, çiftleri finansal anlamda çok zorluyor. Bunun dışında genç çiftlerin hayatlarını sınırlandırıyor. Örneğin; Hannover’deki eşinin yanına gitmek isteyen 25 yaşındaki Halil durumu şöyle özetliyor: Eğer Almanya bizi bekliyorsa neden bizi bu kadar zora sokuyorlar?
Son 40 yıldır Almanya’daki koşullar daha da kısıtlayıcı olmaya başladı ve bu nedenle evlilik göçü sürekli müzakere edilen sorunlar arasında yer alıyor. Bu durum sadece Almanya için değil tüm Avrupa ülkeleri için geçerli. Haziran 2014’te Avrupa Adalet Divanı Doğan Davası’nda Almanya’nın zorunlu dil kursları ile Avrupa Birliği (AB) yasalarını ihlal ettiğini belirtti. Bu durum, testi yürürlükten kaldırmak için yeterli bir sebep teşkil etse de Alman hükümeti bu kararı dikkate almıyor.
Almanya’daki toplumsal tartışmalara göre evlilik aracılığı ile Almanya’ya göç -özellikle Türkiye’den- kaçınılmaz olarak “entegrasyon problemi”ne indirgenerek “eğitimsiz göçmenler” ve “zoraki evlilik” ile ilişkilendiriliyor.
Evlilik göçü genelde istenmemekle birlikte, Almanca dil zorunluluğu 2007’de rasyonel hale getirilerek güya zoraki evliliklerin önüne geçilmeye çalışıldığı iddia ediliyor. Ortada somut rakamlar olmamasına rağmen Alman hükümeti bu uygulamada dğretiyor. 2015 Göç Raporu’na göre Almanya’ya göç edenlerin yüzde 61,5’i Polonya, Romanya ve İtalya’dan. AB, Avustralya, İsrail, Japonya, Kanada, Kore Cumhuriyeti, Yeni Zelanda, ABD, Honduras, Monako ve San Marino gibi ülkelerin vatandaşları Almanca testinden muaf tutuluyor.
Anaakım medya Almanca dil zorunluluğunu destekliyor ve dahası “istenmeyen” göçmenlerin bu dili öğrenmeyi reddettikleri düşüncesine vurgu yapıyor.
Bu yasa ile büyük zorluklarla dil öğrenmeye çalışan göçmenlerin emekleri hiçe sayılmış oluyor. Toplumsal yaşama katılım başarılı bir dil öğreniminin ön şartı olarak kabul edilmiş olsa bile Türkiye’deki Almanca dil kursu katılımcıları Alman toplumu ile ilişki içinde olmadıklarından öğrendiklerini uygulama fırsatına sahip değiller.
Son 60 yıldır Türkiye ve Almanya arasındaki ilişkiler ilerleme kaydediyor. Her sene ulusal sınırların ötesinde evlilikler ve birliktelikler kuruluyor. Ancak klişe ve önyargıların aşılması konusunda daha fazla hassas olunması gerekirken, asıl motivasyon belli başlı bazı ülkelerden gelen göçmenleri eleyerek seçmek ve sayılarını kontrol etmek oluyor.
Bu strateji işe yarıyor gibi gözüküyor. İstanbul Goethe Enstitüsü Başkanı Wolf Siebert’e göre İstanbul, İzmir ve Ankara’daki aile birleşimi kurslarına kaydolan kişi sayısı 2010 yılında 2937 iken 2014 yılında 1177’ye düştü. Aile ile beraber yaşama ihtiyacı en temel insan haklarından biri olmalı ve Almanya bunu idrak etmeye başlamalı. (MP/YY)