Almanya, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, eski Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın bu ülkedeki seçmenlere yapacağı konuşma programlarını iptal etti. Her ne kadar planlanan bu konuşma programlarına yerel yönetimlerce izin verilmemiş olsa bile, bunun Almanya Federal Hükümetince de kabul gördüğü ve bu yönde politik bir tavır alındığı ortada. Hollanda da aynı tavırda olduğunu açıkladı.
Türkiye-Almanya ilişkileri, Türk asıllı Alman gazeteci ve Die Welt muhabiri Deniz Yücel’in Türkiye’de tutuklanmasıyla devam eden gerilim, bu iptallerle birlikte neredeyse kriz boyutuna ulaştı.
Siyaset sahasında bizim pusulamız demokrasi olacaksa ki, olmalı, Almanya’nın bu iptal tavrını da demokratik ölçülere göre değerlendirmek durumundayız.
Buna göre Almanya’nın bu iptal tavırları (yerel yönetimler veya federal hükümet, fark etmez.), ifade özgürlüğüne engel midir, değil midir?
Evet, engeldir!
Peki, bağlantılı ikinci soruya geçelim.
Demokrasinin kendini koruma hakkı var mıdır?
Evet, vardır.
Demokratik ülkelerde faşist, totaliter veya siyasal şiddet içeren hareketler, isterse arkasında bir kitle desteği dahi olsa, bunlara karşı birtakım meşru ve yasal önlemler alınır mı?
Evet, alınır.
Bunun bir örneği 2000 yılında Avusturya da liderliğini faşist Jörg Haider'in yaptığı Özgürlük Partisi deneyiminde görüldü. Gerçi şu sıralarda Avrupa’da faşist partilerde bir yükseliş var ama bu ayrı konu.
Demokrasi ile demokrasinin kendini koruması arasında insan hakları ve özgürlükler açısından ince bir çizgi bulunur. Bu ince hat üzerinde politik tutumlar oluşturmak, bıçak sırtında yürüme hassasiyetini gerektirir. Almanya’nın tutumunun kendi içinde izah edilebilir bazı yanları olmakla birlikte, bunun Türkiye’ye yansıması arasında demokrasi kültürü açısından ciddi farkları var.
Demek istediğim şu: Almanya, AKP Hükümetini ve Erdoğan’ı insan haklarını, özgürlükleri çiğneyen, baskıcı ve demokrasi düşmanı olarak görüp bu önlemleri aldığını iddia edebilir. Bu söylediklerinde de haksız değiller. Ve zaten iptal kararlarını savunan çevreler (her ne kadar salon güvenliği vs. gibi nedenler ileri sürülse de), bu gerekçeden hareket ediyorlar.
Evet, Erdoğan ve AKP politikaları Türkiye’de insan haklarını çiğniyor, özgürlükleri yok ediyor ve toplum üzerinde büyük baskılar oluşturuyor. Tamam da, bunun karşılığı Türkiye’deki iktidar partisinin Almanya’daki toplantılarını iptal etmek mi olmalı?
Eğer buna demokrasinin kendini savunma hakkı deniliyorsa, daha yakın bir zaman öncesinde Merkel Türkiye’ye gelerek Erdoğan ile görüşmedi mi? Göçmenlik anlaşması imzalanmadı mı? İncirlik Üssü hususunda içeriğini bilmediğimiz görüşmeler yapılmadı mı? AB, Türkiye’yi AB kriterlerine uyması yönünde yeterince zorluyor ve destek oluyor mu?
Tamam, tek bir Almanya, tek bir AB yok ama, AB’nin AKP iktidarı ile bazı oportünist ilişkiler kurduğu da bir gerçek.
Göçmen sorunu yüzünden Erdoğan tehditler savurdu, Merkel koşa koşa geldi. Bu durum, Erdoğan’a siyasal alan açtı.
Şimdi de ifade özgürlüğü engellenerek bu iktidara ikinci kez siyasal alan açıldı.
Demokrasi kendini böyle mi savunuyor?
Türkiye’de bunca insan hakları ihlallerine, baskılara, adaletsizliklere karşı Almanya, bula bula toplantı iptallerini buldu.
Bu tavır, ifade özgürlüğüne engeldir ve demokratik değildir.
Esas olan budur. Ancak bu tavrın sorunlu olan ikinci bir tarafı da, zamanlamasının tamamen yanlış olması. Türkiye’de bir anayasa değişikliği referandumu yapılmasına 40 gün kalmış, yasakçı bir uygulama yapılıyor.
Erdoğan ve AKP çevresi bu referandumda değişikliğin kabul edilmesi için halktan “evet” oyu istiyor. İktidar çevresi ve ‘yarım’ destekçisi, anayasanın ilgili maddelerini savunamadıkları için evet propagandasını “güçlü Türkiye”, “Avrupa bizi çekemiyor”, “dış güçler bize düşman”, “Erdoğan’ın liderliği dış güçlerin işine gelmiyor”, “artık bizi üst akıl yönetemeyecek” gibi söylemler üzerine oturttu. Tamamen iç/dış düşman ve güçlü Türkiye ikilemi üzerinde bir algı operasyonu yürütülmekte.
Türkiye’de siyasi gündem böyleyken, Almanya’nın tavrı tam da bu algı operasyonuna denk geldi: “Hele şu Almanya’ya, Hollanda’ya, Avrupa’ya bakın; işte Türkiye’nin gelişmesini, büyümesini istemeyenleri gördünüz mü? Erdoğan boşuna bunlara eyyyy diye bağırmıyor; bir de demokrasi havarisi kesiliyorlar; evetçilere yasak, hayırcılara serbest, gördünüz mü dış düşmanlar da hayırcıları destekliyor” şeklinde propaganda yapıyorlar. Dolayısıyla Almanya’nın bu tavrının en azından kararsız seçmenlerin bir kesimi üzerinde ibrenin “evet” yönünde hareket etmesine etki edeceğini düşünüyorum.
Bıkıp usanmadan 15 yıldır mağduriyet rolünü oynamaya devam eden Erdoğan ve AKP için bu yasaklar, “evet” oyunu için birkaç tiratlık senaryo çıkardı. Senaryonun flaş cümlesini, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ söyledi: “Almanya'daki uygulama tam faşist bir uygulamadır"! Adalet bakanı, adaleti; Erdoğan da demokrasiyi hatırladı, hayret ki hayret! AKP’li muktedirler ya hiç aynaya bakmıyorlar ya da aynadaki görüntüleri, zihinlerine büyük bir yanılsama ile intikal ediyor!
Demokratik bir tutum almak için başka yöntemler kalmamış gibi, bula bula bu çevreler ifade özgürlüklerini engellemeyi bulmuşlar ya; helal olsun onların demokrasi ve siyaset ferasetlerine... Demek demokrasi kendini böyle koruyacakmış, öyle mi?(HŞ/HK)