Almanya'nın İstanbul Başkonsolosluğu'ndan Dünya Kupası final maçını Ayazpaşa'daki konsolosluk binasının bahçesinde izleme daveti alınca sevindim.
Arjantin'den Almanya lehine bir dünya kupası alacağım vardı. Bu kupayı evde bir iki arkadaşla televizyon karşısında almak yerine, ağaçlık bir ortamda, dolunayı izleyerek, Haliç'ten boğaza bakan eski İstanbul'u görerek ve çoğunluğu İstanbul'da yaşayan Almanyalılardan oluşan coşkulu bir kalabalıkla izlemek keyifli olur diye düşündüm.
Yanılmamışım. Benim alacak meselemi yazının ilerleyen bölümlerine bırakıp, Ayazpaşa'daki Başkonsolosluğun bahçesinde Dünya Kupası final maçıına nasıl hazırlanıldığı ve izlendiğini aktarmak istiyorum.
Taraftarları yan yana
Gece saat onda başlayacak maç için konsolosluğun kapıları konuklara 9'da açıldı. Ve başlangıç dakikasında davetlilerin büyük bir bölümü oradaydı. Kalabalık ölçümünde usta değilim ama en az üç yüz kişi bir anda bahçeyi doldurdu. Maç saatine dek bu sayı daha da yükseldi.
İstanbul'da yaşayanların tatile gitmiş olması ya da sıcak, final maçını birlikte izleme ateşini düşürmemişti. İlgi yoğundu yani. Davetliler arasında İstanbul'daki diğer diplomatlar, Almanya ile ilişkili iş dünyasından yüzler, İstanbul'da yaşayan Almanlar, gazeteciler ve Arjantinli taraftarlar ilk göze çarpanlardı.
Kadın diplomat farkı
Konukları Başkonsolos Jutta Wolke, yanaklarında boya ile yapılmış Alman bayrakları ile karşıladı. Bazen bayrakların göze sokulması beni tedirgin eder, ama bu ortamda kadın konsolosun yanaklarında neşeli figürler olarak yerlerini almışlardı.
Tabii bu neşede maçın atmosferi kadar kadın diplomatın duruşu, hali tavrı ve sadeliğinin de katkısı büyüktü. Jutta Wolke, siyah bir pantalon üzerine siyah bir tişört giymiş, boynuna da sarı ve kırmızı fular takmıştı. İzleyiciler arasında da ellerine minik bayraklar alanların sayısı tam dozundaydı.
Aksesuarlar, formalar giyilmiş, ikram edilen yemek bile bayrak renkleri seçilerek hazırlanmıştı. Tüm bunlar "yer gök Almanya" diyen hırslı bir topluluk esintisi yaratmıyor, burada maç dostça izlenecek, Messi gol atsa ayakta alkışlanacak gibi duruyordu. Ortamın diplomatik alan olması önemliydi tabii ama bu alanın ev sahibinin kadın olması, yarattığı sade ve ölçülü duruş da çok önemliydi.
Yemeklerdeki Almanya
Bayrak renklerinden seçilmiş yemekler patates salatası, sıcak pancar püresi ve ızgara sosisti. Sosisi mangalın etkisiyle siyah kabul edebilirdik. Ama bu mönü zaten Almanya denildiğinde ilk akla gelenlerdi.
Şeytan dürttü hemen Türkiye'yi düşündüm acaba çok sevilen, ama bizim mutfağımızı da yansıtan kırmızı- beyaz bir yemek ikilisi var mı diye. Kaymaklı ayva tatlısı geldi ilk aklıma ama o da bizim en severek yediğimiz meşhur yemeğimiz değil ki!
Kebap galiba böyle bir duruma uygun düşer, o da beyaz bir lavaşla ikram edilse etin yanına koyulacak, biberli domatesli, patatesli garnitürlerle bu toprakların tüm renklerini içinde barındırır.
Alkışlar birlikte
Jutta Wolke' nin dostluk mesajları verdiği kısa açılış konuşmasında anladık ki İstanbul'un Arjantin Başkonsolosu Ernesto Pfirter de bir grup Arjantin formalı taraftarla konuklar arasında yerini almıştı.
Pfirter de kısa bir konuşma yaptı, diplomatların talebi ortaktı: Dostça ve finale yakışır bir maç olsun! Angela Merkel de maç öncesi aynı mesajı Alman televizyonuna verdi.
E bu dilekler de maç boyunca kabul oldu sanki, Dünya Kupası finaline yakışır bir maçtı. Bizim bulunduğumuz ortamda tüm şık hareketler alkışlandı, seyirciler arasında Arjantin ve Messi taraftarları azımsanmayacak ölçüdeydi. Abartılı ve ezici tezahüratı iki taraf da yapmadı.
Spiker farkı
Tabii Dünya Kupası’nı TRT
ekranlarından izlemiş bizler için büyük bir farklılık vardı. Alman televizyonunda spiker sakin, tarafsız olmaya çabalayan, yorum yapmak yerine bilgi aktarmaya yönelen bir ton seçmişti.
Gol atıldıktan sonra bile çılgın coşkulu yorumlar yapmadı. Ömer Üründül'ü ve bizim spikerimizin yorumlarını çok aradık çok.
Biz sporda sporcudan çok yorumcuyu severiz, derin analizleri, hakarete varan yorumları severiz.
Löw'e yazılanlar toplansa
Yorum, dedikodu derken aklıma geldi şu Joachim Löw'ün Türkiye günlerinde hangi yorumcu yazarımız hakkında neler yazmış, ortaya ne uzak görüşlü fikirler atılmış acaba...
Bunlar bir liste halinde yayınlansa da Löw de eleştirileriyle onu motive ederek Dünya Kupası’na koşturan kalem ve yorumcuları şükranla tekrar bir hatırlasa.
Dozunda coşku
Bizim girer girmez konsolosluk bahçesinde hissettiğimiz alçakgönüllü dostluk havası, maç bitiminde Brezilya'da da sürdü. Kupayı sevinçle kaldıran futbolcular, o heyecana rağmen rakiplerini küçümseyecek, kendilerini de önemseyecek tek bir söz etmediler.
Kupayı kaldırma heyecanını samimiyetle "inanılmaz" bulmuşlardı...Maç sonrası röportajlarını izleyince Ayazpaşa'daki bahçede de Brezilya'da da ortak bir dozunda coşku yaşandığına tanıklık ettik.
Kendi rövanşım
Ben de kendi rövanşımı almanın mutluluğu, Messi' nin yüzündeki hayal kırıklığı ve taraftarların gözündeki yaşlara da üzülerek ayrıldım.
Neyin rövanşı derseniz, 1986 Haziranında bir değiş tokuş programı çerçevesinde Almanya'ya Berlin'e gitmiştim. Orada gazetecilik yapacaktım, bir Alman gazeteci de Milliyet' te muhabirlik yapacaktı. Berlin'e cumartesi inmiştim pazar gecesi de Almanya- Arjantin dünya kupası final maçı vardı.
Çok istemiştim Almanya'nın kazanmasını, daha doğrusu Dünya Kupası kazanan bir ülkenin sokaklarında sabaha dek gezmeyi.
Olmadı, kısmet konsolosluk bahçesindeki zarif kutlamayaymış.
1990 rövanşını niye saymıyorsun diyeceklere: o yaz hamileydim, karnım burnumdaydı, dünya kupasıyla ilgilenecek halim yoktu.(AÖÇ/BA)
* Manşet ve ilk fotoğraf İslam Yakut / AA, diğer fotoğraflar Nadire Mater.