Almanya'da Haziran ayından bugüne sünnetin yasal olup olmadığı tartışılıyor. Almanya'nın Köln Eyaleti Mahkemesi'nin Haziran'da verdiği sünnetin yaralama suçu kapsamında değerlendirileceği yönündeki karar, tabu olarak kabul edilen sünneti bulunduğumuz coğrafya içerisinde de tartışılabilir hale getirdi.
Kimi görüşler sünnetin artık çocuğun kararı ve izni olmadan bedene doğrudan yapılan bir müdahale olduğu yönünde gelişmeye başlasa da görüşlerin büyük bir çoğunluğu kuşkusuz sünnetin dini bir vazife olduğunu savunuyor. Dolayısıyla da günümüzde pek çok erkek, sünnet olmama durumunda kendini İslam dinine ait hissedemiyor.
Esasen sünnetle ilgili açıkça belirtilmiş yazılı bir "kural" olmadığı gibi aynı şekilde sünneti anmak için öngörülmüş herhangi bir tören de mevcut değil. İnsanlar bu töreni kendileri yaratıyor ve sünnet olan her bir çocuğun o günü şölenlerle kutlanarak, çeşitli hediyeler alınarak gün, çocuk için anlamlı kılınmaya çalışılıyor. Dolayısıyla da erkekliğe geçiş İslamiyet ile tanışmayla başlıyor yani, sünnetin bu din için bir zorunluluk olduğunun öğrenilmesiyle. Böylece sünnet, her Müslüman erkek çocuk tarafından benzer uygulamalarla kutlanan bir gün olarak toplumsal hafızanın içerisinde yerini alıyor ve hatırlatıcı olmak için de birtakım törene özgü malzemeler kullanılıyor. Bu bir kıyafet olduğu gibi bir at ya da beyaz çarşaflarla süslenmiş geniş bir yatak da olabiliyor.
Gelişmelerle ilgili son olarak Almanya'da sünnet için bir etik kurulun oluşturulduğu belirtilmişti. Bu kurula göre tüm tıbbi kurallar dikkate alınarak sünnetin, ağrı kesici ilaçlarla yapılmasının ve çocukların ailelerinin onayının alınmasının da gerekli olduğu sonucuna varılmıştı. Böyle bir karara varılmasının nedeni hatırlanacağı üzere dört yaşındaki bir çocuğa yapılan sünnet operasyonu sonrasında çocuğun bedeninde fiziksel birtakım hasarların olmasıydı.
Peki, bu hasar ne için yaşanmıştı?
Baktığımızda, erkekliğin kuruluş ve inşasında oynadığı rol ile erkeklik kurgusunun tarih boyunca aktarımını olanaklı kılmış ilk ve en önemli erkekliğe geçiş ritüeli olarak tanımlanan ve Yahudi ve Müslüman toplumlarda mevcut olan sünnet, erkeklik mitinin önemli duraklarından biridir. Bu anlamda toplumsal olarak zorunlu bir alana dönüştürülen sünnet, esasen erkek çocuğun özeline müdahale ederek ve bu müdahalesini de toplumdan onay alarak gerçekleştirir.
Söz konusu Almanya'daki mesele ise dinsel bir geleneğin göz ardı edilmesinden ziyade -ki Almanya'da yaşayan Yahudi ve Müslüman halkın temel itirazı bu yöndendir- bu geleneğin, çocuğun bedeninde bir yara bırakarak ve çocuğun bilgisi ve isteği dahilinde yapılmıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Ve işte geçtiğimiz günlerde son karar açıklandı: 434 milletvekilinin oyu ile sünnete yasal olarak izin veren yasa tasarısı kabul edildi. Yasada çocuğun ailesinin sünnet operasyonu konusunda bilinçlendirilmesi ve herhangi bir tıbbi müdahale gerektiren durumlarda ise sünnete izin verilmemesi ya da bekletilmesi öngörülüyor.
Bundan birkaç yıl önce yukarıdaki olayın bir benzeri de Türkiye'de yaşanmıştı ancak bu anlamda kurumları harekete geçirecek herhangi bir gelişme olmamıştı maalesef. İki yıl önce Batman'da belediyenin düzenlediği toplu sünnet töreninde 1.5 yaşındaki bir çocuk penisinin fazla kesilmesi sonucu hastaneye kaldırılmıştı. Penisinin 3'te 2'si kesilen çocuğa ameliyat edilmesi için 16-17 yaşının beklenmesi gerektiğini vurgulayan doktorlar, çocuğun enfeksiyon kapma riski olduğunu söylemişlerdi. Görüldüğü üzere sağlıklı olarak doğan çocuk bir hata sonucu, bir gelenek uğruna sağlıksız hale gelebiliyor ve tüm bunlar yaşanırken çocuğun kendi bedeni üzerine karar verme hakkı yok sayılıyor!
Peki, sünnet dediğimiz olaya nasıl bakıyoruz?
Sünnet, kültürel kodların bir araya getirdiği ve babanın ya da ailedeki erkeklerin bir nevi taklit edilmesi yoluyla kuşaklar boyu aktarılan bir gelenek. Bir tür aidiyet sembolü olarak kullanılan sünnet, sadece o topluma dolayısıyla da kültüre ait bireylerce tam anlamıyla okunabilir. Örneğin bir baba, oğlu için her zaman ilk modeldir. Oğlun babayı taklidi meselesi, toplumun biçimlenişinden bu yana süregelen bir olgudur. Bu süreç, çeşitli "kurban edilme" ritüellerini, çeşitli erkeklik mitlerini, ki sünnette bunlardan biridir, içinde barındırır. Bir de tecrübe sahibi olma meselesi vardır ki bu da sünnet olanın, olmayanlar üzerinde kurduğu hiyerarşiyi gösterir. Bir zamanlar pek çok erkek bakış, sünnet olan çocuğun bedeni ve kesilmekte olan penisi üzerindeyken artık o, öğrendiği ve tecrübe ettiği bu bakışı 'sünnetliler cemaatine' girmekte olan yeni çocuğun üzerinde gezindirmeye başlar. Böylece yaratılan ötekileştirme içerisinde beden 'aynılığın' bir simgesi olarak kullanılır.
Bu noktada, egemen bir erkek kimliğinin oluşmasında, aynı yaş grubuna ait çocukların birbirlerini izleyerek ortak hareket etmelerini sağlayan mahalle ortamları, çocukların erkekliğe birlikte adım attıkları toplumsal yapılardan biri olmaktadır. Hiyerarşinin, sosyal kontrolün ve erkek dayanışmasının ilk adımları mahalle ortamında gerçekleştirilen toplu sünnet törenleriyle somut bulur.
Sizlerle bir sünnet haberini daha paylaşayım. Sünnetle, özellikle de toplu sünnet törenleriyle ilgili medyada tarama yaparken geçtiğimiz yıllarda yaşanan bir "vahşetle" karşılaştım. Hürriyet'in haberine göre Sakarya'nın bir ilçesinde toplu sünnet törenine katılan 12 çocuk, kapısında "et, kasap köfte, but, kanat, göğüs, ciğer" yazılı bir kasap dükkanında belediyenin dağıttığı sünnet kıyafetleriyle "toplu kesim alanına" doğru gidiyorlar. Yapılacak sünnet törenine çok fazla talep olması ve yatakların yetersiz kalması nedeniyle mekanın yanında bulunan dükkana götürülen çocuklar, tezgahın üzerine yatırılıp kesime hazırlanıyorlar. Öncelikle o dükkandan sünnet kıyafetleri eşliğinde girmek bile o yaşlardaki çocuk için bir travma nedeni olmaya yeterken bir de mezbaha ortamıyla bizzat tanışmak çocuk üzerinde unutamayacağı boyutlarda psikolojik etkiler yaratabilir. Dolayısıyla burada hangi geleneğin aktarımından bahsedilebilir aksine bir korku ve baskı ortamıyla karşı karşıya kalmaktan başka! Bedenin kendisinin de bir hafızası olduğunu ve bazı hatırlatıcı durumlarda travmanın yeniden yaşanabileceğini düşünecek olursak eğer, küçük bir çocuk için önünden geçtiği her kasap dükkanı kendi etinin kesildiği mekan olarak zihninde hatırlanmaya devam edebilir.
Sünnet diyoruz, bir gereklilik diyoruz, mahalle baskısı diyoruz... Peki, tüm bunları söylerken sünnetin çocuk üzerinde yaratacağı fiziksel ve psikolojik etkileri neden hiç düşünmüyoruz? (AT/HK)