Almanya’daki en canlı seçim sürecinin “Küçük İstanbul”da (Kreuzberg) yaşandığı söylenebilir.
On yıllardır “Türkiye dışındaki en büyük Türk kenti” unvanını taşıyan Berlin’in Kreuzberg ilçesini Federal Meclis’te temsil etmek üzere yarışan adaylardan iddialı olanların hepsi Türkiye kökenli.
Tam adıyla “Berlin-Friedrichshain-Kreuzberg” olan 83 no’lu seçim bölgesinden Federal Meclis’e doğrudan seçilebilmek için resmen 18
aday var, ancak seçim mücadelesi esas olarak siyasi yelpazenin solundaki üç büyük sol parti arasında geçiyor.
Bunlar arasındaki en iddialı olan Yeşiller ve SPD’nin adayları Türkiye kökenli. Yeşillerden Canan Bayram ve SPD’den Cansel Kızıltepe. Bölgedeki dördüncü büyük siyasi güç olan CDU’nun adayı da öyle (Timur Hüseyin). Seçilme şansı olmayan diğer adaylar arasında da Türkiye kökenli bir “politikacı” var (Serdar Somucu).
2013’teki genel seçimlerde Yeşiller yüzde 39.9’la birinci, SPD yüzde 18’le ikinci, Sol Parti yüzde 17,2’yle üçüncü ve CDU ise yüzde 13,7’yle dördüncü parti olmuştu bu bölgede. Ancak ülke genelindeki seçim aritmetiğinden çok farkı olan bu durum Yeşiller partisinin karizmatik adayından kaynaklanıyordu. Partinin efsanevi isimlerinden avukat Christian Ströbele’nin kişisel başarısıydı.
Raf liderlerinin avukatı
Önceleri 68 hareketinin öncü kadrolarından birçoğunun – ki bunlar arasında Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun (RAF) liderleri de yer alıyor – inatçı avukatları arasında yer alan Ströbele, aynı zamanda Alman solunun da renkli şahsiyetlerinden. Yeşiller partisinin kuruluşunda yer almış, uzun yıllar bu partide çeşitli düzeylerde yönetim görevleri üstlenmişti. Federal Meclis’e ilk kez 1985’te giren Ströbele, tüm siyasi hayatı boyunca hem Yeşiller’in, hem de Federal Meclis’in en solunda yer aldı.
Partinin sağ kanadını oluşturan “gerçekçiler”in (Realos) kontrolüne geçmesinin ardından, gösterdiği sol tutumuyla bir “sorun” olarak görülen, “solcu dinozor” olarak aşağılanan Ströbele sonuna kadar kendi duruşunu korudu.
Kökenleri “parlamento dışı muhalefet” hareketlerine dayanan Yeşilleri, diğer Hristiyan ve sosyal demokratlarla uzlaşı yoluna giderek “hükümet edebilir” bir konuma getiren Joschka Fischer ve arkadaşları, hemen her “önemli” atılımlarında karşılarına muhalif olarak çıkan Ströbele’den kurtulmak için çeşitli yolları denediler. Öncelikle onun Federal Meclis’e seçilmesini önlemeyi denediler. Onların çabasıyla 2002’deki genel seçim öncesinde Ströbele, milletvekili aday listesine giremedi. Ancak o pes etmedi. Bir Yeşil politikacı açısından risk alarak, Kreuzberg’i de içine alan seçim bölgesinden doğrudan aday oldu.
O zamana kadar Almanya’nın hiç bir seçim bölgesinde bir Yeşil adayın, büyük partilerin adaylarını geride bırakarak, doğrudan seçilme şansı olmamıştı. Fischer ve ekibi, Ströbele’den kurtulduklarını sanıyorlardı. Ancak o bir imkansızı başararak, doğrudan seçildi.
Seçim bölgesindeki sol oyların büyük kısmını alarak yeniden Federal Meclis’e girdi. Tabii Türkiye kökenli seçmenlerin de. Ondan sonra da ilkeli sol muhalif tavrını sürdürdü. Göçmenlerin eşit haklar mücadelesinin, ırkçı, yabancı düşmanı ve neo-nazi örgütlerle, aşırı sağ kökenli şiddetle mücadelenin hep ön saflarında oldu. Seçmenleri de onun bu duruşunu, daha sonraki seçimlerde de (2005, 2009 ve 2013) onu doğrudan Federal Meclis’e seçerek ödüllendirdi.
Ströbele, bu seçimde aday olsaydı, aynı başarısı beşinci kez tekrarlayabilirdi. Ancak artık yaşlanmıştı ve ağır bir hastalıkla boğuşuyordu, birkaç yıl önce artık aday olmayacağını açıkladı. Tüm ısrarlara rağmen bu kararını geri almadı.
Ströbele’nin çekilmesiyle seçim heyecanı arttı
Böylece dört seçimdir Yeşiller’in kalesi haline gelen 83 no’lu seçim bölgesinde, uzun süredir yeniden “seçim heyecanı” yaşanmaya başladı.
Önce Yeşiller içinden Ströbele’nin mirasını üstlenmeye aday kimse çıkmadı. Oradaki başarı tamamen onun kendisinden kaynaklanıyordu. Aynı başarı tekrarlamak ya da ona yaklaşmak bile mümkün görünmüyordu. Meclis’e seçilmek isteyenler, esas olarak eyalet aday listesinin seçilme garantisi olan sıralarına yerleşebilmek için mücadele ediyorlardı.
Sonunda siyasi duruşu açısından ona çok yakın bir meslektaşı Ströbele’nin mirasına aday oldu. 11 yıldır Berlin Eyalet Meclisi’nde milletvekili olan Avukat Canan Bayram (51), “Ströbele’nin ardından gelmek bana onur verir” diyerek, kampanyasını başlattı.
Onun durumu da Ströbele gibiydi. Partinin sol kanadının inatçı temsilcileri arasında yer alıyor, zaman zaman yaptığı siyasal çıkışlarıyla, açıklamalarıyla parti yöneticilerini kızdırıyordu. Federal Meclis’e girebilmesi için tek şansı buradan seçilmekti. Diğer birçok politikacı gibi partinin aday listesinde, garantili bir sırada yer almıyordu.
Doğum yeri Malatya
Malatya’da dünyaya gelen Canan Bayram, Almanya’nın batısında geçen çocukluk ve eğitim-öğrenim dönemlerinin ardından, avukat olarak Berlin’e yerleşmişti. Önce SPD üyesi olan Bayram, 2006’da şimdi aday olduğu bölgeden doğrudan seçilerek Berlin Eyalet Meclisi’ne seçildi. Üç yıl sonra görüş ayrılığına düştüğü SPD’den olaylı bir şekilde ayrılıp, Yeşiller’e geçti. 2011 ve 2016’daki seçimlerde de aynı bölgeden, bu kez Yeşillerin adayı olarak doğrudan Eyalet Meclisi’ne seçildi.
Yaptığı çıkışlar, seçim afişlerindeki mesajlar, seçilirse parti yönetimini rahatsız edecek bir milletvekili olacağına, Federal Meclis’te Ströbele’nin eksikliğini hissettirmeyeceğine dair ipuçlarını içeriyor. Bir kaç önce, partinin “gerçekçi” kanadının parlak isimlerinden, Tübingen Belediye Başkanı Boris Palmer’i, sığınmacılarla ilgili açıklamaları nedeniyle ağır bir dille eleştirerek ortalığı karıştırmıştı. Kreuzberg’deki seçim afişinde yer alan slogan (“Her konut, içinde oturanlara aittir!”), halen parti yönetiminin başını ağrıtıyor.
Sol tutumuyla, parti yönetimine mesafeli duruşuyla Ströbele’nin izinden giden Bayram, göçmenlerin ve onlar arasında Türkiye’den gelenlerin çoğunluğu oluşturduğu bu bölgenin seçilme şansı yüksek olan milletvekili adayı. Ancak tüm avantajlarına rağmen, bu şansı Ströbele’ninki kadar yüksek değil. Karşısındaki diğer iddialı adaylar da sol duruşlarıyla kampanyalarını sürdürüyorlar. Üstelik, bunlardan biri onun gibi Türkiye kökenli.
Doğum yeri Kreuzberg
Cansel Kızıltepe (42), SPD’nin Berlin’deki yükselen yıldızlarından. 2013’deki seçime de hem bu bölgenin doğrudan adayı olarak, hem de eyalet listesinden girmişti. Tabii Ströbele karşısında bir varlık gösteremedi ve oyların yüzde 18’ini alarak, kaybetti. Ancak, eyalet listesinde garantili bir yerdeydi ve oradan seçilerek Federal Meclis’e girdi.
Bu seçimde Kızıltepe’nin eyalet listesindeki yeri daha da garantili (Üçüncü sırada), ama bu kez Ströbele olmadığı için doğrudan seçilme şansı da var.
O da kendi partisinin solunda yer alıyor. Milletvekili olarak seçilmeden önce, uzun bir süre partinin sol kanadının öncü isimlerinden, sendikal hareketin Federal Meclis’teki radikal temsilcilerinden Ottmar Schreiner’in yardımcılığını yaptı. SPD’nin Sol Parti’yle yakınlaşmasına olumlu bakan milletvekilleri arasında yer alıyor.
Ve bütün bunların ötesinde bu seçim bölgesi, onun doğup, çocukluğunu geçirdiği, okula gittiği, aile kurduğu, çalıştığı ve halen yaşamını sürdürdüğü yer, kendi memleketi. Daha önceki seçimlerde Ströbele’yi seçen birçok Türkiye kökenli seçmenin ya da bu ilk kez bu seçimlerde oy kullanacak olan gençlerin, bu sempatik, genç politikacıyı tercih etmesi mümkün.
Sol Parti’nin adayı Pascal Meisner (42) de bir “göçmen”. Ama onun kökleri, diğerlerinin gibi binlerce kilometre uzaklıkta, sınırlar ötesinde değil. Almanya’nın bir başka yerinden (Saarland) Berlin’e göçmüş. Elbette o da göçmenlerin haklarını savunan bir programın adayı, ama bu durumun burada sandığa oy olarak yansıması çok zor.
Ama 68 hareketinin önemli merkezlerinden biri olan Kreuzberg’in solcu seçmenlerinin, 68 kuşağından sakinlerinin ve onların çocuklarının tercih yaparken dikkate alacakları bir partinin adayı olduğu için onun da, seçmenler nezdinde güçlü olduğu alanlar var.
O da Kreuzberg doğumlu
Kreuzberg’deki oy oranı çok düşük olan CDU da sonunda “Türk kartı”nı ileri sürerek yarıştaki şansını arttırmayı deniyor. Türkiye kökenli, Kreuzberg doğumlu, orada yaşayan genç bir üyesini aday göstererek. Üniversitede hukuk öğrenimini sürdüren Timur Hüseyin (22), solcu bir anne-babanın çocuğu, ama 17 yaşından beri CDU’nun gençlik kolları içinde çalışıyor.
Seçilme şansı olmadığını biliyor, ama kendisine yönelecek geleneksel CDU oyların üstüne, göçmen kökenli seçmenlerden, gençlerden bir miktar daha oy ekleyebilir. Böylece bu bölgenin seçim aritmetiği daha da belirsiz hale geliyor.
“Parti”nin Kançler adayı da Türk
Küçük İstanbul’da kimisi küçük partilerden, kimisi de bağımsız olarak adaylığını koyan diğer politikacıların seçilme şansı hiç yok. Kimi siyasi sorumluluğun bir gereği olarak, kimi seçim sürecini kendi mesajlarını topluma iletmek amacıyla değerlendirmek için ya da başka nedenlerle aday olan bu 14 kişi arasında, doğum yeri İstanbul olan bir ünlü yer alıyor.
Bu Almanya’daki protest partilerinin en renklisi “Die Partei” partisinden aday olan Serdar Somuncu (49). Başlığında “Kançler” (Şansölye sözcüğünü, Türkçe telafuzla “ti”ye alan uyduruk bir unvan) yazılı afişle seçim kampanyasını sürdüren Somuncu, “Die Parti”nin liste başı adayı, diğer bir deyişle federal başbakan adayı”.
Somuncu, yazar, film yönetmeni, müzisyen, oyuncu ama daha önemlisi ünlü bir kabaretist olarak Alman kamuoyunun yakından tanıdığı bir sanatçı. Özellikle 90’lı yıllarda Almanya’nın dört bir köşesinde Hitler’in kitabı “Kavgam”ı sahnede okuyarak, dikkatleri çekmişti. Somuncu’yu, hem “Kançler adayı” olarak seçime sokan, hem de “Küçük İstanbul”un doğrudan adayı yapan “Die Partei” partisinin (“Parti” partisi) böylece önceki seçimlere göre bir miktar daha fazla oy alması mümkün olabilir.
Almanya’nın tanınmış mizahçıları tarafından kurulan “Die Partei”, uzun süredir seçimlere katılarak, mevcut sisteme genel olarak soldan, mizah ağırlıklı ve dolayısıyla oldukça sert eleştirilerle muhalefet ediyor.
Kimi aydınlar, aşırı sağcı, ırkçı, neo-nazi ve yabancı düşmanlarının her alanda ve bu arada parlamenter sistem içinde hızla güçlendiği günümüzde, çoğulcu demokrasinin kurumlarını ve aktörlerine böylesine “ti”ye alan bir kampanyayı “sorumsuzluk” olarak değerlendirerek eleştiriyor.
Kimileri ise yaşanan olumsuzluklarda, söz konusu partilerin ve mevcut sistemin de rolü olduğunu dikkate alarak, “Parti” partisinin zekice hazırlanmış, ısıran, acıtan, “ti”ye alan, zaman zaman da aşağılayan (bunu Nazilere yapıyorlar) sloganlar eşliğinde yürüttükleri mücadeleyi gerçek muhalefet olarak görmeye devam ediyorlar. (GK/BK)
ALMANYA SEÇİME DOĞRU - GÜRSEL KÖKSAL
1- Hükümeti Merkel Kuracak, Ama Kiminle?
2- Seçime Katılım mı? Boykot mu?
3- Aşırı Sağın Yükselişi Önlenemiyor
4- Daha Fazla Türkiye Kökenli Milletvekili