Fotoğraflar: Mehmet Özgür Candan ve Akbulut'un web sayfası.
Almanya’nın Mannheim şehrinde Sol Partinin (Die Linke) seçim ofisinde milletvekili Gökay Akbulut ile buluştuğumda her ne kadar referanslı olarak tanıştırılmış olsam da beni ve kameraman arkadaşımı öyle alelade kabul etmesine çok içerlemiştim.
Kapıda ne bir güvenlik görevlisi, yüzünde ne bir tedirginlik. Gökay’daki bu rahatlığın sebebini umarsızlık mı yoksa korkusuzluk mu olduğunu anlamaya çalışırken, fark etmez dedim kendi kendime. Her ikisi de cesarete dayanıyor nasıl olsa. Gökay cesur bir kadındı.
Ben güçlü ve cesur kadınları çok severim. Ama başlarına her an bir şey gelecek diye de çok korkarım. Gökay’da korktuklarım arasında. Tabir-i caizse Almanya bir yandan Türkiye bir yandan, üzerine üzerine geliyor Gökay gibi güçlü ve cesur kadınların. Almanya ve Türkiye’deki sağcı kesimler ha bire üzerine geliyor Gökay’ın ama Gökay onların hep bir adım önünde.
Üniversite eğitiminden sonra staj yaptığı Sol Partiden (Die Linke) bir gün milletvekili olarak meclise gireceğini hayal bile edemediğini söyleyen Gökay ile işte Mannheim’da içerisinde Almanya Başbakanı Angela Merkel’in politikalarını sertçe eleştiren afişlerle dolu bir ofiste buluştuk. Sırf Merkel’i eleştirdiğim için takma isimli birinden aldığım Almanca tehdit maili geldi aklıma, ‘kanının içinde boğulacaksın’ şeklinde bitiyordu e-mail. Bir süre kendime gelememiştim.
Türkiye ile yakın ilişkiler ile bilinen Almanya’da Türkiye’deki siyasi rejimi eleştirenler ciddi bir tehdit altında. Gökay’da şüphesiz bu kişilerin başında geliyor.
Akbulut, Türkiye'de tutuklanan HDP'lilere destek verdiği ve HDP'li siyasilerin serbest bırakılması çağrısında bulunduğu için de sürekli hedef olarak gösteriliyor.
Gökay’ın kim bilir daha ne kadar kötü tehditlerle ile uğraşmak zorunda kaldığı gerçeğini düşündüm. Sosyal medya üzerinden Yeşil ve Jitem kod adlı eski kontrgerilladan aldığı tehditler geldi aklıma. Gökay o kadar olağan karşılıyor ki ortalıkta savrulan tehditleri sorduğuma pişman oluyorum. Korkmuyor diyorum. Korkmalı ama korkmuyor işte.
Aslen Kayseri Sarız’lı olup Alevi Kürt ve işçi bir ailenin en büyük çocuğu olarak 9 yaşındayken ailece Almanya’ya mülteci olarak göç ediyor Gökay. Almanya’nın Kuzey’inde köhne bir köyün dışında birkaç sene diğer mülteci ailelerle birlikte yaşadıktan sonra ergen yaşlarında Hamburg’a yerleşiyorlar ailece.
Sarız’ın Pınarbaşı köyünde Alevi kimliğinin baskın olduğu bir çocukluk döneminden sonra Kürt kimliğinin keşfi daha çok Almanya’da gerçekleşiyor. Lisede başarılı bir öğrencilik hayatından sonra üniversite eğitimini Almanya ve Kanada’da siyaset ve sosyoloji okuyarak tamamlıyor. Öğrenciyken hayatını garsonluktan reklamcılığa kadar hiç gücenmeden, erinmeden yaptığı bir sürü işle idame ettiriyor. Binlerce kişinin staj için başvurduğu Birleşmiş Milletlerin dünya çapında seçtiği 170 kişinin içinde yer almayı hak kazanarak New York’ta, Montreal’de kadın alanında staj yapıyor. Sonrasında da birçok sosyal sorumluluk projelerinde aktif çalışıyor.
Kendini bileli siyasi bir ortamda büyüyen Gökay’ın siyaset bölümünde okuyan Alman öğrencilerin apolitikliğini ve vurdumduymazlığını görünce büyük bir hayal kırıklığına uğruyor. Ona göre siyaset bölümünde okuyanların dünyada bir şeyleri değiştirmek için çabalaması gerekiyordu, siyaset okumanın da amacı bu olmalıydı. Öğrenciyken birçok sosyalist grup içerisinde yer alıp üniversitede Kürtçe derslerinin başlatılmasına önayak oluyor.
2011’de aktif olarak Sol Partide çalışmaya başlıyor ve eyalet yönetimine giriyor. Mannheim için geleneksel olarak bir işçi şehri bir endüstri şehri şeklinde olduğunu söyleyen Gökay ‘Bu şehrin yüzde 45’i göçmenlerden oluşuyor. Ama belediye meclisinde göçmen temsiliyeti ise yüzde 5-6 civarındaydı ben meclise yeni girdiğimde. Şimdi ise sadece yüzde 8’ diyor.
Yüzde 45’lik gibi büyük bir oranın yanında %8 gibi bir oranı düşününce Mannheim’ın aslında gerçek nüfusu tarafından temsil edilmediğini söylemek doğru olur.
Göçmen temsiliyetinin genel olarak Almanya parlamentosunda %8 gibi düşük bir orandayken bu rakamın nüfusunun yarısına yakının göçmen olduğu Mannheim’da bu rakamın aynı derecede çok düşük olması demokrasinin temsiliyet gücünü ciddi manada sorgulatıyor.
Her meclis ve basın konuşmasında göçmen kökenli olduğunu sürekli hatırlatan Gökay, Almanya’da yükselen ırkçılıkla bu göçmenlik vurgusunu daha da sıklaştırmış. İlk aday olduğu döneme dair şunları söylüyor: ‘O dönemler Almanya ve Avrupa genelinde ırkçılık, neofaşist ırkçı partiler yükselmeye başlamıştı.
2014’ten sonra yani hızlı bir yükselişe geçtiler. 2014’te burada yerel belediye seçimleri oldu. O zaman ilk defa aday oldum. Hiçbir birikimim, bilgim yoktu. Seçim kampanyası, seçim çalışması, yerel politikaya çok hâkim değildim. Tamam, eğitim politikasının, kadın politikasının belirli alanlarını takip ediyordum ama belediyecilikle ilgili çok fazla tecrübem yoktu ama çok iyi oy almıştım’.
Hem kadın ve üniversite mezunu hem de göçmen kökenli olmasının seçilmesine büyük bir rol oynadığı kuşkusuz. Ama Gökay gibi kaç kişi var diye sormak gerekiyor.
Avrupa ülkelerinin parlamentolarının genelinde kadın siyasetçinin oranı yüzde 36. Bu dünya ortalamasına göre çok iyi bir rakam. Bu oranın 1979 yılında sadece yüzde 16 olduğunu ve aslında 2014’ten sonra büyük bir sıçrama yaptığını hatırlatmak gerekiyor. Yani ırkçılığın ve kadın siyasetçi temsiliyetinin paralel ilerlediği çıkarsımı yapılabilir.
Avrupa ülkelerinin parlamentolarında farklı etnik, kültürel geçmişse sahip ve farklı cinsel yönelimli bireylerin temsilcilik oranına bakıp bir değerlendirme yapamıyoruz çünkü öyle bir veri yok. Yani her şeyin raporunu kitabını tutan Avrupa ülkeleri hükümetleri mecliste kaç eşcinsel vekil var kaç göçmen kökenli vekil var onu bilmiyor. Kitabını tutarsa ortaya çıkacağı gülünç tablo karşısında hesap vermesi gerektiğini iyi biliyor çünkü.
Almanya’da politikaya atılmasından beri olmasından itibaren Türkiye’de özellikle Kürt ve Alevilere yönelik baskıcı ve antidemokratik siyaseti gündeminden hiç çıkarmayan Gökay, bir yandan Merkel’in Merkez sağ politikalarına karşı direnirken bir yandan da Recep Tayyip Erdoğan’ın da sıkı bir muhalifi.
Son iki yıl içinde AKP belediyelerinin dahil olduğu şebekelere benzer bir oluşum aracılığı ile yaklaşık 3 bin Türk vatandaşına sözde sosyal projeler kapsamında gri pasaport sağlayıp ve bu pasaportlarla daha sonra heyetlerle Federal Almanya Cumhuriyeti'ne girmelerine olanak sağlayan insan kaçakçılığı davasının bir numaralı takipçisi.
Alman belediyelerinin yardımı olmadan böyle bir organizasyonun gerçekleşmesine imkân yok. Almanya’da başlayan davanın gündemden çıkmaması için Gökay partisiyle birlikte, Federal Almanya Hükümetini köşeye sıkıştıracak soru önergeleri sunuyor, Sivas katliamı faillerinin bazılarının Almanya’da yaşadığı gerçeğinin üzerine gidiyor, Almanya’nın Türkiye’de insan hakları ihlallerine göz yumup Erdoğan hükümeti ile işbirlikçi siyasetini ifşa etmek için direniyor.
Almanya’da Kürtleri kriminalize etmeye yönelik ciddi bir siyaset döndüğünün altını çiziyor. Almanya’da Kürtlere dair yapılan her eylemde izin almak için bizzat kendisi polisle sürekli görüşmek zorunda kalıyor, yer yer polisle tatsız tartışmalar yaşıyor. ‘Ülkede savaş çıkarsa Almanya’daki Kürtler doğal olarak sokağa dökülür, protestolar yapar’ diyor Gökay.
Gökay gibi Avrupa’da vekil olanların hayatlarına, Türkiye’den, kendi kökenlerinden miras kalan sürümmece bir sürü asimilasyon politikalarının, kıyımın, haksızlığın yanında Almanya’da ırkçılık, sosyal adaletsizlik ve eşitsizlik gibi daha bir sürü dertler ekleniyor. Gününü Sivas katliamı ile kapatıp sabahına Frankfurt’un Hanau kasabasında gerçekleşen ırkçı katliamla uyanıyor.
Göçmen kökenli kadın siyasetçileri, bizatihi Türkiye gibi sorunlu bir ülke temelli olanları, mecburi sebeplerden dolayı ilk evliliği sonlandırıp ikinci bir evlilik yapmak zorunda kalanlara benzetmişimdir hep. İlk evliğinden kalma bakmakla yükümlü olduğu çocuklara, ikinci evliliğiyle bakmakla yükümlü olduğu ve olacağı bir sürü çocuk ekleniyor.
Bu evlilikler üstüne üstelik al birini vur ötekine denilecek düzeyde kocalarla da olunca, bu kadınların hayat karşısında verdikleri mücadelenin kendisi başlı başına takdir-e şayandır. İşte sırf bu yüzden Gökay’a önce bir alkış lütfen.
(ÖBG/EMK)