2019-2023 dönemini kapsayan 2019 Yargıda Reform Stratejisi tekrarların tekrarıdır.
30 Mayıs 2019 tarihinde davetlilerin çağrılı olduğu törende Cumhurbaşkanı tarafından 2019 yılı Yargı Reformu Stratejisi Saray’da açıklandı, alkışlarla karşılandı…
Cumhurbaşkanı tarafından neden Saray’da açıklandı derseniz; Anayasa değişikliği nedeniyle.
Şöyle yazmışlar: “25. Anayasa’nın Başlangıç bölümünde kuvvetler ayrılığı prensibine ve bunun kuvvetler arasında iş bölümü ve işbirliği anlamına geldiğine işaret edilmiştir. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin Anayasa’da çerçevesi çizilen faaliyetlerinin denge ve denetim içerisinde yürütülmesi öngörülmüştür. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, her bir erkin işbirliği içerisinde hareketini zorunlu kılmakla birlikte erkler arası dengenin sağlanmasında yargının önemli bir rolü bulunmaktadır. Yargı bağımsızlığı da bu rolün gerçekleştirilmesinde en büyük faktördür. 16/04/2017 tarihinde yapılan halk oylamasıyla kabul edilen anayasa değişikliği 1982 Anayasasında bugüne kadar yapılan en önemli değişiklik olmuştur. Bu düzenlemeyle, parlamenter hükümet sistemi yerine Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi getirilmiş ve kuvvetler ayrılığı güçlendirilmiştir.
Yargı Reformu Stratejisi ile anılan anayasa değişikliği çerçevesinde güçlendirilen kuvvetler ayrılığı prensibinin önemine ve yargının anayasal işlevinin güçlü ve eksiksiz demokrasi açısından hayati nitelikte olduğuna işaret edilmektedir. (YRS.Sayfa 10 / 25. Paragraf)
Artık Parlamenter Hükümet sistemi yoktur. Onun yerine Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi getirilmiştir. Bu nedenle açıklama Cumhurbaşkanı tarafından yapılmıştır, davetliler tarafından alkışlanmıştır.
Ne dersiniz acaba kuvvetler ayrılığı güçlendirilmiş midir?
Uygulamaları takip etmek üzere Kurul kurulması ve üç ayda bir raporlama yöntemiyle kamuoyunu aydınlatması gerekiyor.
Acaba uygulamada aksaklıklardan, eksikliklerden, gecikmelerden kim sorumlu olacaktır?
Cumhurbaşkanlığı Hükümeti mi, Adalet Bakanı mı, Cumhurbaşkanı mı?
29 Kasım 2018’de Adalet Bakanı Abdülhamit Gül “Yeni Yargı Reformu Stratejisi” vizyonunu "Güven veren ve erişilebilir bir adalet sistemi" olacağını 29.11.2018 tarihinde açıklamıştı.
Örneğin Türkiye’nin Avrupa Birliği ile süren müzakerelerinde, “23. Yargı ve Temel Haklar” ile “24. Adalet, Özgürlük ve Güvenlik” başlıklı fasıllar 2009 yılından itibaren 2019 yılına kadar geçen on yıllık sürede açılmayan fasıllardır. Yani Türkiye henüz açılmayan bu fasılları müzakere etmek için hazır mıdır?
2019 Yargı Reformu Stratejisinde “Avrupa Birliği Perspektifi” bölümünde yazan şudur:
“23. AB ile müktesebat uyumunun sağlanması için müzakere süreci 35 fasıl üzerinden devam etmektedir. Bu süreçte "Yargı ve Temel Haklar" başlıklı 23'üncü Fasıl ayrı bir önem taşımaktadır. Bu kapsamda ilk Yargı Reformu Stratejisi, 2009 yılında 23'üncü Fasıl müzakereleri kapsamında gayriresmî açılış kriterlerinden birini karşılamak amacıyla hazırlanmıştır. Hazırlanan Belge’nin güncellenmesine yönelik çalışmalar ise 2015 yılında tamamlanmıştır. Bu Belge, üçüncü Strateji Belgesi’dir.”
En son “Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu” başlıklı 22. fasıl 5 Kasım 2013 tarihinde müzakereye açılabilen son fasıllar bölümünde yer alıyordu, 35 fasıl halen kapalıdır. Onaltı yıldır AB Perspektifi; tekrarların tekrarı olarak 2019’da tekrarlanıyor.
Adalet Hizmetleri Özel İhtisas Komisyonu Raporu hazırlanmıştı. Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013) TBMM Genel Kurulunun 28.6.2006 tarihli 121 inci Birleşiminde onaylandı. Meclisin 877 nolu bu Kararı Resmî Gazetenin 01.07.2006 tarihli nüshasında 26125 mükerrer sayısında yayımlandı.
Kalkınma Planının “7.5.5. Adalet Sisteminin İyileştirilmesi” başlıklı bölümünde;
“Yargılamanın işleyişinde ve temel unsurlarında hizmet kalitesini artırıcı çabalar sürdürülecek; hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti gerekleri çerçevesinde, yargılama sürecinin hızlı, adil, güvenli ve isabetli şekilde işlemesini sağlayacak hukuksal ve kurumsal düzenlemeler yapılacaktır.” denilmişti.
2019 Stratejisinde “Yargı reformu” sayesinde hedeflenen ideal yargılama sürelerinin belirleneceği/belirlendiği ve “her bir dava” ve “dava türü” için bir “ideal yargılama süresi” tespit edildiği için güvenilir bir yargı / erişilebilir adalet vaadi on üç yıl sonra tekrarlanıyor.
2006 yılında kabul edilmiş Kalkınma Planında “714. Uyuşmazlıkların hızlı, basit, az giderle ve etkin bir biçimde çözülmesini sağlamak ve bunun sonucu olarak yargı organlarının iş yükünü azaltmak amacıyla alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının hukuk sistemimizde etkin bir biçimde yer alması sağlanacaktır” denilmişti. Arabuluculuk ve uzlaşma gibi kurumlar keşfedildi ve on üç yıl sonra “yargı reformu” adı altında tekrarlanıyor.
2006’da Kalkınma Planında; “717. Mağdur haklarını çağdaş ölçütler çerçevesinde koruyacak düzenlemeler yapılacak, adli yardım hizmetlerinin yeterli bir seviyeye çıkartılması sağlanacaktır” yazılmıştı.
2019 yılında “mağdur haklarını” güçlendirmek ve “mağdur edilmiş vatandaş grubu varsa onların hakkını korumak” yargıda “reform” adı altında tekrarlanıyor.
Yargıda e-adalet hizmetlerini daha etkin hale getireceklerini yeniden açıklıyorlar. Ama zaten Dokuzuncu Kalkınma Planına göre “721. Adli süreç, hizmetlerin elektronik ortama taşınması ve adli kurumlar ile diğer kamu kurumları arasında bilgi paylaşımı yoluyla hızlandırılarak adalet hizmetlerinden etkin bir şekilde yararlanılması sağlanacaktır.” Tekrarlanıyor.
Tutukluluk hakkında mahkemelerde ne söylenmişse, tutuklamanın bir ceza olmadığı, uzun tutukluluk olamayacağını ve ölçülü uygulanması gerektiği tekrarlanıyor. Reform adı altında “işkenceye sıfır tolerans” deniliyor ve tekrarlanıyor. İfade özgürlüğü hakkında duruşmalarda ne anlatmaya çalışıldıysa hiç dinlemediler. AİHM ve Anayasa Mahkemesini aleyhe yorumladılar. Tek tip iddianamelerle ve tek tip mahkûmiyet kararlarıyla cezalandırmayı çoğaltan yargının kendisidir. Savunmayı yok saymış, olmasını hiç istememiş, savunmanın sürekli sözünü kesmiş, duruşma salonlarından dışarı atmış olmasına rağmen ve gözümüzün önünde olup bitenlere suskun kalmayı seçenler “hukuki dinlenilme hakkı” adı altında bir şeyleri tekrar tekrar tekrarlıyorlar…
Adalet Bakanlığı tarafından 2009’da yayınlanmış 51 sayfalık “Yargı Reformu Stratejisi” kitabında ne varsa 17 Nisan 2015’te Başbakan’ın “yargı reformu” olarak tanıttığı birçok şey ve bazıları bire bir aynı olarak 2019 “Yargı Reformu Stratejisi” adlı kitapta yazılıdır. On yıl sonra 30 Mayıs 2019’da Cumhurbaşkanı aynı şeyleri tekrarladı.
Yargı sistemini planlanan yıllar içinde stratejileri dinleyerek sürdürdüğümüz yaşamımızda yargıya olan güvenin yitirilmesinden sorumlu olanlar kimlerdir?
Apaçık kendi yarattığı adaletsizliklerle ortada duran böyle bir yargı sisteminin sorumluları kimlerse önce onlar adım atsınlar. Sözler güven vermiyor. Adalet, insan hakları, ifade özgürlüğü, kişi özgürlüğü ve güvenliği için küçük bir adım atın, görelim.
En günahsız, en bağımsız, en tarafsız, en adaletli, en vicdan sahibi, en etik olduğuna inanan yargıçlar ve savcılar kimlerse; “güven veren ve erişilebilir bir adalet” için önce onlar adım atsınlar, görelim….
Tekrarların tekrarıyla güven veren erişilebilir bir adalet yaratılamaz, bu durum alkışlanamaz.
Avukatlar olarak, insan temel hak ve özgürlüklerini, ifade özgürlüğünü, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını ve basın özgürlüğünü ortadan kaldıranlar, tutuklamayı, ceza kanunlarını araç olarak kullananlar, AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayanlar, hukuku, kanunları, adaleti, hukuk devleti ilkelerini sürekli ihlal edenler…Kim olursanız olun, bu böyle bir hukuk sisteminden vazgeçin, demokratik toplum düzenine aykırılık fakirliktir.
Eğer yaptıklarınızdan vazgeçer, birazcık insan haklarından yana olur, savunmayı dinler ve dikkate alırsanız, toplumu zenginleştirmiş olursunuz.
Özür dilemek yerine güven veren bir adalete erişimi sağlamak için güvenilir olmayı başarabilirseniz; ancak o zaman dahi, belki alkışlarız. (Fİ/TP)