*Görsel: Pixabay.
"Babası bir türlü dikiş tutturamayacağını düşündüğü için oğlu için son çareyi baba mesleğini öğretmekte buldu. Böylece gözü sürekli oğlunun üzerinde olacak, hiç olmazsa ona ileride bir lokma ekmek yiyebileceği bir meslek kazanabilecekti. Her ne kadar gezdiği köylerde ortalıktan kaybolan oğlunu saatlerce arayarak, sürekli gecikmek zorunda kalsa bile pes etmemekte karar kılmıştı."
"Ömrümden ömür götürdün oğul" diye zaman zaman siteminin belli ederken, Ziya'nın elli usturayı kullanmakta nihayet yatkınlık kazanabilmişti. Ziyanın sünnetçiliği benimsemesinin nedeni, köyde olsa başka yerler görebilmek ve bir gün belki bu sayede şehir görme hayaliydi. Babası kalıbına sığmayan oğlu büyüyüp biraz serpilince, onu bir an önce tanıdık bir akrabanın kızıyla evlendirerek son görevini yapmıştı ve artık gerisini ona bıraktı."
Bu alıntıyı geçenlerde okuduğum bir romandan aldım. Romanın ismi Alizade. Yazarı daha önceki yıllarda yayınlanan Kavalın Ezgisi, Unutma Beni ve Beyrut Gibi kitaplarının yazarı Berjin Hakî.
Avrupa ve Amed
Roman, Alizade adlı karakterin etrafında da olup biten olay örgüsü içinde gelişir. Alizade babasının zoruyla "ata mesleği" olan sünnetçiliği öğreniyor.
Van ve çevresinde bir süre bu mesleği icra ediyor. Geçimini bundan sağlıyor. Alizade sorumsuz ve tutarsız bir karaktere sahip olduğu için babası onu akrabasının kızıyla evlendirip hem sorumluluk altına almak hem de bir yere bağlamayı amaçlıyor.
Ama bu da işe yaramıyor tabi. Alizade bir şekilde yolunu bulup kapağı Avrupa'ya atıyor. Gene gayri resmi yollar karısını ve çocuklarını da yanına almayı başarıyor.
Zamanla Avrupa da yaşayan Kürt çevresiyle ilişkileniyor ve Kürt dernek ile kurumlarına gidip gelmeye, üye olmaya başlıyor. Hem de ateşli yurtseverlerden....
Derken bir gün milyonların katılacağı Amed Newroz'u olacak haberini duyuyor ve alelacele biletini hal edip Amed'e uçuyor. Nasıl oluyorsa Doktor Alizade, Kürt yurtseveri mamoste unvanlarıyla Newroz protokolünde yer bulup, bir konuşma bile yapıyor.
Orada belediye başkanıyla tanışması, protokol düzenine göre oturmalar, masa sandalyelerin düzenlenmesi güzel bir ironi yapılmış yazar tarafından.
Alizade, Newroz sayesinde hiçbir anlamını bilmediği doktorluk ve mamoste unvanlarını da alarak, bir yurtsever olarak ülke turuna çıkıp para karşılığında Kürt çocuklarını sünnet edip "halkına yardım" etmeye başlar.
Ülkedeki gezide onunla yolculuk yapan sünnet rantını paylaşan muhtar adlı kişinin yardımıyla 18-19 yaşlarda yoksul ve yetim bir kızı bulurlar.
Alizade yüklü bir para karşılığında kızı babasından alıp imam nikahıyla kendine nikahlar. Ailesi, dostlar ve tanıdıkları bu durumu kabul etmez, yadırgarlar. Karısı Meyrê hemen boşanma davası açar ve yüklü bir tazminat ister.
Alizade yapısı gereği, insanlara ve ailesine kendi tarzında açıklar. Kızın ailesi çok yoksuldu ve kız yetimdi, kimsesizdi. Amacı kıza ve ailesine yaptığı bir yardım olarak açıklar. Bir yurtseverin yapması gerekeni yapmış.
Başka arayışlar
Gayrı resmi yollarla Binevşî Avrupa ya getirir. Binevş suskun, çaresiz, kendi halinde bir karakterdir. Kim ne derse derin artık Alizade kimseye kulak asmıyor. Havalarda uçuyor, ağız kulaklarında, nede olsa kendisinden yaşça çok küçük bir kızla evli.
Hayat ona toz pembedir. Fakat Binevş için hayat toz pembe değil, kocası babası yaşında bir adam, Binevş için bu çok zor bir hayat, içten içe başka arayışlara başlar.
Evlilikleri bir süre devam eder. Alizadenin Türkiye'de aldığı yeni bir sünnet aletiyle bir çocuğu yanlış sünnet eder ve bu olay olur.
Alizade mecburen oraya gidip parayla aileyi susturup olayı örtbas etmek için Almanya'nın başka bir şehrine gitmek zorunda kalır. Gidip olayı kendi yöntemiyle çözer. Bu orada telefonda Binevş arar, ona ulaşamaz, telefon kapalıdır.
Ertesi günü evine döner. Yazar Berjin Haki bu sahneyi şöyle anlatır;
"Evinin anahtarını çıkarıp kapıyı alelacele açtı, ancak içerde göreceğini düşündüğü Binevş yerinde derin bir sessizlik onu karşıladı. Öyle ki sessizlik, kapıdan çıkarak tüm binayı yayılıyordu. Alizade sönük olan ışıkları açtı. Karısına seslendi. Sessizlik sessizliğini sürdürdü. Binevş evde yoktu. Evin içine bakındı, bir şeylerin eksikliğini fark eder gibi oldu. Ne olduğunu tam olarak çıkaramadı. Yatak odasına girdi, kapının arkasında sadece kendisine ait olan giysilerin asılı olduğunu gördü. Diğerleri eksilmişti. Yatak odasında gar dolabı boştu. Kuru yataktan başka bir şey yoktu."
Toplumsal yaralar
Binevşin nereye gittiğini, Alizadenin sonunu ve kitabı sayfa sayfa anlatmayacağım. Amacım bu değil. Tabi Alizade romanı hem anlatım hem konu hem de oluşturulan karakter bakımından yazarın diğer Romanlarından çok farklı.
Alizade romanı tamamıyla bir ironî romanıdır. Berjin Haki, ilk defa oluşturduğu Alizade karakterini eleştirmiş, alaya almıştır. Her şeyden önce çok sağlam bir roman karakteri oluşturmuştur. Alizade karakteri psikolojik acıdan kendi özgü nitelikleri olan biridir.
Yazar karakterinin hareketlerinin nedenini açıklar, eğilim ve ilgileri belirtilir. Alizadenin belli bir davranış tarzı vardır ve bu davranışlarında inandırıcıdır.
Yazar bu konuda çok başarılı. Alizade ile bir insanın bütün yönleriyle iyi, kötü iç çatışmalarıyla tutarlı bir kurgu yaratmayı başarmış. İroni yaparken karakter oluşturmak ve onun inandırıcı bir çizgide tutmak çok zordur.
Çünkü orada alaya almak var, karakterinin yaptıklarıyla gösterilir, kötü yanları toplumsal yaralar söylenip sezdirilir. Romanda cümleler kısa ve yalın, akıcı, sürükleyici, yoğun bir anlatımı var. Cümlede tekrar yok.
Tolstoy'un tanımlaması
Roman sanatı insanlığın macerasıdır. Üstat Yaşar Kemal roman sanatı için şunu söyler;" Bir insan kim olursa olsun, ister katil, ister bir acımasız diktatör, ister bir ırkçı derinine inilirse o insanla bir yerde bir bulaşmanız olur".
Yani yaratıcının duygusu, okuyucuya geçtiği anda sanatla karşılaşıyoruz demek. Kitabı okuduğunuzda sizi içine alan, sürükleyen, duygusuna ortak eden sanatsal yoğunluktan gelen bir anlatımı var.
Sanat ile ilgili Tolstoy'un çok yerinde bir tanımlaması var; "Daha önce yaşadığı bu duyguyu yeniden canlandırmak ve bunu yaparken hareketle, çizgiyle, renkle, sesle ya da sözcüklerle dile getirilen imgeler aracılığıyla bu duyguyu başkalarına aktarıp onlarında aynı şekilde yaşamalarını sağlamak.... Sanat denilen şey budur işte. Bir insanın, yaşadığı bir duyguyu, belirli dışsal işaretlerle ve bilinçli olarak başkalarına yansıtması ve o başkalarının da aynı duyguyu yaşamalarından ibaret insani bir etkinliktir sanat."
Alizadeyi okuduğunuzda emin sizi içine alıp götürecek kadar güçlü bir duygu ve anlatıma sahip olduğunu göreceksiniz.
*Alizade Berjîn Hakî, Sîtav Yayınları/ Mart 2009
(BG/PT)