* Engin denizlere açılmış olan Burgazadalı K.G. Ahmet Ürer'in anısına...
“Doğum, cinsellik ve ölüm temalarını birçok sanatçı işlemiştir, fakat hiç kimse üçünü tek bir potada eritip Hans Rudolf Giger kadar başarılı bir sonuca ulaşamamıştır”. Alien filmiyle Oscar aldıktan sonra sanat camiası tarafından snobe edilen İsviçreli sürrealist ressamın itibarı neyse ki ömrünün son yıllarında iade edilmişti.
Zurich Film Festivali, !f İstanbul ve !f Ankara'nın programında yer alan Dark Star: HR Gigers Welt (Karanlık Yıldız: HR Giger'in Dünyası) adlı belgesel 12 Mayıs 2014 tarihinde aramızdan ayrılan sanatçının ayrıksı dünyasının dehlizlerine dalmamızı sağlıyor.
Biomekanik evrenin ustası ölümden sonrasına inanmadığını ifade etse de, İsviçre’de halen faaliyetlerine devam eden iki adet Giger Bar, Alien ambiyansını birebir yaşatan mekanlar olmayı sürdürüyorlar: Sanatçının tasarımını şahsen yaptığı bar konseptinin daha önceki Japonya deneyimi başarısızlıkla sonuçlanmış olsa da, Giger dünya markalarını Türkiye’ye taşımak için yarışan girişimci işadamlarına motivasyon sağlayabilir!
Etki - Tepki
Yakınlarının ifadesiyle Hans Ruedi altı yaşındayken, babasının eve getirdiği bir kurukafa hassas benliğini fazlasıyla etkilemiş. Akabinde ablası, küçük Ruedi müzedeki bir mumyadan ürkünce onunla alay etmiş. Bu olayın da sanatçının gelişiminde önemli yer tuttuğu kesin çünkü sık sık müzeye dönüp, mumyayla yüzleşme suretiyle korkusunu yenmeye çalışmış.
Uzun yıllar boyunca aşk yaşadığı ilham perisi Li Tobler’in intiharı da Giger’i sarsmakla kalmamış, kendini bu ölümden sorumlu hissetmiş. Püriten Katolik öğretilerin aşıladığı suçluluk duygusunu aşmanın hiç de kolay olmadığı kesin.
Eserlerinde ve hayatının önemli bir kısmını geçirdiği evinde, çocukken maruz kaldığı dini eğitimin ağır etkisi ve tabuları yıkma dürtüsünün ipuçlarını yakalamak mümkün. Memleketimizde de Katolik bir aileden gelip bizi çok farklı dünyalara taşıyanın Giovanni Scognamillo olması bir tesadüf mü?
Belgesel
İnsanlarda korku hissini yaratan diyarları kendine mesken edindiği söylenen Giger belgeselde bazı eserlerini LSD gibi maddelerin katkısıyla ortaya çıkardığını da ifade ediyor. Alien filmi için tasarladığı yumurtaların üst kısmının vajina şeklinde açılması tutucu Hollywood yapımcılarını telaşlandırmış; bunun üzerine Giger haç şeklini tercih etmiş. Ortaya çıkan sonucun daha da provokatif olduğunu belirtirken Giger’in suratındaki müstehzi gülümseme görülmeye değer.
Labirentimsi evinin ve bahçesinin yaşayan bir organizmaya benzemesi ve sanatçının canı isteyince ortadan kaybolması da belgeselin can alıcı noktalarından. Giger evinin derli toplu hale getirilmesini çok sıkıcı buluyor ve bunu burjuva alışkanlıklarıyla bir tutuyor.
Yapımda ömrü boyunca ona ilham ve destek veren birçok kadınla röportajlar da var. Babasıyla daima mesafeli bir ilişki sürdürdüğünü anlatırken, ünlü sanatçı annesinin asla esirgemediği onayının hayatında önemli bir enerji kaynağı oluşturduğunu belirtiyor.
Ressam, heykeltraş, mimar ve set tasarımcısı Giger’in özel dünyası eserlerinde, İsviçre’deki müzesinde ve barlarında yaşamaya devam ediyor. Yönetmenliğini Belinda Sallin’in yaptığı 95 dakikalık belgesel 22 Şubat Pazar, saat 17.00'de İstanbul'da Beyoğlu Fitaş'ta, 27 Şubat Cuma saat 12.30'da Ankara'da Söğütözü Armada sinemasında gösterilecek, meraklısına duyurulur! (MT)