Futbolda "biz" metaforunun işleyişi, diğer tüm toplumsal yansıması olan olaylardan daha baskın ve pervasız olur. Geçtiğimiz hafta Bursa'da yaşananlar da göz önüne alındığında futbolseverler arasında çok yaygın olan bu hoyrat alışkanlıkları bir yana bırakarak, futbolun seçkinlerine, aristokratlarına bakalım. Bu gruba bilindik bir sima olması açısından Ali Şen'i örnek göstereceğiz.
Ali Şen başkan Fenerbahçe şampiyon
Doğu toplumlarına özgü bir liderlik algısının izin verdiği ölçüde, hükmeden, yönlendiren, seçilmiş olan bir zümrenin tipik davranışları; saldırgan, pervasız ve sorgu kabul etmez bir biçimde vukuu bulur genellikle. Bu hoyratlığın dayandığı zemin toplum algısındaki şartlanılmış-öğretilmiş-miras alınmış bir çeşit iman gücüyle inşa edilmiştir sanki. Sadece politik, dini ya da askeri önderlerin değil toplum hayatına dair tüm mefhumlarda söz sahibi olanların genel geçer alışkanlıklarına dair derin bir tahlilden ziyade, futbol gibi bir eylemselliğin zirvesini değerlendirmek, anlamaya çalışmak yeğdir.
Özellikle başkan olduğu dönemde, politik bir angajman olduğu her halinden belli olan "Ali Şen Başkan; Fenerbahçe Şampiyon" sloganını gurur kabarmasında şişmiş bir ifadeyle dinleyen "sabık başkanın" açıklamaları, davranışları ve kararları Türk futbolu düşünüldüğünde genele dair bir prototip olabilir.
Fenerbahçe'nin o yılın son lig maçında Trabzonspor'u Trabzon'da 2-1 yenerek şampiyon olmasının ardından kalenderliğiyle tanınan iki futbol "emekçisi" Aykut Kocaman ve Oğuz Çetin'i kovmasıyla nam salan Şen'in egosunun mu bu kadar sınır tanımaz olduğu yoksa olayların göründüğü gibi olmadığı kafamızı kurcaladı bir süre. Sonradan olayların farklı olduğu, futbol takımı içinde yer alan Sakaryalı grubun takım üzerinde söz sahibi olduğu, hatta Kocaman ve Çetin'in Trabzon maçının öncesine denk gelen bayram nedeniyle oyuncuların paralarını (erken) alabilmesi için ricacı ya da aracı olduğu, takım içinde bu derece söz sahibi olan ikilinin de Ali Şen tarafından tehlike olarak algılanıp kovulduğu söylendi.
Oğuz-Aykut olayının en dikkat çekici tarafı maçtan sonra oyunculardan birinin Trabzon'un maçı ve şampiyonluğu kendilerinden daha çok hak ettiğini söylemiş olduğunun atlanması. Neyse, biz Şadan Kalkavan'ın Boxer'da yayımlanmış görüşlerine bakalım.
Muhabir: Atkinson çok renkli bir kişilikti. Onu nasıl disiplin altında tutmuştunuz?
Kalkavan: Atkinson'u transfer ettik. Havaalanına karşılamaya gidiyoruz. Ben öndeyim Ali Şen arkada. Ali o zaman başkan, ben de futbol şube sorumlusuyum. Yolda bana Atkinson'un arıza, psikopat ve alemci bir tip olduğunu, onu biraz korkutmamız gerektiğini aksi takdirde başımıza bela olacağını anlattı. "Şadan sen tabancayı göster de adam korksun" dedi. "Ali saçmalama ben tabanca falan göstermem kimseye" dedim. Neyse uçak indi. Atkinson geldi. Benim arabaya bindik. Ali ile Atkinson konuşmaya başladılar. İngilizce konuşuyorlar. Ben de çat pat eşlik ediyorum. Bir süre sonra anladım ki Ali, Atkinson'a "Bak bu adam mafyadır, adamı öldürür" diyormuş beni göstererek. Atkinson panikle bana bakıp, "Ooo mafya mafya" demeye başladı. "Ne mafyası lan, ben mafya falan değilim" dedim. O arada koltuğun ortasındaki dirsekliğe bir baktı ki silah var. Tabancayı görünce korkudan bembeyaz oldu."
Futbolcular ve kulüp başkanları arasındaki ilişkinin nasıl işlediğini bilemiyoruz. Lakin yukarıdaki örnek gibi olayların çok sık tekrarlandığını düşünmek işten bile değil. Aynı söyleşinin bir sonraki sorusunda Ali Şen'in soyunma odasına ve oyunun teknik boyutuna müdahale cüretinde bulunduğu yanıtı alınıyor. Brezilya ile dünya kupasını aldıktan sonra Fenerbahçe'nin başına geçen Parreira, Fenerbahçe'yi o yıl şampiyon yaptıktan sonra ayrılıyor. Kalkavan bir keresinde Ali Şen'in bunu çıkar-şunu al şeklindeki direktifine "o zaman ben gideyim takımın başına sen geç" diye yanıt aldığını söylüyor.
Büyüklük
Ali Şen'in zamanında Fenerbahçe'ye hakim olan "büyük kulüp" olma azmi; büyük oyuncuların transfer edilme çabası, sürekli büyüyen bir bütçe ve artan bilet fiyatlarına evrildi zamanla. Ve fakat Fenerbahçe'nin hoyratlığı ve öngörülen büyüklük hedefi "gerçekten yetenekli" oyuncuların harcanması geleneğini de besleyen bir şey oldu zamanla.
Büyük camia, büyük kulüp, büyük transferler ve pop yıldızlarına dönen oyuncular sadece seçkin bir grubun yansıması. Bu ülkede futbol ilgilenenlerin çok azı Süper Lig dışındaki ligleri takip eder. Süper Lig ve takip eden liglerde yaklaşık 4500 profesyonel futbolcu var. 2. Lig'de, 3. Lig'de zirveye oynayan takımların dışında kalan takımlardaki futbolcuların kazandıkları parayla iyi bir yaşam standardı tutturması çok zor. Bu yüzden bütün futbolcular "büyük takımlara" gitmeye çalışıyor.
Futbol dünyasındaki "büyüklük" anlayışı, bu ülkedeki piyasa düzeninin getirdiği "olanakların" çok iyi bir yansımasıdır. Profesyonel sporcuların birçoğu iyi ve sağlıklı bir yaşam standardı, güvenli bir gelecek vaadi için sadece ve sadece simsarların kendilerini keşfetmesini bekleyebiliyor.
Erkeklik ve gol
Heteroseksüel bir erkeğin cinsel olarak tatmin olmayla gol atmayı özdeşleştirme biçiminden, stadyumlarda ve maç izlenen/tartışılan ortamlarda ne denli sağlam bir erkeklik geliştirildiği düşündürücü. Gene o erkeklik üzerinden yürüyen sloganların stadyuma teşrif etmiş kadınlar tarafından da gümbür gümbür bir coşkuyla dillendirilmesi, bu işin aslında cinsel ayrımcılıkla/erkek egemen anlayış olmadığını iddia etmek için bir done olsa da; dizi setlerinden, yüksekte konuşlanmış ofislere kadar her yerde -ve hatta mecliste- kadınlar her şey olabilir/her şeyi yapabilirler, kadın olamazlar. Buradan bakıldığında futbolun toplumsal yaşamın en tipik yansıtıcılarından birisi olduğunu söylemek gerekir. Bu algıda en can alıcı nokta: egemen erkek ve heteroseksüel algıda cinsellik eylemi partnere karşı ezici bir üstünlük, teslim alma, hükmetme olarak değerlendirilir. İşte tutulan takımın attığı bir golden sonra söylenen "nasıl koyduk ama" lafının altyapısı.
"Bayanlar"(!) Futbol Ligi
10 takımdan oluşan "Türkiye Bayanlar Futbol Ligi" (kadın değil, bayan) ile alakalı bir metin, bir fotoğraf, bir yorum bulmak mümkün değil yaygın medyada. Bu ülkede futbolun, gol üzerinde bir cinsel tatmin imasıyla algılandığı ve futbolla ilgilenen kadınların da erkekleşmesi gerektiği kabul edildiğinde, yaygın medyada oldukça yaygın(!) olan erkek egemen algı dikkate alındığında bu gayet doğal.
Ayrıca şampiyon olan Trabzonspor, UEFA şampiyonlar ligi elemeleri için gittiği Slovenya'da grubunda bir galibiyet iki yenilgi alarak elenmiş. Bu Türkiye için bir ilk. Zira UEFA Bayanlar Kupası'nın yerini almış bu yeni turnuva.