*1-Şirince Tiyatro Medresesi binası, 2-Ankara DTCF binası, 3-Nesin Köyü Tasarım / Mimarlık Yaz Okulu, 4- Şirince Tiyatro Medresesi binası
“Dil Tarih Olayları” denilince eski kuşaklar 1945 yılında Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde görevli dört öğretim üyesinin siyasal nedenlerle üniversiteden uzaklaştırılmasını hatırlar.
2. Dünya Savaşı ertesinde ülkede antikomünizm rüzgârları esmektedir. “Sol” görüşlü oldukları gerekçesiyle Behice Boran, Pertev Naili Boratav, Niyazi Berkes ve Mediha Berkes’in fakülte ile ilişkisi kesilir.
Dört öğretim üyesi hakkında verilen karar Yargıtaydan dönse de ortalık durulmaz, “sağcı” eylemcilerin başlattığı saldırılar sürer gider. Saldırılar, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i, Rektör Şevket Aziz Kansu’yu hedef alacak düzeye varır. Uğur Mumcu 1990’da yayınlanan “40’ların Cadı Kazanı” kitabında o günleri çok iyi anlatır.
Eylül 2016’da başlayan KHK tasfiyeleri bir bakıma Dil Tarih Olaylarının devamıdır. Üniversiteyle ilişiği kesilen akademisyenlere ilişkin Meclis konuşmasında Mithat Sancar bu konu üzerinde durmuş, 70 yıl öncesiyle benzerliği vurgulamıştı. Konuşmanın ertesi günü Bianet’te yayınlanan “DTCF’den 70 yıl önce ihraç edildiler, tarihe itibarsız olarak geçenler onları atanlar oldu” başlıklı yazı çok yerinde bir bellek tazelemesi olmuş [1].
İkinci Dil Tarih olayı
DTCF kent içinde, göz önünde bir fakültedir. 1950’lerde, 60’larda genellikle tutucu bir yapıda olduğu bilinirdi. Ancak özellikle gençlik eylemlerinin yoğunlaştığı yıllarda farklı olaylara sahne olmuştur. 1970’lere gelirken fakültede yaşananlar için dönemin öğrenci liderlerinden Hüseyin Yavuz’un “İsyan Günleri / Bir Uzun Koşuydu 68” adlı kitabına bakabilirsiniz.
Burada üzerinde duracağımız “İkinci Dil Tarih Olayı” daha çok mimarlıkla, fakülte binasının mimarisiyle ilişkili gibi görünüyor. Ama yapıların toplumsal belleği yansıttığını, mimarlığın ve mimarlığa getirilen eleştirilerin siyasallıktan uzak olmadığını da gözden kaçırmamak gerekir.
Tartışmalar Şubat 2017’de Ali Nesin’in internet ortamında dolaşıma giren bir iletisi ile başladı. Ali Nesin’e göre Dil Tarih Coğrafya Fakültesi (DTCF) “çirkin” bir binaydı. Yazdığı birkaç cümle, mimarlık kültürü ortamında alışılmış üslubun dışında, ağır bir eleştiriydi, neredeyse “sövgü” gibiydi.
Ali Nesin’in yazdıklarını aynen alıntılamağa elim, daha doğrusu dilim varmıyor. Kibarca özetleyeyim; mimarisinden, duvarında yazılı özdeyişten, bahçesinde öğrenciler için oturacak yer olmayışına kadar DTCF binası, insana değer vermeyen “ceberut” devletin simgesidir demeye getiriyordu.
Oysa DTCF binası mimarlar, özellikle Ankaralı mimarlar için önemli, değerli bir yapıdır. Her yıl Mimar Sinan Haftası, 17 Nisan günü fakülte bahçesindeki Sinan anıtı önünde yapılan törenle başlar örneğin. Tören, Mimar Sinan kadar, yapıya ve yapının mimarı Bruno Taut’a duyulan saygıyı da yansıtır bir anlamda.
Öte yandan mimarlık açısından DTCF binası; Cumhuriyetin kurucu ideolojisini, o dönemde bilime verilen önemi, modernitenin ülkemizdeki etkilerini simgeleştirmektedir de diyebiliriz. Dolayısıyla eğer öyle bir geçmişle ilgili farklı değerlendirmeleriniz varsa, kuşkusuz görüşlerinizi somutlamak için iyi bir örnektir DTCF binası.
Mimar Bruno Taut üzerine
DTCF’nin mimarı Bruno Taut, geçen yüzyıl modernist mimarlığının uluslararası düzeyde ilk akla gelen ustalarındandır. 1930’larda Almanya’da tasarladığı ve bir kısmı bugün de kullanılan yapılar, mimarlık tarihi kitaplarında anlatılan örnek yapıtlar arasındadır. Nazi Almanyasını terk etmek zorunda kalmış, ömrünün son iki yılını yaşadığı Türkiye’de önemli izler bırakmıştır.
Akademik ortamda üzerinde ciddi çalışmalar yapılmış bir mimardır Bruno Taut. Özellikle hemen aklıma gelenler; İnci Aslanoğlu, Elvan Altan, Esin Boyacıoğlu, Leyla Alpagut’un çalışmalarını verebilirim örnek olarak. Taut, Türkiye’de geçirdiği iki yıllık süre içinde öğretim üyeliği de yapmış ve bir de “Mimarlık Bilgisi” kitabı yazmıştır.
Uzun yıllar mimarlık öğrencilerinin, mimarların yararlanabileceği ilk ve tek Türkçe kitap olan Mimarlık Bilgisi, geçen yıl Aykut Köksal ve Zeynep Kuban’ın katkıları ile yeniden yayınlandı. Taut, o iki yıllık yoğun çalışma süresince günlük tutmayı da sürdürmüştür. 1937-1938 yıllarında tuttuğu notlardan oluşan İstanbul Günlüğü’nün yine geçen yıl Kırmızı Kedi’den Enis Batur’un sunuşu ve Esra Akçan’ın önsözü ile yayınlandığını hatırlatalım.
Zafer Akay’ın yazdıkları…
Kısacası, DTCF binası öyle kolayca “değersizleştirilebilecek” bir yapı değildir. Ali Nesin’in söylediklerine mimarlık çevrelerinden gelen tepkilere örnek olarak Zafer Akay’ın yazısına değineyim. Arkitera’da yayınlanan yazının başlığı “Köyden indim şehire, şaşırdım birden bire” [2].
Başlıktan da anlaşılacağı gibi Şirince’deki Nesin Matematik / Sanat / Felsefe Köyüne gönderme yapan, köylerde pek mimar gerekmediğini, ama kentlerde yapılaşmanın mimar eliyle tasarlandığını anlatan, polemik havasında yazılmış bir karşı eleştiri kısacası. Yani “Sen köyde yaşıyorsun, mimarlıktan pek anlamaman doğal” diyor gibi Akay.
Zafer Akay yazısında DTCF binası ve mimarı Taut hakkında kısa bilgiler veriyor. Bazı mimari ayrıntılara değinerek binanın elbette eleştirilecek yanları bulunduğunu söylüyor. Ali Nesin’i bütünüyle haksız görmüyor, “Ama böyle sığ bir mimar ve mimarlık nefretiyle bir yere varılamaz” diyor.
Zafer Akay’a göre Ali Nesin’in başlattığı tartışmanın önemli bir yanı, mimarlık kültürünü kitlelerle paylaşma konusunda mimarların pek de başarılı olmadığını göstermesidir. Akay, yazısını “Teşekkürler Ali Nesin… Köyüne dön ama biz mimarları unutma” diye bitiriyor.
Ali Nesin’in başlattığı tartışmadan çıkarılacak “dersler” var. Akay’ın vurguladığı gibi tartışmalar, “aydınlarımız” arasında dahi mimarlık kültürü ve yapılı çevreye ilişkin eleştirilerin düzeyini göstermesi açısından yararlı olmuştur.
Umarız bu alanda çalışanlar, söz konusu eksikliği giderme sorumluluğu duyanlar, DTCF üzerinden söylenilenleri, yazılanları bu yönüyle de dikkate almışlardır, alacaklardır.
Şirince’de Tasarım / Mimarlık Yaz Okulu
Ali Nesin’in mimarlıkla ilişkisi DTCF binası tartışmasıyla sınırlı değil. Şirince’deki Nesin Matematik Köyü, matematikle birlikte, sanat ve felsefe alanında düzenlenen yaz okullarına, bu arada tasarım / mimarlık yaz okuluna da ev sahipliği yapıyor.
Konuların alışılmışın dışında bir yaklaşımla ele alındığı bu programlara gençlerin gösterdiği ilgi dikkati çekiyor. Tasarım / Mimarlık Yaz Okulunun amacı şöyle açıklanmış:
“Çevrimiçi koşullardan uzakta, köyün düşük teknoloji ortamında, soyut kavramlar üzerine düşünmek, tartışmak ve bu fikirleri takım halinde uygulamak için bir araya geliyoruz… Farklı disiplinlerden tasarımcı adaylarının beraber yaşama ve çalışma kültürünü edinebileceği köy ortamında; konuşarak çizerek, şekil vererek, hareketle ve sesle dertlerimizi anlatmak, problem çözmek, sorular sormak, cevaplarını bulmak, hikâyemizi anlatmak ve bunların hepsini görünür hale getirmek istiyoruz.” [3]
Böyle bir program mimarlık eğitimi alanındaki akademisyenler için de ilgi çekici olmalı. Yani mimarların yolları, biraz dolaylı da olsa bir kez daha Ali Nesin’le kesişiyor. Bu DTCF ile başlatılan tartışmaları tazelemek için bir fırsat olabilir mi? Belki de Ali Nesin, DTCF konusunda söyledikleri nedeniyle kendisine yöneltilen eleştirilere bu Yaz Okulları ile bir yanıt veriyor denilebilir.
İlgilenenlere kısaca bilgi vereyim. Bu yıl Şirince Tasarım / Mimarlık Atölyesi, Ağustos ayının ilk haftasında yapılıyor. Tasarım, güzel sanatlar, mimarlık bölümlerinin 3- 4. sınıf öğrencilerine ve yüksek lisans öğrencilerine yönelik bir haftalık okula 20 öğrenci alınacak. Yeme, içme, konaklama vb. giderler karşılığı ödenecek bedel, koğuşlarda kalanlar için 2.925 TL, çadırda kalacaklar için 2.225 TL olarak belirlenmiş.
Sevan Nişanyan’ın mimarlığı…
Aslında mimarların Ali Nesin’le yolu, Sevan Nişanyan dolayısıyla da kesişiyor. Hatırlayacağınız gibi Nişanyan’ın “devlet”e karşı giriştiği çatışmalardan bir bölümü mimari koruma uygulamaları üzerinedir. Koruma kapsamına alınarak sit alanı ilan edilmiş Şirince’de izinsiz yaptığı yapılar dolayısıyla takibata uğramış, hapis cezalarına çarptırılmıştır.
Nişanyan ile Ali Nesin’in dostluğu daha eskilere dayanır. Asker arkadaşıdırlar, hatta “orduyu isyana teşvik” suçlamasıyla bir süre birlikte hapis yatmışlardır. [4]
Dostlukları Şirince’de de devam etmiştir. Nesin Matematik Köyünün yapımı sırasında Nişanyan’ın önemli katkıları vardır, hatta kimi yerlerde ondan Matematik Köyünün mimarı diye söz edilmektedir.
Sevanyan, Şirince’deki kaçak yapılar dolayısıyla cezaevindeyken Ali Nesin, Şubat 2016’da kaleme aldığı ve onun suçsuzluğunu savunan bir dilekçe ile yaygın bir kampanya başlatır. İlk imzacıları arasında mimarların da yer aldığı dilekçeye imza verenlerin sayısı 26.500’ü aşar. Dilekçede [5] özetle şöyle denilmektedir:
“Sevan Nişanyan imar yasasına muhalefet, çevre kirliliği yaratmak, mühür bozmak gibi suçlardan hüküm giymiştir. Kaçak ve çirkin inşaattan geçilmeyen ülkemizde bu yasalardan dolayı cezaevinde olan bildiğimiz kadarıyla bir başka mahkûm daha yoktur… Nişanyan, Şirince’de güzellik üstüne güzellik yaratmıştır… Yüzlercesi gibi yok olmaya yüz tutmuş eski bir Rum köyünü yaşatmakla kalmamış, köyü ihya etmiş, dünyaya, ülkemize ve turizme bir değer kazandırmıştır… Başlı başına birer mimari başyapıt olan Matematik Köyü ve Tiyatro Medresesi’yle eğitim ve kültür hayatımıza çok önemli katkıları olmuştur…
“Olağanüstü mimari güzellikler yaratan Sevan Nişanyan, hiçbir estetik kaygı gözetilmeden inşa edilen ucube adalet saraylarında yargılanarak hüküm giymiştir!... Sevan Nişanyan’ın suçu, yaptığını gizli gizli değil, alenen yapmasıdır. Yani cumhurbaşkanından en basit vatandaşa kadar hepimizin yaka silktiği bürokrasi dediğimiz kontrolden çıkmış canavara meydan okumasıdır. Sevan Nişanyan doğrusunu yapmıştır. İkiyüzlülüğe yeltenmemiştir. Rüşvete tenezzül etmemiştir. Korkmamıştır. Kötülüğün üstüne üstüne gitmiştir.”
Dilekçede yer alan taleplerden biri, Sevan Nişanyan’ın Şirince’de yaptığı “mimari eserler”in, Kültür Bakanlığı tarafından korunması gereken kültür varlıkları olarak tescil edilmesidir.
Mimarlar daha duyarlı olmalıydı
Ali Nesin’in kaleme aldığı dilekçede, mimarların, mimarlık üzerine söz söyleyenlerin irdelemeleri gereken önemli görüşler var. En önemlisi “mimarsız mimarlık” konusu. Yani “olağanüstü mimari güzellikler”, “mimari başyapıtlar” tasarlamak için ille de mimarlık eğitimi almaya gerek olmadığı görüşü.
Bir başka görüş, mimarlar eliyle yapılan, adliye sarayı benzeri “ucube” binalarda, “hiçbir estetik kaygı gözetilmemiş” olduğu değerlendirmesi. Bu da iyi bir tartışma konusu olmalı.
Dilekçede önemsenmesi gereken bir başka konu, devlet tarafından tescil edilerek koruma altına alınan yapılı çevrelere yönelik uygulamaların eleştirisi. Sevgili Oktay Ekinci sağ olsaydı ne derdi bilmiyorum, ama koruma konusunda getirilen eleştiriler, mimarlık çevrelerinin yabancısı olduğu bir sorun değil. Belki sorunun bu düzeyde yalın ifadesi farklı tartışmalara neden olabilirdi.
Tartışma konusu olacak değerlendirmeleri, Ali Nesin’in ötesinde ortak dilekçeyi imzalayan binlerce kişi paylaşmış. Bu durum söylenenlerin önemini daha da artırıyor. Kısacası, Ali Nesin’in DTCF binasına yönelik ağır eleştirileri ve Nişanyan için verilen dilekçedeki görüşler, günümüz mimarlığı üzerine söz söyleyeceklere önemli ipuçları veriyor. Aradan beş yıla yakın bir süre geçmesine karşın, akademik çevrelerde ve mimarlıkla ilgili yayınlarda bu ipuçlarının yeterince değerlendirilmediği görülüyor. Acaba birileri yazdı, söyledi de ben mi kaçırdım?
Son olarak Şirince’de Nesin Okulları etkinlikleri kapsamında düzenlenen “Tasarım / Mimarlık Yaz Okulu” programlarının gözden kaçırılmaması gerektiğini bir kez daha belirteyim. Belki böylesi programlar daha yapıcı diyaloglar kurulmasının da yolunu açabilir.
(AŞ/EMK)
[2] https://www.arkitera.com/gorus/koyden-indim-sehire-sasirdim-birdenbire
[3] https://nesinkoyleri.org/events/2022-tasarim-atolyesi
[4] http://www.agos.com.tr/tr/yazi/6641/ali-nesin-37-yillik-arkadasi-nisanyani-anlatti
[5] https://www.change.org/p/sevan-ni%C5%9Fanyan-i%C3%A7in-izan-talep-ediyoruz-ahmet-davutoglu