Ali İsmail Korkmaz'ın 6 yıl önce Gezi direnişinde, aralarında sivil polislerin de bulunduğu bir grup tarafından dövülerek öldürülmesinin ardından, annesi Emel Korkmaz'ın mücadelesinin anlatıldığı "Emel Anne" belgeseli ikinci kez İstanbul’da meraklılarıyla buluştu.
Belgeselin daha önce gerçekleştirilen gösterimine gidemediğim için çok üzülmüştüm. Belki de izlediğimde içimde saklı olan öfkenin ortaya çıkmasından korkmuştum.
Etkinliğin duyurusunu görünce, artık bundan kaçamayacağımı anladım. Öfkemiz artabilir, gözyaşı dökebiliriz ama Ali İsmail’in dövülerek öldürüldüğü gerçeğinden kaçamayız.
İşte bu acı gerçeğin yansıması olan belgesel; 6 yıl önce Gezi direnişi sırasında Eskişehir’de dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın annesinin, Emel Korkmaz'ın, Emel Anne’nin hikayesi…
“Çocukları öldürülen annelere”
Emel Korkmaz’ın görüntüsüyle başlayan belgesel, “Çocukları öldürülen annelere” adanmış.
Önce arşiv görüntüleriyle 6 yıl öncesine gidiyoruz ve Gezi direnişini, yaşananları, hayatını kaybedenleri bir kez daha görüyor ve daha sonra Korkmaz ailesinin adalet arayışının nasıl başladığını anne Emel Korkmaz, baba Şahap Korkmaz ve abi Gürkan Korkmaz'dan dinliyoruz.
Yer yer acı dolu sahneler... Kimimiz ağlıyor, kimimiz dişlerini sıkıyor.
Emel Korkmaz'ın cümlesini tamamlayamadığı, yutkunduğu ve 'Benim oğlum keşke kurşunla ölseydi, en azından kurşun değdi, öldü derdik. Ama dövülerek öldürülmesi çok acı çok' dediği her yerde bizler de yutkunuyoruz.
Belgeselde, Emel Anne’nin mücadelesi, Ali İsmail’in düşlerini gerçekleştirmek için kurulan ALİKEV ve onun gönüllülerinin maraton koşusu, Emel Anne’nin sevdikleri, yakınlarından söyleşiler yer alıyor.
"Emel Anne varsa, umut vardır"
Ve 53 dakika süren belgeselde Melike Demirağ'ın, Sevinç Erbulak'ın, Ferda Sayın'ın, Utku Kalı'nın yanı sıra ALİKEV gönüllülerinin ortak bir söylemi var: "Emel Anne varsa, umut vardır. Umut, onun gözlerindedir."
Belgeseldeki bu anlatımların yanı sıra, Emel Korkmaz'ın günlük hayatını, yerinde duramayışını, sürekli bir iş ve hareket halinde oluşu gözümüze çarpıyor. Geniş bir bahçeleri var ve sürekli ağaçlarını suluyor, domates ve patlıcanları topluyor, zeytin topluyor, biber salçası yapıyor, torunlarıyla oynuyor. İzlerken bile aslında "Hiç yorulmuyor mu?" diye düşünüyorsunuz.
Ama o yorulmuyor. Kendisi sürekli üretken, sürekli mücadeleci, insanlara karşı sıcak ve samimi.
Emel Anne'nin dimdik ayakta duruşu, güler yüzü, mücadelesi, güçlülüğü size de yansıyor ve aslında daha önce bahsettiğim içimdeki öfkeyi az da olsa dindiriyor. Kendisi de zaten, "Ben kendimi eve kapatıp sürekli acımı yaşayabilirdim. Ama yapmadım, Ali'nin düşlerini gerçekleştirmem gerekiyordu. Ben oğlumun acısıyla birlikte gururunu da yaşadım” diyor.
Belgesel bittiğinde zihninizde hep şu sözler yankılanıyor:
“Emel Anne yara izini yaşam izine döndüren bir kadın.”
“Emel Anne insanları birleştiren bir güç.”
“Emel Anne çok güçlü bir kadın.”
“Büyücü gibi bir şey, sevgi büyüsü, birleştirme büyüsü yapıyor gibi."
Kızıl: Emel Anne'yi tanıyınca belgesel çekmeye karar verdim
Altyazı Sinema Derneği'nin ev sahipliğinde 12 Ocak günü gerçekleşen gösterime yönetmen Kazım Kızıl da katıldı.
Kızıl ile gösterim sonrası gerçekleştirilen söyleşide, ilk sorulan soru, onu belgesele iten şeyin ne olduğuydu. Kazım Kızıl şöyle ifade ediyor;
“ALİKEV gönüllülerinden Utku Kalı, beni İstanbul Maratonu için aradı. Emel annenin maraton koşusunu çekmemi istediler. Belgesel çekme fikrine dair bir istek değildi bu. Ben de 'tabi çekerim' dedim ve önce bunu bir hikayeye çevirmek istedim; Emel Anne'yi Hatay’dan başlayarak, İstanbul Maratonu’na katılımını, koşuyu çekecektim, bu kadardı.
“Daha sonra bu hikayeyi çekme sürecinde onun tavırlarına tanık olunca, kendisini yakından tanıyınca belgeselini çekmeye karar verdim. Asıl odağım koşu olmasın, Emel Anne olsun istedim. Onu tanımak beni belgesel çekmeye itti.
“Tanık olduğum bir şeyi, diğer insanlara da göstermek ve anlatmak istedim. Çünkü Emel Anne'nin yaptıkları çok kıymetli. ALİKEV’de birçok insanın hayatına dokunuyor.”
Kızıl, Emel Korkmaz’ın kamusal alanın içinde üretmeye devam ettiğini, insanların hayatında değişime yol açtığını, dönüştürdüğünü, etrafına sevgi aşılayan biri olduğunu söylüyor ve bunu çok etkileyici buluyor.
"Gerçek bazen dile geldiğinde daha trajik olabiliyor"
Kazım Kızıl belgeselin çekim sürecini ve belgesel çekiminde yaşadığı zorlukları da şöyle anlatıyor:
“Çekimler spontane gelişti. Kameramı aldım ve Hatay’a Emel Anne'yi ziyaret etmeye gittim. Kendisi çok aktif, sürekli koşturuyor, bir şeyler yapıyor. 'Bunu da çekeyim, şunu da çekeyim' derken çekim süreci bir buçuk yıl aldı. Baştan oturup plan yaptığım bir şey değildi ve Emel Anne'nin şu kısmına odaklanalım diye ilerlemedi çekimler.”
“Çok ağır bir konuydu. Ancak bir belgeselci olduğum için acı da olsa soruları sormak zorundaydım. Zaten şöyle düşündüm, 'benim soracağım hangi soru onun acısını daha fazla arttırabilir ki?' Onun acısı yeterince büyük. Acıyı bizzat yaşayan kişilerle uzun röportajlar yapmaya çalışmak çok zorluydu. Sessiz bir yerde kayıt yapalım dedik. Ali İsmail’in odasında çekim yapabildik. Emel Anne'yle o odada röportaj yapmak kolay olmadı.
“Gerçeği olduğu gibi aktarmak istiyorsunuz ama gerçek bazen dile geldiğinde daha trajik olabiliyor. Bazen de bir anda gülüyoruz, bir anda başka trajik bir olay oluyor. Aynı şey Emel Anne ile sohbet ederken de geçerli. Gerçek, her şeyin iç içe geçmiş hali. Belgesel trajik bir olayla başlıyor, o trajedi belgesel boyunca hakim kalıyor. Ama sadece trajik bir belgeselden ziyade her yönüyle duyguların iç içe geçtiği bir tanıklık ortaya çıkıyor.”
Emel Korkmaz’ın; binlerce insanın ona hitap ettiği gibi Emel Anne’nin Ali’yi kaybedişinden sonra yaşadıklarının, umut ve ilham verici hikayesini anlatan bu belgeseli, herkesin izlemesi dileğiyle..
Belgeselin künyesi:Yönetmen: Kazım Kızıl |
(SO/AÖ)