Ahalisi Alevi olan köylere cami yaptırmak, Alevi çocukların imam hatip okullarına gitmesini sağlamak nasıl bir zihniyettir? Dersim çevresinde örnekleri görülen geleneksel Kürt mezar taşlarının Orta Asya Türklerine atfedilmesi, hatta gerektiğinde mezar taşlarının yerlerinden sökülerek götürülmesi veya harap edilmesi yapılacak şey midir?
Yönetmenliğini Özgür Fındık'ın yaptığı Olağan Haller - 12 Eylül Dersim İnanç Asimilasyonu adlı yapım bu ve buna benzer sorulara yanıt bulabiliyor mu bilemiyorum fakat bölgede kendine özgü inançları ile yaşayanlara uygulanan sistemli bir asimilasyon politikasının icraatlarını ifşa ettiği kesin.
50.Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin belgesel bölümünde yarışan çarpıcı eser, 1980 askeri darbesine eklemlenen sürgün ve kimliksizleştirme, tek tipleştirme hikayeleri aracılığıyla geçmişle hesaplaşmamızı sağladığı gibi günümüzde çeşitli yansımaları yaşanmaya devam edilen devlet politikalarını ortaya çıkarıyor.
Din baskısı
12 Eylül 1980 askeri darbesi bütün Türkiye’de acılı hikâyelerin kaynağı olmuştu. Türkiye’nin doğusunda, Munzur Dağları’nın 360 derece etrafını sardığı küçük bir yerleşim yeri olan Dersim, 12 Eylül mimarlarının hedefi haline gelmişti. Zira darbecilere göre dört dağ arasındaki bu küçük şehir, adeta terörist yetiştirme işlevi görmekte idi.
Sosyalist sınıf teorisine uzak durmayan, Alevi/Kızılbaş inançları nedeni ile Türkiye geneline uymayan farklı kültürel davranışa sahip bölge insanı, bir şekilde kendine yabancılaştırılmalıydı. Bu amaçla muhalif karaktere sahip kişiler işkenceden geçirilmiş, devlet görevlilerine yakın durmayan iş adamlarına ambargo uygulanmıştı. Namazı bilmeyen Alevi/Kızılbaş köylerine camiler yapılmış, Alevi aileler kandırılmış, çocukları kendilerinden koparılıp kuran kurslarına, imam hatip okullarına gönderilmişti.
Olağan Haller - Dersim İnanç Asimilasyonu isimli belgesel 12 Eylül 1980 askeri darbesi sürecinde Dersim’de olan biteni ve 1982–86 yılları arasında Dersim’e özel yetkilerle Vali olarak atanan Kenan Güven’in inanç üzerinde sistemli asimilasyon uygulamalarını, tarihsel dokümanlar eşliğinde, bir ibret sertifikası olarak, tarihe bir dip not daha düşüyor.
Hrant Dink cinayeti işlendiğinde İstanbul Emniyet Müdürü olan ve görevine bir süre Osmaniye Valisi olarak devam eden Celalettin Cerrah da eserde icraatlarından bahsedilen bir kişilik.
Çok sayıda mağdurun görüşlerine, bilgisine başvurularak çekilen belgeselde, Dersim’de görev yapan devlet memurları ve dönemin rütbeli askerleri ile görüşmeler de yer alıyor. Böylece inanç asimilasyonu konusu başka bir açıdan da aktarılıyor.
Yönetmenin görüşü
"Dersim, dağlar arasında küçük bir yerleşim olmasına rağmen eskiçağ tarihinden bu yana farklı kültürlerin bir arada yaşadığı çok dilli özelliğini günümüze taşıyabilmiştir. Bu kültürel özelliği ve direnişçi yapısı ile de Osmanlı’dan Cumhuriyet’e tüm zamanların yönetimlerinin hedefi, iktidarların “sorunlu” gördüğü bir yer olmuştur. Bu “sorun” da bazen şiddetle, bazen şiddetsiz, ama asimilasyonu merkeze alan yöntemlerle çözülmeye çalışılmıştır.
Acımasız bir vahşetin yaşandığı 1937–38 yıllarında Dersim’de binlerce insan öldürülmüş, binlercesi sürgün edilmiş, sayısı belirsiz aileler birbirlerinden koparılmıştı.
Dersimli yarasını sarıp yaşamını güçlendirmeye çalışırken, kuşaktan kuşağa sözle aktarılan inançlarından vazgeçmemiş, tersine güç almıştı. Ancak bu tavır, tek tip insan yaratmak isteyen 12 Eylül iktidarının hoşuna gitmemişti.
Böylece Dersim’e tarih boyunca yapılan seferlere bir yenisi daha eklenmişti. Bölgenin Alevi/Kızılbaş inancını hedefleyen bu yeni seferle Dersim’in köylerine onlarca cami yapılmış, çocuklar Alevi inancının dışına çekilerek hızla “Sünnileştirilmek” istenmişti.
Tek tip insan yaratmak isteyenlerin hedefinde olan Dersimlilerin yaşadıkları o yılları belgesel film aracılığı ile hatırlamaya ihtiyacımız var. Kimliksizleştirme politikalarını ve sonuçlarını açığa çıkarmak en önemli çabamız.
Dersim doğumlu biri olarak çocukluğumdan bu yana hep işkence, zulüm, direniş, katliam, sürgün ve asimilasyon hikâyelerini dinleyerek büyüdüm. Nereye adımımı atıysam bir mağduriyetle karşılaştım. Doğduğum topraklara sorumluluğum ve yaşananların görünür olması arzusuyla ortaya çıkan bu belgesel film, umuyorum, aynı acıların bir daha yaşanmaması için vesile olur."
Altın Portakal'da yarışma sürüyor
8 Ekim Salı günü, Antalya AKM Perge salonunda sürmekte olan belgesel yarışması filmlerinin gösteriminde perdeye yansıyan yapımlardan ilki 1. Dünya Savaşı sırasında esir düşen Osmanlı askerlerinin acıklı hikayelerini işliyordu. Yalnız Sibirya'da değil, Rusya'nın en doğusundaki Vladivostok'ta, bir zamanların Burma'sı bugünün Mynamar'ında, Hindistan'da, İskenderiye, Malta ve Korsika'da tutulan esirlerin durumu seyredenleri duygulandırdı. Osmanlıyla karşı saflarda olduğundan İngiltere'nin, o zamanki dominyonu Kanada dahil olmak üzere kendi topraklarında yaşayan Osmanlı tabasından kişileri esir kamplarında tutması da savaşın absürtlüğünü bir kez daha teyit ediyordu.
Cem Fakir'in yönettiği Esaret Günlüğü, esaret şartlarının zorlukları sebebiyle ağır hastalıklardan muzdarip olanlar ve ölenler bir yana, yıllarca memleketlerine kavuşamayan esirlerin yurda binbir cefayla döndükleri zaman da devletin ilgisizliğiyle karşılaşmalarının altını çizmeyi ihmal etmiyor. Her ne kadar büyük bir bütçeyle geniş kitleler için çekildiği belli olsa da, yapım objektif çizgisini korumaya çalışırken antimilitarist zihniyete de göz kırpıyor.
Nezahat Gündoğan'ın yönettiği Hay Vay Zaman adlı belgeselde 1938 Dersim olayları sırasında ailesi katledildikten sonra katliama bilfiil katılan rütbeli bir asker tarafından evlat edinilen bir kızın izi sürülüyor.
Caner Canerik'in Ot (Was) isimli yapımı ise eşleri öldükten sonra beraber yaşamaya devam eden iki kumanın hayatına kamerasını samimiyetle yöneltiyor. 90'lı yıllarda Dersim civarındaki köy boşaltmalarının kurbanı olan Bese ve Fatma zor şartlara göğüs gerseler de uyumlu bir şekilde yaşayıp giderken biz seyirciler, özellikle inekleri, köpekleri ve kedileriyle kurdukları dünyaya hipnotik bir bakış atıyoruz...
Özgür Fındık kimdir?
1976 yılında Dersim’in Pertek ilçesinde dünyaya geldi. İlk ve orta öğretimini Pertek ilçesinde tamamladı. Daha sonra ailesinin göçmen olarak bulunduğu Almanya Hannover’da bir süre yaşadıktan sonra yeniden Türkiye’ye dönerek İstanbul’a yerleşti. Özel eğitim merkezi olan İstanbul Akademi’de İletişim dersleri almaya başladı. İletişim okurken aynı zamanda TV haberciliği, programcılık ve küçük çaplı sinema çalışmalarına katıldı. Öğreniminin son döneminde, bağımsız bir faaliyet olarak belgesel sinema çalışmalarına başladı. Özgür Fındık’ın Kara Vagon isimli yayınlamış kitabı bulunmaktadır.
Fındık, 2004’te kadınların erkek egemen toplum yapısı içerisinde yaşadığı zorlukları konu edinen ve özellikle töre baskısı altında katlanmak zorunda kaldıkları şiddeti gözler önüne seren “İklimsiz Kadınlar” adlı belgeseli çekti. Ardından Türkiye hapishanelerindeki tecrit uygulamaları ve 2000 yılının 19 Aralık tarihinde de trajik bir operasyonla sonuçlanan mahkum direnişini konu alan “Şafağın Göz Yangını” adlı belgeseli ve 15-16 Haziran, SEKA ve TÜPRAŞ direnişlerini konu alan “Üç Öykü, Üç Direniş” adlı belgesel filmlerini çekti.
Su TV’de program yönetmenliği yaptı, ardından 1938 Dersim Katliamını anlattığı “Qelema Sure -Kırmızı Kalem” isimlibelgeselini 2010’da üretti. Üç yıllık bir emeğin ürünü olan “Qelema Sure -Kırmızı Kalem”, 1990’lı yıllarda yaşanan köy boşaltmalar ve katliamlarla 1937-38 de Dersim’de yaşananlar arasında bağ kurmaktadır.
2012 yapımı “Kara Vagon (Dersim Sürgünleri)” Dersim’de 1937–38 yıllarında insanların kırıma uğramalarının hemen ardından kalan kişilerin sürgün edilmelerini konu alıyor. Yönetmen bu filmde mağdurların, asker ve polis olarak operasyona katılanların gözünden dönemi aktarıyor. Özgür Fındık, halen çeşitli belgesel sinema ve film projeleri üzerindeki çalışmalarını sürdürüyor.
Yönetmenin Filmografisi
“Kara Vagon”: Yapımcı/Yönetmen…2012
“Kırmızı Kalem”: Yapımcı/Yönetmen... 2010
“3 Öykü, 3 Direniş”: Yapımcı/Yönetmen... 2008
“Şafağın Göz Yangını”: Yapımcı/Yönetmen... 2005
“İklimsiz Kadınlar”: Yapımcı/Yönetmen... 2004 (MT/EKN)