Boyoz seversiniz, bir de gevrek, yaz gecelerinde hemen hemen bütün evlerin vazgeçilmezi balkonlarda çiğdem çıtlarsınız, Kemeraltı'na inmeyi, şimdilerin zincir tatlıcısı Özsüt'ün, üç masalı ilk dükkanında kazandibi yemeyi seversiniz, vapurla Karşıyaka'ya gitmeyi, Ağustosu iple çekip fuarda dolanmayı, artık eski havası kalmayan "ülke standlarının" arasında kaybolmayı seversiniz...
Bir de Sezen Aksu seversiniz... Köfte dudaklı, minicik dev kadını seversiniz, İzmirli olduğunuz için kendinizi ona daha yakın, onu kendinize daha sıcak sayarsınız.
Teyzem Hacer'le
İzmirli olmayanların onu sevmesini hem kıskanırsınız, hem de kendinizce hemşehrilik üzerinden gurur duyarsınız, Sezen İzmirlidir çünkü, toprağınızdır...
Sezen Aksu'yla ilk tanışmam 1985'lere dayanıyor. Tanışmam dedimse, kendisiyle bir kez olsun birebir görüşmüşlüğüm yok, onu dinlemeyi hep tanımak addettim.
Küçük teyzem Hacer o zamanlar 20'lerindeydi ve 80'lerin o kötü müzik furyasından Sezen Aksu sayesinde uzaklaşıyordu, beni de kendine dahil etti, ben de daha 7-8 yaşındayken onun şarkılarını sokaklarda söyler oldum.
Sonra şu günlere kadar tüm zamanların en iyi Sezen Aksu albümü addettiğim Sezen Aksu 88 geldi. Her şarkısını ezberlediğim, ilk aşklarımın tanığı, üzerindeki kağıdı paramparça olmuş bir kasetti.
Dokunulmazdır Sezen!
1990'ların ilk yarısına kadar hep o albümü dinledik, bir kuşak genç kızlarını en iyi anlatan, bir kuşağın aşklarını en iyi dile getirendi o, Değer mi Hiç'ten, Kavaklar'a kadar her bir şey vardı içinde... Dahil olduğum kuşak o albümde hangi şarkıdan sonra hangisinin geldiğini hala ezbere bilir, ezbere söyler.
Şimdilerde 30'larına yaklaşan kadınlar için mühimdir yani, dokulunmazdır Sezen Aksu. Bizi büyüten sözleri yazan, şarkıları besteleyendir, ondandır hala onu anlamayan erkeklerin "bu kadının sesi yok" demelerine bağıra, çağıra karşı çıkmamız... Aslen doğrudur, sesi muhteşem değildir ama en muhteşem sayılanlardan daha gerçek, daha içtendir...
Bütün bunları neden mi yazıyorum? Zira birkaç haftadır durmaksızın Bahane dinliyorum. Sezen Aksu'nun yeni albümünü.
O da çocukmuş aslında
Büyüdüğünü, bizi de büyüttüğünü kanıtlayan bence en kıymetli albümlerinden birini, belki de hadi daha iddialı olayım, en kıymetlisini...
Dedim ya, ben Sezen'le tanıştığımda (dedim ya, tanışmıyorum ama tanış sayıyorum kendimi, ondan binlercesi gibi Sezen diyorum) çocuktum, çocukluk aşklarımı, sevinçlerimi, kavgalarımı, hırslarımı paylaştı benimle.
Şimdi bakınca anlıyorum, aslında o da çocukmuş o zamanlar. "Değer canım" demiş, değmeyeceğini, birkaç yıl sonra hiç önemi kalmayacağını bile bile. "Bu gece git yarın, istersen yine gel, hatta unut sen dün gece neredeydin, kimle seviştin" demiş, şimdi olsa asla kabul edemeyeceklerini olur sanmış, olmamış...
Adeta itirafname
Biz de öyle değil miydik? Olmayacağını bildiğimiz aşklara, olmayacağını bildiğimiz dostluklara inanmadık mı? Ve şimdi o günlere baktığımızda kendimizden birkaç parçayı eksik görmüyor muyuz?
Nitekim, Bahane Sezen'in bütün hatalarını kabul ettiğine dair bir itirafname olmuş aslen. Bir öykü gibi dinlediğinizde albümü, hatalarını, pişmanlıklarını ve ancak 50'sindeyken vermeye başladığı doğru kararları görüp, kendi adınıza da, Sezen adına da seviniyorsunuz.
Herkesin Sezen'iyle aynı anda büyüdüğünüzü, "yaş"landığınızı görmek iyi geliyor insana...
Ne konuşsun gazetecilerle
Diplerine baktığınızda sözlerinin kırılan, paramparça dökülen arkadaşlıkların sadece basit birer mahalle arkadaşlığı olmadığını, zaman zaman aşk, zaman zaman mücadele arkadaşlığı olduğunu görüyorsunuz, belki de görmek istiyorsunuz...
Sonra gerçekten seviniyorsunuz, aranızda bir kuşak olsa da aynı şeyleri yaşadığınız, birlikte büyüdüğünüz için koca Sezen'le...
Sezen Aksu sahnede 30. yılına girdi. Her yerde malum Sezen Aksu haberleri var, Sezen olmaksızın... Zira artık gazetecilerle konuşmak, görüşmek istemiyor, zira gereksiz buluyor, zira anlatacağı her şeyi şarkılarıyla anlatıyor.
"Çok hasta, yüzü gözü mahvolmuş" laflarına her hafta Uğur Yücel'in Alacakaranlık'ında arzı endam ederek cevap veriyor, belli ki olanlarla da çok eğleniyor. (ÇM)