Muhabbet bağında bir gül açıldı
Bir derdim var bin dermana değişmem
Yüküm lal-ü gevher mercan saçarım
Bir derdim var bin dermana değişmem
Belki de dinlenince sıradan gibi gözüken türküdeki bu derin sözlerin etkisiyle tek başına oturmuş adam kim bilir hangi maziye dalmış rakısını yudumluyor. Malum, meyhaneye tek başına oturan adamın başı daha kalabalıktır.
Diyarbakır Dağkapı’daki eski bilinen adıyla Pavyonlar Sokağı’ndan insanın içine doğru yol alan bir mekan. 80’li yıllardan itibaren varlığını sürdüren, o dönem salaş ve sadece erkeklerin gittiği bir meyhane olarak hatırlanır Benûsen Meyhanesi. Birkaç kez İstanbul’dan gelen konuklar olarak bizi ağırladığı olmuştu ama koşullar çok elverişli olmadığından gidemedik bir daha. Ardından hem el hem de ruh değiştirdi. Krem rengi, etamin işlemeli nostaljik perdeler takılan, logosu değişen meyhanenin ismini görmeseniz ilk etapta ev yemekleri yapan şirin bir lokanta sanırsınız, ama değil!
O şahane ismindeki “û” bağlacı, önce ezberinizi bozar, sonra anlarsınız şehirde konuşulan iki dili, yani Kürtçe ve Türkçeyi nasıl da güzel birbirine kırdırdığını.
İçeri girdiğinizde duvara nakşedilen Ciwan Haco, Kazancı Bedih, tüm güzelliğiyle Ayşeşan, Neşet Ertaş ve baş köşede bir dönem tüm Diyarbakırlıları Cınocu ve Yılocu olarak ikiye bölen Çirkin Kral Yılmaz Güney sizi karşılar. Eskilerden devredilen tek eleman meyhanenin emektarı Ramazan abê. 19 yıldır orada, 19 yıldır garson ve 19 yıldır cep telefonunu kemerine takıyor, arka cebinde hâlâ ve ısrarla tarak taşıyan bir güzel adam. İyi bir poker oyuncusu gibi yüz ifadesinden hiçbir duygusunu belli etmeyen Ramazan abê, size oturacağınız masayı gösterir. Kiminle ne konuşmayacağını çok iyi bildiği gibi kiminle konuşmayacağını da iyi bilir. Acemi bir ustalıkla işini yapar, serinkanlılıkla.
Meyhanede açık olan TV’de TRT Müzik kanalında Mustafa Keser’in elinde mendiliyle çeşitli hareketler yaparak şarkı söylediği gözükür ama sesi kısıktır. Bu durum meyhanenin resmi görüşüdür bir bakıma. Görüntüsü mevcut olsa da Benûsen kendi sesiyle, kendi şarkılarıyla, kendi bildiğini okur. İlerleyen saatlere ve gelen kişilere göre değişen nağmeleri vardır.
Duvarlarında meyhaneye vaktiyle gelenlerin çektirdiği eski fotoğrafların –ki Orhan Pamuk’tan Migirdiç Margosyan’a, İlhan Berk’ten Haydar Ergülen’e, Şeyhmus Diken’den Hicri İzgören’e ve Arjen Arî’ye birçok kalem erbabının fotoğrafı vardır, bunların yanı sıra hep aynı anda kalan çeşitli saatleri mevcuttur bir de. Zaman durmuştur Benûsen’de. Sonra aynalar… Varlığını unutmamanın, kendini görebilmenin, içine bakmanın simgesidir adeta.
Önceleri kadınların temkinli yaklaştığı ama sonradan kadın kadına gelinip rahatlıkla zaman geçirilebilen bir mekâna dönüştü Benûsen. Diyarbakır’a yolu düşen herkesin uğradığı bir buluşma alanı olan Benûsen Meyhanesi sadece içki içilen bir mekândan ziyade psikolojik ve toplumsal ruh hallerinin çözüldüğü bir psikiyatri merkezi haline geldi. Çilingir masasının çözülme yeri olduğu anlamına gelen tanımı burada can bulur.
Yalnızca hüzünlü anların değil, akrabaların eğleniyor gibi yaptığı yüksek volümlü düğün törenlerinin ardından gelin damat adaylarının dünya evine girmeden önce geldikleri yerdir Benûsen. Kalabalık masaların yanı sıra tek başına gelip efendice içkisini yudumlayan “başı kalabalık” adamların da yeridir aynı zamanda ve bu adamlar için “Akşam erken iner meyhanaya” Kendine geldikten sonra meyhaneye gelenlerin yeridir Benûsen.
İçtikten sonra her türlü ‘dava’ konuşulur Amed’de. Yâr da siyaset de davadır onlar için. Aşka düşenlerin, “davasına” açılamayanların, yârdan ayrı düşenlerin yeridir. “Abê bir kadın vardı diye başlayarak ilk yudumu alan adama sabahlar olmaz artık.” “Kalbimden ismin geçti, kimseler duymadı”, “Kuş dili bilmez idim, o yâr beni bülbül eyledi”, “İnsan istiyor sevdiğini ciğerine koysun”, “Şarkı kötü, okuyan kötü ama akıldaki güzel”, “Olsan cennetin sıratı, geçmem seni bundan sonra”
Ve dar alanda kısa evliliklerin yapıldığı coğrafyadaki insanların geldiği yerdir. “Yabancın değilem, pismamê te me (amcanın oğluyum) “Benim akıllı telefonum yok, beni de amcamın kızı sevdi”. Ve evliliklerinden mutsuz olanların da mekanıdır. “Dedim: Evlilik nasıl gidiyor? Dedi: İyidir, xoştur ama hiç bitmiyor”. “Dedim: Abê sen niye evlenmedin? Dedi: Teslim ol çağrılarına ateşle karşılık verdim”
Sancılı ilişkiler yaşayanların yeridir, ne kopabilir sevgiliden ne de kalabilir. “Dedim: Siz sevgili oldunuz? Dedi: Yok, biz birbirimize belamızı sürmüşüz”,
Ve dile getirilemeyen kalp ağrılarının imdadına şarkı sözleri yetişir. “Deli gönül feryad etme boşuna. Hâl bilmez kişiye yar olamazsın”
Aşka tövbe edenler de buradadır: “Dedim: Sevgilin var mı? Dedi: Ben saatten başka bir şey takamıyorum koluma”, “En son kirpiğini saydığım birine Benûsen’de kaldırdım kadehimi. Ne içtim başka mekanda ne de unuttum saydığımı.” “Abê diyor: Benim aşk yaram hep 20 yaşındadır”
Tuvalete gitme bahanesiyle masanın hesabını ödeyenlerin ve içki adabından yola çıkarak hayata dair çözümlemelerin yapıldığı platformdur aynı zamanda: “Abê bozuk parasını bile cüzdanına koyan insandan her şey beklenir”, “Amed sarraflar şehridir: Hileyi tanır, dezgeye gelmez”, “Sen git, senin kurnazın gelsin”.
50’li yaşlarda eski müdavim şehir çocuklarını da ağırlar Benûsen. Masadan biri tuvalet için kalktığında diğerleri hafiften doğrulur. Tuvaletten dönen kişiye “Merhaba” denilir. Bu hareket “masadaki eksikliğinin farkındayız ve yeniden aramıza döndüğün için mutluyuz” anlamını taşır.
Esaslı şehir çocuklarının muhabbetinde belirli kriterler vardır; olaylar tarih, kişi soy isimleri ile belirtilir: “Sene 84, ben, Zeki Erdem, Yusuf Kara”
Her türlü psikolojik sorunun tartışıldığı ve psikologlara taş çıkartan analizlerin yapıldığı mekândır. Rakı bağımlılığında koşullu uyaranlar üçlüsü bulunmuştur çoktan:
Neşed Ertaş,
Sümeyra Çakır,
Şivan Perwer...
“Adamlar rakı yapmış, siz hâlâ psikiyatri diyorsunuz,” diyene de rastlarsınız, “Duygu durumumuz yoktur,” diyene de ve sonra rakısına gömülen bir ses: “Şifre doğru, hayat yanlış”
Her şeyin geçici olduğu anlaşılmıştır: “Buna dünya derler hepsi geçer. Hangi günü gördün akşam olmamış”, “İnsan ya ömrünü tercih eder ya da öyküsünü. Öyküsü olmayan adamın telaşı da yoktur” “İnsanın en tehlikeli olduğu an kendine günahının geldiği andır”, “İnsan ne yaşamışsa odur”
Kürtlerin ezeli muhabbetleri döner masada: “En güzel yeri askeriye almış”, “Doğduğumuzdan beri deplasman hayatı yaşıyoruz”, ve “Kürdün nokta ile problemi: paşaport, iskence”, “Zırar zarardan daha zırardır”, “Abê uçağın 100 lirası fazla olsun fark etmez. Hem ben o farkı yolda yiyiyem. Yaw rehettir işte ha 2 saatte ordasan”, ”Abê İstanbul’a gittin mi paran olacak, öbür türlüsü zulümdür”, “Ulan felek qahpe misin değil misin bilmem ama benden yana değilsin” Amed’in huzura ermesi için Güneş’le müzakere masasına oturmak gerek. Sıcaklar öldürdi bizi”
Bir de nezleli sesin güzelliğiyle konuşan Efendi Amca’dan dökülen nüktedan kelimeler: “Kuyuma yakıştıramadığım taşlarım var ve Diyarbakır bir gün iyileşecek.” “Ben kendi nazarımda böyle görüyorum dedi Efendi Amca: Bu dünya kör bir pencere” “Ben şöyle içerim, böyle içerim diyen Tabiat Apo’ya bize şehriye kesme dedi Efendi Amca” “Mutlu evliklerin bütün sırrı budur dedi Efendi Amca: Anlamış gibi yap” “Efendi Amca eski yazıyı, bir de yeni rakıyı iyi bilirdi”
Ve elbette Efraim’i unutmak olmaz. Diyarbakır literatüründe blöf anlamına gelen “prêze” yapanlara ayar verilir. Efraim’in deyimiyle “Sen ‘dayê dinya xayinê’ kuşağı çocuğisan. Nedir bu fuck the system prêzeleri”
“Efraim diyor: Önce engelledim görmemek için. Şimdi kendimi engelleyemiyorum bakmamak için” “Efraim geldi: Cahille sohbeti kesmiş. Herkese selamı var”, “Efraim diyor: Ben Atilla İlhan değilim, sen bana mecbursun”
“Kızlara göğe bakalım diye diye ayağının girmediği çukur kalmadı”, “Efraim diyor: Bende gizli kalp var. Aynı anda birden çok sevebiliyorum”
Ve Kürtlerin gündelik yaşamına ilişkin ironik tespitler: “Kürtler ayakkabı aldığında ayna karşısına geçip iki halay figürü yapıyor ona göre tamamdır diyor”, “Bu daha benim yavaşımdır, beni çepikte gör”, “Sevdiğinin belirtisidir: Hele git o elbiseyi giy, gel bi bakayım sahan”, “Anaların olduğu yerde zula olmaz”, “Anamın derdi: Perdeler sararıyor perdeler. Anamın isteği: Hele kalk o perdeleri as”
Amed’de en çok kullanılan kelime ‘edemiyem’dir. Edemiyem’in Türkçe’de karşılığı “üşenme, takati olmama” olduğu söylense de aslında tam karşılığı yoktur. Edememek bir Amedli halidir. “Ben seni görmeden edemiyem ki”
Ankara’da yaşanan gündelik siyasetin ilk sirayet ettiği yerdir Diyarbakır. Tatlı tezgahı olan esnaftan, ayakkabı boyayan çocuğa, üniversite öğrencisinden ev kadınına her kesimin politize olduğu bir kenttir burası. Dolayısıyla bu politik ortam meyhanede de devam eder. Rakının verdiği yetkiye dayanarak, “Bir de içip öyle karar verelim” denilir. “Dünyayı kafası güzeller kurtaracak. İlk kadehi kaldırınca başlayacak her şey”.
“Ankara’nın kravatını sıktığı kadar, Amed’in gömlek düğmeleri açılacaktır” “Coğrafya mecburiyettir de: Her Kürdün rehberinde bir avukat numarası vardır.” “Kürd ölür, sen zulmedeni hatırla..”, “Kürtlerin temennisidir: Umarım bir gün bireysel sorunlarımıza içeriz”, “Kafamızı hep bir numara fazla güzel ettik. Seneye de yaşayalım diye”.
“En çok çağrışımlarda ayrışıyoruz: Bodrum sizin için tatil beldesi, bize vahşettir”, “Dedim: sen bayağı politiksin. Dedi: Yok abê bizde genetiktir”, “Size bölge olan bize ülkedir”, “Komşusu tokken aç yatan bizdendir”, “Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olur” Özcesi Benûsen bir Diyarbakır hâlidir..
Kafası ayıkken, Akın’dan Cem Adrian’ı çalmasını isteyen kravatlı adamların gecenin sonunda gömlek düğmelerini açmış, “Agir ketîye dilêmin” şarkısını söyledikleri yerdir. “Dedi: Abê sen bu şarkılarla bizi öldürdün. Dedim: Sen buraya neye geldin ki?”. Işıklarının ilerleyen saatlere göre kısıldığı mekânda bir süre sonra müdavimler kendi şarkılarını söylemeye başlar. “Kendim ettim, kendim buldum, gül gibi sarardım soldum eyvah”. Kafalar istediği kadar xoş olsun, şarkı söyleyenlere saygıda kusur edilmez. Şarkı bittiğinde alkışlar da efendicedir.
Ezcümle demektense meyhanede olduğu gibi yazıyı da şu şarkıyla kapatalım. Seid El Kurdi’den “Kassem Miro” ,tüm Benûsen sevdalılarına gelsin. (BD/HK)
Not: Tırnak içindeki cümleler, benusen meyhanesi twitter hesabından alıntılanmıştır.
Fotoğraf: Sertaç Kayar