“Kaderime tuttum bu şarkıyı
Seni hatırlayarak…”
Çetin Tezcan'ınşiir çalışmaları * |
Rumeli Türküsünde kalmış Bir Arnavut Elbasan Oturmuş tütün sarar *** Hareket memurları Ki hüznün bekçileridir. *** Çantanın içi çarşı Dışı yangın *** İki-yüz yaşında bir kaplumbağa Başını çıkarmış bakıyor bize. *** Semaforlar yeşil yanıyor Kaldır içindeki trenleri. *** Seni sevmeden evvel Çiçekleri sevmezdim. *** Ağustos öğlesinin böceklerini Dinler bir kadın Uzanmış yatağında *** Islak menekşeler akıyor gözlerinden *** İçindeki sonbaharı süpür. *** Yüzün çok boyutlu bir resim. *** İnsanın içinde bir ağaç Daima vardır, Baharı bekleyen *** Ağlayan bir sessizlik aramızda *** Yavru ceylanları görmüyor muyum? Sen geliyorsun aklıma, Kuğular geliyor, Kuğuların boyunları Ve enginarların en güzelleri. Açılan Ve sonra kapanan.. Güne bakanlar Verimli tarlalarda… *** Yüzüne bakıyorum Dağ menekşeleri büyüyor gözlerinde *** Bu sokaklar nereye gider, bilemem! *** Bir gemi son sürat Giriyor fotoğrafa *** Şiirlerde daima çocuklar olacaktır *** Yeni bir aşka başlamak gibidir Yoculuklar. *** “Vagon pencerelerinde İnekler geçiyor Hititli bir kağnı Yüzyılları çekiyor gıcırtılarla İlerde bozkır kuyuları.” *Çetin Tezcan, 31 Mayıs 1987- 1 Haziran 1988 T. Not Defteri. (Bu şiir çalışmaları hiçbir yerde yayımlanmamıştır.) Derleyen: Seval Arslan |
Şairimizi şiirlerinden tanıdım önce, Arz-ı-Hal ve Akşam Üzeri Türküsü’nden… Hüznün Atları kitabından… Çok zaman sonra insan yüreğiyle tanıştım, Çetin Tezcan’ın…
1930 doğumluÇetin Tezcan, 1948 yılında Kaynak Dergisi Şiir Yarışması’na Akşam Üzeri Türküsü adlı şiiriyle katılır. Anılan şiir yarışmasının “Yargıcılar Kurulu”nda Kenan Akyüz, Nurullah Ataç ve Ahmet Muhip Dıranas vardır. Birinciliği Zafer Hüsnü, ikinciliği Turgut Uyar, üçüncülüğü Çetin Tezcan kazanır.
Turgut Uyar ve M. Çetin Tezcan’ın şiirlerinden oluşan Arz-ı-Hal ve Akşam Üzeri Türküsü adlı kitabın iç sayfasında: “Bu kitap Kaynak şiir yarışmasında ikincilik ve üçüncülük kazanan şairlerin eseri olup, İktisadi Yürüyüş Matbaasında 1000 adet basılmıştır.” yazıyordu. Her iki şairin şiirleriyle ödüllendirildiği bu kitap, edebiyat dünyası için eşsiz bir hazinedir.
Sevgili Çetin Tezcan’ın, Manisa Kültür Sanat Kurumu’nca yayımlanan (Haziran- 2007), Hüznün Atları adlı eserinde ödül kitaptan aldığı on şiirle birlikte 44 şiiri bulunmaktadır. Şiirlerinde; gökyüzü, yağmur, kuşlar, trenler, istasyonlar, çocuklar, çiçekler, hüzün ve aşk ana temayı oluşturmakta bir de akşamlar… Ayrılığı, yalnızlığı duyumsatırken derinden aşk yüreğindedir, hep… Öyle yalın, öyle duygulu, öyle lirik…
Özgün anlam içeren imgelerle yazdığı şiirlerinde bireysellikten uzaklaşmadan eğretilemelerle toplumcu gerçekliğe de yaslandığı görülüyor. Ses öğesi ile anlam öğesi zengin çağrışımlar oluşturduğu, duygusal anlamı yüklü sözcükler ve dizelerdeki titizliği dikkat çekiyor. Şiirin anlamını şiirin içine gizlerken okuyucuya her dizeyi bir kere daha okutturuyor.
Çetin Tezcan “Ünyelinin Rüyası”nda olduğu gibi her şiirinde bize bir şeyleri duyumsatıyor:
“(…) Akşam olmağa başlar
Bir tuhaf hisseder kendini Mehmet
Bilir ki Ayşe merak içindedir.
Sarılır küreklere çekmeğe başlar.
Sabah olur, güneşler dökülür üstünde
Liman sisler içindedir
Ünyeli Mehmet hâlâ rüya görür…”
***
Çetin Tezcan’ın sağlık sorunları nedeniyle, ziyaretimizi ertelemek durumunda kalmıştık, görüşeceğimiz (14 Mayıs 2015) güne kadar…
Dostları olarak Hakkı Avan, Dincer Günday, Murat Gültekin ile birlikte şairimizin evine gittiğimiz gün yaptığımız şiirli sohbet anılarım arasında kaldı şimdi.
Sağlık durumu çok iyi değildi, ancak bizleri sevinçle karşılamıştı oturduğu yerden… Sevinci gözlerinden okunuyor, hareketlerine yansıyordu. Yanına oturmamı işaret etmişti, babacanlıkla… Belleğinde dupduru yaşattığı anılarını bazen gülerek, bazen hüzünlenerek paylaşmıştı bizlerle… Sevgili eşi Türkan Hanım, oğlu Vecihi Bey ne çok sevinmiş, ne çok şaşırmışlardı anlatılarına… Zira uzun zamandır başı önde, kimseyle konuşmadığından söz etmişlerdi. O an “dilleri çözen, şiir aşkına” sözü düştü us’uma.
Kalbi, yüzü aydınlık insandı, gülüşü de bir o kadar güzel! Ağır ağır konuşuyordu. “Genç zamanlarımda,” dedi, “Manisa’nın en meşhur yeri İstasyon çay bahçesi idi. İyi giyimli beyler, süslü hanımlar akşamüzeri orada otururlardı. Ben de (eliyle istasyon yönünü işaret ederek) her akşamüzeri oraya giderdim. Yürürken pencerelerden perdelerin oynadığını, yolda hayranlıkla başların bana çevrildiğini bilirdim.” Anılarını dillendirirken keyifleniyordu. Hiçbir ayrıntıyı kaçırmıyor, tarihler, ad’lar konusunda düzeltiler yapıyordu. Belleğine hayran kalmıştım. Onu dinlerken çoğaldığımı hissetmiş, geç tanımanın burukluğunu yaşamıştım kendimce…
Her birimiz kitaplarından şiirlerini yüksek sesle okurken o da her dizeye eşlik etmişti. Akşam Üzeri Türküsü’nü okuduğumda sevecenlikle elimi tutmuş “güzel okudun, çocuk!” dediğinde sevinmişti, içimdeki çocuk da… Yanımda götürdüğüm Hüznün Atları kitabını “Hayatın yaşantı haline gelmesi dileğiyle” adıma imzalamıştı titreyen eliyle… Tarifsiz mutlulukla fotoğraf karelerine gülümsemiştik.
Dostlarının onu anlatan yazıları ile kendisine ait şiirlerin, fotoğrafların Kasaba Sanat dergisi Ekim sayısında yayımlanacağını söylediğimizde sevinci görülmeye değerdi. Şairimiz de bizler de mutlu ve umutlu olarak yaz tatili dönüşünde görüşmek üzere vedalaşmıştık.
***
19 Ağustos 2015 Çarşamba günü sabahın erken saatlerinde telefonun ucundaki ses beklenmedik acı haberi verdi. “Eyvah!” dedim. İçime ateş düştü. Ne yazık ki biz geç kalmıştık belki de o, acele etmişti gitmekte… Bu zamansız gidişe kahrolmuştum. Nasıl bilirdik ki son buluşmamızın bir veda olduğunu…
Edebiyatın sessiz şairi Çetin Tezcan, Foça’daki yazlık evlerinde, sabaha karşı hüznün atlarına binip giderken dönülmez yollara ardında rüzgârların, yağmurların silemeyeceği nal izleri bırakmıştı geriye…
Toprağa verdiğimizin ertesi günü taziye için evlerine gittiğimde, çok sevdiği ailesinin tümü oradaydı. Eşi Türkân Hanım’ın bünyesi bu ayrılığa dayanamamış, üzüntüden hasta yatıyordu. Üç oğlu ve kızı babalarını anlattılar uzun uzun… Resim albümlerine baktık, anılar gözyaşlarımıza karıştı. Klasörler dolusu yayımlanmayı bekleyen yazı -araştırma çalışmalarını gösterdiler. “Edebiyat Dünyası” adlı dergide yayımlanan hikâyesini okudum, Bir Ölünün Mektubu;
“Biliyorum mektup beklemezsin benden; çünkü ben öldüm anneciğim, mektup yazılmayan bir yere gittim, ölülerin mektup yazmadığı bir yere gittim. Ölülerin mektup yazmadığını bilirsin. /… / Burada susmak lâzım; gece yaklaşıyor. Şimdilik hoşça kalın..” Sözün bittiği yer! Gözyaşlarının sel olduğu…
Elime aldığım her bir belge hayretimi katlıyordu. Her şeyden önce iyi insan, iyi dost, ağabey bildiğim şair Çetin Tezcan’ın bilinenin dışında bilinmeyen yönlerini keşfediyordum.
1953 yılının Nisan-Temmuz aylarında eğitim, kültür, sanat konulu dönemin günceline dair 14 köşe yazısının Manisa Işık Gazetesi’nde yayımlandığını arşivinde sakladığı sararmış gazete sayfalarında gördüm; şiir ve yazılarının Kaynak, Varlık, Yeditepe, Edebiyat Dünyası, Genç Spil, Uğraş, Gediz dergilerinde yayımlandığını…
“Divan Şiiri”, “Şiir Üzerine Düşünceler” hakkında el yazmalı notları klasörler dolusuydu. Ayrıca, “Osmanlıca Sözcükler Sözlüğü” gibi tüm dillerde ayrı ayrı (Almanca, İngilizce, İtalyanca, Yunanca, Fransızca, Latin dilleri…) “Türkçe’de Yabancı Kökenli Kelimeler Sözlüğü” yılların emeğiydi. Bu çalışmalar Çetin Tezcan’ın Türk Dili’ne ne kadar önem verdiğini gösteriyordu. Çalışma ürünleri kendine saklı kalsa da hep üretim içinde olduğunu anlıyorduk, edebiyattan hiç kopmadığını...
Dil Derneği’nin ve Edebiyatçılar Derneği’nin kurucularından yazar, şair ve söz bilimci Ali Püsküllüoğlu’nun hazırladığı Öz Türkçe Sözlüğü inceleyip “sözlüğe bilerek alınmayan veya gözden kaçan” dediği sözcükleri saptayıp liste halinde gönderdiğini, Söz Bilimci’nin de teşekkür ederek ileriki baskılarda dikkate alacağını okuduğum mektuplardan öğrendim. Posta alındı belgeleriyle birlikte sözcük çalışma listeleri de kronolojik sıra ile dosyalanmıştı.
Çetin Tezcan’ın ne kadar titiz, dikkatli, üretken, düzenli bir arşivci olduğuna da tanık oldum. Bunun en güzel kanıtı, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de aramızdan ayrılışını özel haber yapan dört sayfalık gazeteyi ve de tarihe ışık tutacak nice bilgi ve belgeyi, aile fotoğraflarını özenle korumasıydı.
1988 tarihli küçük bir bloknot’a yazdığı “Şiir Çalışmaları” yeni yazacağı şiirlerin habercisi gibiydi, ama o sözcükler ki yarım kalan dizelerdi, bugün. El yazısıyla kaleme alıp imzaladığı “Yaşam Öyküsü”, kitapları, çalışma dosyaları, fotoğrafları kalmıştı geriye, unutulmayacak anıları bir de…
Hepimiz biliyorduk ki o, son nefesine kadar, hep bu an’ı beklemişti. Bundan böyle tüm yakınları, dostlarıyla birlikte Çetin Tezcan’ı saygı ve sevgiyle anmak, yaşatmak düşer bizlere…
9 Eylül 2015 Çarşamba, yazımı noktaladığım gün, oğlu Murat Tezcan’dan aldığım elim bir haberle üzüntüm ikiye katlandı. Babası Çetin Tezcan’ın yokluğuna katlanamayan annesi Türkan Hanım’ın da (üç hafta sonra aynı gün, aynı saatte) hayata veda ettiğini öğrendim.
Son sözüm: Bağışla bizi ustam! Çokça olamadık yanında. Oysa ne kadar çok isterdik seninle güzel zamanlar geçirmeyi, şiirler yazmanı yeniden, sesinden dinlemeyi Akşam Üzeri Türküsü’nü… Yetişemedik ustalığına, alışamadık acele gidişine… Şimdi sarıl o çok sevdiğin Türkan Hanım’a, dayanamadı, arkandan geldi yanına…
Güzel insanlar, sizleri saygıyla anacağız sonsuza kadar… Işıklarda yatın! (SA/AS)
* Bu yazı 2010 senesinde yayın hayatına başlayan, Manisa’nın Turgutlu ilçesinde yayınlanan Kasaba Sanat dergisinde yayınlandı.