Kızamık, özellikle çocukluk döneminde görülen, kolay bulaşan ve dünyada yaygın olan bulaşıcı hastalıklardan birisidir. Kızamık hastalığını geçiren kişi, bir daha hastalanmaz. Başka bir ifadeyle, kızamığa karşı ömür boyu bağışıklık kazanır.
Hastalık yoksul, yeterli ve dengeli beslenemeyen çocuklarda iyileşme yerine sıklıkla ölümle sonuçlanabilmektedir. Dünya genelinde, her gün yaklaşık 400 civarında çocuğun kızamık nedeniyle öldüğünün resmi bildirimi yapılmaktadır. Buna karşın, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) uzmanları günlük ölüm sayısının 2 bin civarında olabileceğini tahmin etmektedir.
Kızamıktan aşıyla korunmak mümkün
Kızamığa karşı bağışıklığı olan annelerden doğan bebekler, genellikle 8-12 aylık bir süre içinde, annelerinden kordon kanıyla geçen koruyucu madde (antikor) nedeniyle, hastalığa yakalanmaz. Ancak yoksul çocuklarda bu süre genellikle daha kısadır. Kızamığa karşı aşı 1963 yılında geliştirilmiştir. Teknolojinin de yardımıyla kızamık aşısının etkisi-koruyuculuğu zaman içinde daha da artmıştır. Türkiye’de ilk kez 1970 yılında Sağlık Bakanlığı’nın aşılama programı kapsamında bebeklere-çocuklara kızamık aşılaması uygulanmaya başlanmıştır. Günümüzde 12. ayın ve 48. ayın sonunda iki doz olarak uygulanması gerekmektedir. Salgın riski olan bölgelerde ise 9. ay içinde ek bir doz (toplam 3 doz) daha uygulanması söz konusudur.
AKP, 2002 yılında hükümet olmasına karşın, Sağlık Bakanlığı tarafından düzenli olarak istatistiki bilgiler ilk olarak, 2011 yılında, 2006 yılını da kapsayacak şekilde yayımlanmaya başlanmıştır. Bu veriler incelendiğinde, 2006 yılından 2023 yılına kadar olan 18 yıl boyunca, her 100 bebek ve çocuktan en az 95’ine kızamık aşısının gerekli dozda yapılmış olduğunun bilgisine erişilmektedir. Bu rakam, yani yüzde 95 kızamık hastalığı için oldukça önemlidir. Çünkü, toplumda kızamığa karşı bağışık olanların orantısının yüzde 92-95 aralığında olması sağlandığında, hastalık etkeninin (kızamık virüsünün) dolaşımı, dolayısıyla kızamık aşısı yapılmamış çocuklara kızamık virüsünün bulaşma riski çok çok azalmakta, hastalanmaları engellenebilmektedir. Başka bir ifadeyle, bunun sağlandığı yerlerde kızamık salgını ortaya çıkmamaktadır.
Salgınlar AKP’nin tercihi
Bununla birlikte, dönemin, her ikisi de çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı, Sağlık Bakanları (Dr. Recep Akdağ ve Dr. Fahrettin Koca) inkâr etseler de Türkiye’de 2011-2013, 2017-2019 ve 2022-2023 yıllarında kızamık salgını ortaya çıkmıştır. Kızamık, aşıyla korunulabilir hastalıklardan olmasına rağmen, Türkiye’de son 13 yılın yalnızca dördünde kızamık salgını yaşanmamıştır. Bakanlığın salgını engelleyebilecek düzeyde aşılama yapıldığıyla ilgili verileri eğer doğru bilgiye dayanıyorsa, o zaman ya aşılar bozuk, hatalı üretilmiş ya da eksik dozajlı olarak ithal edilmektedir. Ya da Sayıştay’ın 2023 Sağlık Bakanlığı raporunda da ipuçlarına yer verildiği gibi, soğuk zincir sorunu yaşanmaktadır. Aksi takdirde, aşılanmadığı için biriken aşısız olgular bu kadar kısa periyotta salgın ortaya çıkacak sayıda olmaması gerekiyor.
Bulaşıcı hastalığın bir idari ya da coğrafi alandaki (mahalle, köy, ilçe, il, bölge, ülke vb.) olağan seyrinin üzerinde artış göstermesi salgın olarak tanımlanır. Sağlık Bakanlığı tarafından düzenli aralıklarla; yaş ve aşı durumu ile birlikte kızamık hastaları DSÖ’ye bildirilmektedir. Hükümet’in, Türkiye’de kamuoyu ile eş zamanlı olarak ve bu içeriğiyle paylaşmadığı kızamık hastalarının bilgileri DSÖ tarafından düzenli olarak, diğer ülkelerin verileriyle birlikte yayımlanmaktadır. DSÖ’nün yayımladığı verilere göre, Türkiye’de kanıtlanmış (laboratuvar testleriyle doğrulanmış) kızamık hastası; 2006 yılında 34, 2007 ve 2008 yılında 3, 2009 yılında 8, 2010 yılında 15 kişi iken, 2011 yılında 2010 yılındaki vaka sayısının yedi katına (105 vaka) yükselmiştir. Vaka sayısı, 2012 yılında 2011 yılının yaklaşık yedi katına çıkarak, 698’e ulaşmıştır. Kızamık hasta sayısı 2013 yılında ise 7 bin 415 olmuştur. Artış, 2012 yılına göre 11 katına ulaşmıştır. Oysa, TBMM tutanaklarında da mevcut olduğu gibi, bu dönemin Sağlık Bakanı Akdağ, TBMM’de gerçekleştirilen 2007-2013 yıllarına ait bütçe görüşmelerinin (2006-2012 yılları Kasım aylarında) her seferinde, ‘Türkiye’de kızamığın kökünü kazıdıklarını ve kızamık hastalığının ülkemizde artık görülmediğini’ açıklamıştır. Salgın, 2013’ü takip eden yıllarda bilinen doğallığında sönümlenmiştir; 2014 yılında 572, 2015 yılında 342 ve 2016 yılında da dokuz kızamık vakası bildirilmiştir.
Bununla birlikte, 2017 yılında kızamık vakalarında yeniden artış görülmüştür. Türkiye’de laboratuvarda doğrulanmış kızamık hasta sayısının 2017 yılında 69, 2018 yılında önceki yıla göre sekiz kat artarak 716 ve 2019 yılında da 2018 yılına göre dört kat artarak 2892’ye ulaşmıştır. 2017-2019 yıllarındaki kızamık salgını, takip eden yıllarda bilinen seyrinde yeniden sönümlenmiştir. DSÖ’nün yayımladığı verilere göre, 2020 yılında 603 ve 2021 yılında da 51 kızamık vakası bildirimi yapılmıştır. Ancak, 2022 yılında 127, 2023 yılında da 5004 kızamık vakası bildirimi yapılmıştır. Kızamık hasta sayısında bir önceki yıla göre artış, 2022 yılında 2,5 kat iken, 2023 yılında 39 katından daha fazladır.
AKP mumunu Eylül 2024’te bir kez daha söndürdü
Buna karşın, yetkililer, DSÖ’nün 2023 yılının ilk aylarına ait Türkiye’nin kızamık verilerini yayımlamadığı bir dönemde, 13 Haziran 2023 tarihinde, önce İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu ve sonrasında da TTB Merkez Konseyi hekimlerin konuyla ilgili gözlemlerine dayalı olarak gerçekleştirdiği değerlendirmesini kamuoyu ile paylaşmıştır. Paylaşılan bu değerlendirmeler arasında; ülke genelinde hastalardan bir bölümünün hastaneye yatırılarak tedavi altına alındığı, İstanbul’da da bazı kızamık hastası çocukların hayatını kaybettiği de yer almıştır. Bu gelişmeler üzerine, Bakan Koca, kişisel Twitter hesabı üzerinden yalnızca ölümleri yalanlamakla yetinmiştir. DSÖ’ye bildirimini yaptıkları 2023 yılına ait kızamık vakalarıyla ilgili herhangi bir bilgi paylaşımına gereksinim dâhi duymamıştır.
Ancak hem DSÖ’nün ülke bildirimleri hem de Sağlık Bakanlığı’nın 2024’ün Eylül ayında yayımladığı Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2023 Haber Bülteni ile 2023 yılında yaşanmış olan kızamık salgını gözlemler dışında, verilere dayalı olarak da ortaya konmuştur. Kızamık, aşıyla önlenebilir-korunulabilir bir hastalık olduğu için kızamık virüsünün bölgesel olarak ortadan kaldırılması (eliminasyonu) ve/veya dünya genelinde ortadan kaldırılması (eradikasyonu) için programlı bir biçimde yoğun çalışmalar yürütülmektedir. Buna karşın, AKP Hükümeti, “Türkiye yüzyılı” olarak tanımladığı 2023 yılında da Türkiye halklarına kızamık salgınının acısını yaşatmıştır. Salgınların acısı halkların olurken, utancı ise AKP Hükümeti’nin olmalıdır.
Sorunun kaynağı Sağlıkta Dönüşüm Programı
AKP hükümetleri döneminde, sağlık sisteminde (özellikle finansman, örgütlenme ve hizmet sunumunda) gerçekleştirilen “düzenlemeler” (tahribat) ve görmezden gelinen sorunlar nedeniyle, önceki yıllarda yaşanmış olan pek çok sorun giderek daha da derinleşerek yeniden, yeniden yaşanmaktadır. Sağlık Dönüşüm Programı (SDP) adıyla getirdikleri modelde aşılama orantısını doğru hesaplayabilmek için gerekli olan verilere ulaşabilmek mümkün değildir. Aşılama orantısının doğru olarak hesaplanabilmesi için uygulanan aşı dozuyla birlikte, hedef nüfusun-o aşının yapılması gerekenlerin gerçek sayısının da bilinmesi gerekir. Bu durum, ülkede yaşamakta olan yalnızca yurttaşların değil, sığınmacı ve göçmen çocukların sayılarının da doğru olarak bilinmesini gerektirmektedir.
SDP ile birlikte birinci basamak sağlık hizmetleri örgütlenmesi liste temelli bir model olarak kuruldu. Bu modelde, her bir aile hekimliği birimi, yalnızca kendisine kayıtlı kişilerin verisine sahiptir ve yalnızca onlara hizmet sunmaktadır. Ancak kayıtlı olan kişiler de hizmet sunulan birime geldiklerinde, başvurduklarında sağlık hizmeti alabilmekte, aşıları yapılabilmektedir. Liste temelli sistem, Sağlık Bakanlığı’nın aşılama orantısı hesaplamasında kullandığı ‘hedef nüfusun’ yanlış bir biçimde, gerçeğinden daha küçük olarak tespit-kabul edilmesine neden olmaktadır. Çünkü farklı nedenlerle de olsa sisteme kayıtlı olmayan-olamayan yurttaşların, sığınmacıların, mültecilerin vb. çocuklarının da gerçek sayısının bilinip hedef nüfusa dahil edilmesi ve hizmeti talep etmeyenlerin evlerinde de gezici hizmet sunumu yoluyla aşılama yapılması gerekir. Esas olarak da birinci basamak sağlık hizmetleri bölge ve nüfus temelli olarak örgütlenmelidir. Bu uygulamanın gerekliliği kızamık salgınları dışında COVID-19 pandemisinde de acı tecrübelerle kendisini göstermiştir.
Çözüm umutta, birlikte mücadelede
Ekonomiyi, eğitimi vb. olduğu gibi sağlık hizmetlerini, genel olarak da ülkeyi halkların, emekçilerin, kadınların, ötekileştirilenlerin vd. lehine yönet(e)meyen, bu “hatalarından” bir daha yapmamak üzere ders çıkartmayan AKP Hükümeti’nin kızamık salgınlarından utanç duymasını ve utancın gereğini yapmasını beklemek yanılgı olur. O nedenle, yapılması gereken, atılması gereken ilk adım; AKP’nin ülkeyi halkların, emekçilerin, kadınların, ötekileştirilenlerin vd. yararına yönetememesinin yarattığı tahribatların ve bunların nasıl durdurulacağının ve çözüleceğinin bizzat tahribatın altında kalanlara anlatılabilmesi ve bunun toplumsal umuda dönüştürülebilmesiyle ilgilidir. Eş zamanlı ikinci adım da bunu, kapitalist neoliberal ekonomik politikalara kökten karşı çıkanların, “hep birlikte” nasıl yapılabileceğine ilişkin olmalıdır. (OH/TY)
Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu'nun bianet'te yayımlanan tüm yazılarını görmek için tıklayın.