Yazının başlığında yer alan soruya “Hayır, sadece mali kısıtlılık Mayıs 2024’te başladı” yanıtını vermek gerekiyor. Ayrıca, “AKP’nin belediyelere ve kent halkına yönelik kısıtlılıkları ne zaman başladı ve bu kısıtlılıkların yarattığı sorunlar ya da sağlık sorunları neler?” şeklinde başka bir soru sormak da mümkün. O zaman, bugüne kadar kamuoyunda neredeyse hiçbir zaman yeterince tartışılmayan, paylaşılmayan, hatta gözlerden kaçan 9-10 yıl önce uygulamaya giren iki yasal düzenlemeden söz etmek gerekiyor.
Cumhurbaşkanlığı’nın 2024/7 sayılı ve tasarruf tedbirleri konulu genelgesi, 17 Mayıs 2024 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak uygulamaya girdi. Haklı olarak, belediye sahibi muhalefet partileri bu düzenlemenin AKP-MHP iktidarının, muhalefet belediyelerinin hizmet sunumunu engellemek amacıyla gerçekleştiği saptamasını yaptı.
Yaratılacak kaynak kısıtlılığı nedeniyle hizmet sunamama sonucunda kent halkının mağdur olacağı ve ortaya çıkacak olumsuz sonuçların da muhalefet belediyelerine mâl edileceğini belirttiler. Esas olarak bu genelge ile iktidarın gelecek seçimlere yönelik bir hazırlık içinde olduğunu dile getirdiler. Bu çözümlemelerine karşı çıkmamız tabii ki mümkün değil. Aksine, tümüyle katıldığımızı paylaşmak isteriz. Kamuoyunda neredeyse bütün ayrıntılarıyla tartışıldığı için genelgenin belediye harcamalarına getirdiği kısıtlılıklara ve olası sonuçlarına yazımız kapsamında yer vermeyeceğiz.
OSB’lere özerklik
Bilindiği gibi, Türkiye’de 15 Nisan 2000 tarihinde uygulamaya giren 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) Yasası ile getirilen düzenleme yetkisiyle, sanayi kuruluşları, merkezi devlet tarafından alt yapısı önceden kamusal olarak hazırlanan belirli coğrafi alanlarda bir arada getirilmeye başlanmıştır. Uygulamayla ülkenin hemen bütün illerinde yüzlerce OSB kurulmuş, günümüzde de kurulmaya devam edilmektedir. Ayrıca, söz konusu yasaya bağlı olarak çıkartılan yönetmeliklerle OSB’lerin kendi yönetimlerini oluşturmaları da sağlanarak, sanayi kuruluşlarına bulundukları alanlarda “kendi kendini yönetme” fırsatı da verilmiştir. Başka bir ifadeyle, AKP, OSB’lere özerklik, ademi merkeziyetçilik sağlamıştır.
Ancak, sanayi sermayesi için bu durum “yeterli” denetimsizliği sağlamadığından olsa gerek, AKP hükümetleri, Temmuz 2004 tarihinde 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Yasası’nın 7. ve Temmuz 2005’te de 5393 sayılı Belediye Yasası’nın 14. maddesi ile OSB’lerin denetiminde büyükşehir belediyelerini ve belediyeleri açık ve net bir biçimde yetkisiz hale getirmiştir. Denetim yetkisi, merkezi hükümetle, ilgili bakanlılarla sınırlandırılmıştır.
Adı geçen yasal düzenlemeler öncesinde, belediye yönetimleri istemeseler de halkın talebi, yetmediğinde eylemleriyle ortaya koydukları baskıyla sanayi kuruluşlarını denetleyebiliyor, saptanan sorunları gidermemekte ya da eksikliklerini tamamlamamakta direndiklerinde ise bu işletmeleri kapatılabiliyor, üretimlerini durdurulabiliyordu.
Ancak, 5216 sayılı Yasa ile büyükşehir belediyelerine ve 5393 sayılı Yasa ile belediyelere getirilen yasaklama-sınırlılık ile belediyelerin OSB’lerdeki sanayi kuruluşlarının katı, sıvı ve gaz halindeki atıklarının-emisyonlarının ve bu emisyonların bertaraf edilmesine yönelik uygulanmalarının denetimini kesin olarak engellemektedir. Tek başına bir sanayi kuruluşunun aksine, herhangi bir OSB’ye yerleşmiş olan patronlar, kendisi için maliyet artırıcı ve üretim için doğrudan gerekli olmayan bu alandaki yatırımları çok çok zorunlu olmadıkça yapmayı tercih etmediği, aksine bu ödevlerinin yerine, tasarrufu-kârın maksimizasyonunu tercih ettiği biliniyor.
Kısıtlılık
Söz konusu bu tercihleri, hava kalitesi ölçüm istasyonlarının resmi olarak açıklanan sonuçlarından, o bölgedeki akarsu ve deniz suyu analiz sonuçlarındaki zaman içindeki değişim üzerinden de dolaylı olarak görebilmek mümkün. Çünkü, büyükşehir belediye başkanlarının da belediye başkanlarının da belediyelerinin sınırları içindeki OSB’lere bırakalım kent adına, kentte yaşayanlar adına denetim yaptırmalarını bizzat kendilerinin dâhi bu alanlara girebilmesi için OSB’lerin yönetimlerinden izin almaları gerekiyor.
Gerçekleştirdiği bu düzenlemelerle AKP, yıllar öncesinde büyükşehir belediyelerinin ve belediyelerin hava kirliliğini önleme faaliyetlerini konutların ısınması ve kısmen de araç trafiği ile ilgili düzenlemelere daraltmış, esas itibarıyla da “etkisiz” hale getirmiştir. Sözü edilen kısıtlılık ile ülke genelinde pek çok akarsu, göl ve denizin OSB’lerde faaliyet gösteren sanayi kuruluşları tarafından kirletilmesi belediyeler tarafından engellenememektedir. Söz konusu yasal düzenlemelerde tersine, bir yetki devri yapılmadan Türkiye’de belediyelerden hava kirliliği ve ekolojik tahribatla ilgili etkin bir mücadele beklenmemelidir. Onun için, muhalefet partilerinden 2024/7 sayılı genelgeye karşı gerçekleştirdikleri mücadele ve kamuoyunu bilgilendirme programlarına planlı bir şekilde 5216 ve 5393 sayılı Yasalar’daki kısıtlılıkları da eklemelerini bekliyoruz. (OH/TY)