Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) kapatılması davası çok bilinmezli, çok ihtimalli, dolayısıyla muğlak içeriğiyle 14 Mart'tan beri herkesin siyasi gündemini, gündelik yaşamını bir "belirsiz gelecek" tehdidinin etki alanında tutuyor, nedeni tam olarak bilinmeyen "varoluş anksiyetesi"yle burun buruna kalmaya zorluyor.
AKP'nin kapatılması ya da kapatılmaması durumunda bizi bekleyenin "istikrarsızlık" olduğu belli de, şimdilik el yordamıyla, siyaset tarihindeki örnekleriyle tarif edilmeye çalışılan bir istikrarsızlık bu... Oysa biliyoruz ki, her siyasi an özgün bir biçimde inşa olur, biriciktir.
Bu muğlaklık, tedirginlikten olsa gerek Anayasa Mahkemesi Haşim Kılıç'ın, Referans gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can'la sohbetinden bize "koklatılan" "Çıkacak karar ne olursa olsun. Göreceksiniz hem demokrasimiz hem laikliğimiz hem de hukukumuz bu süreçten çok daha güçlenmiş olarak çıkacak. Ve yine inanın bu söylediğim temenni değil!" cümlesi bir somutluk ışığı olarak dün (20 Mayıs) çok konuşuldu.
Bu cümleden hem çok şey anlaşılabilir, hem hiçbirşey anlaşılmaz. "Demokrasimiz bu süreçten güçlenmiş olarak çıkacaksa", "AKP kapatılmayacak herhalde" diyebiliriz, fakat pekala "AKP kapatılacak, ancak bu sonra müthiş bir demokrasi sıçramasına zemin oluşturacak, ses edilemeyecek kadar 'adil' bir sonuç olacak" da diyebiliriz...
Elimizde bir de Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Köksal Toptan'ın "Türkiye, çok önemli bir karar sürecinde. Bu nedenle herkesin 'oh' diyebileceği, rahatlayabileceği bir imkan varsa Türkiye bunu aramazsa yazık olur. Arar da bulamazsa mesele yok, o zaman başladığımız noktaya geliriz. Öyle bir imkan varsa bunu tartışmakta yarar var. Bu bir dilek" beyanı var. Toptan'ın en azından "kapatılmama"yı temenni ettiği kesin.
Toptan bugün Milliyet'te Devrim Sevimay'la yaptığı söyleşide de "Kapatma ve kapatmama dışında herkese ‘Oh’ dedirtecek bir üçüncü formül bulunabilir" demiş, "fakat o formül bende değik" demeye getirmiş.
Bugün gazeteler Toptan'ın sözleri ve Kılıç'ın "Kötü bir şey olmayacak" imasına duyarsız kalmamış...
Hürriyet'ten Bekir Coşkun:
"(....)TBMM Başkanı, "Oh" sesi çıkartacak bir karar gerektiğini biliyor da, sadece nasıl bir karar, onu bilmiyor. Bildiği; 'Oh' sesi çıkartacak bir karar. Yani çoğu aydınların, sermayenin, köşe yazarlarının, işi tıkırında olanların, çağdaşlık ve laiklik gibi bir derdi olmayanların savundukları gibi; suçlu bulunsa da AKP’nin yola devamı..."
Milliyet'ten Hasan Cemal:
"(...) Yine aynı soru: Kapatacaklar mı? AKP’nin kapatılması ihtimalinin, daha şimdiden Türkiye’nin yakın geleceğini karartmaya başladığı söylenebilir. AKP’nin kapatılmasıyla Türkiye’de yeni bir dönem başlayacak. Bu yeni döneme büyük ihtimalle siyasal kavga ve kutuplaşma damgasını vuracak.
(...) AKP kapatıldı diyelim. Yeni hükümeti kim kuracak? Yine eski AKP Grubu... Başbakan da bu gruptan çıkacak.
Erken seçim ya da ara seçim kararları ve bunun zamanlaması yine bu grup tarafından belirlenecek.
Bu arada Tayyip Erdoğan’ın yine arka planda olacağı ve ipleri elinde tutacağı konusunda herhalde kimsenin kuşkusu olduğunu sanmıyorum.
(...) Bir başka soru:
(...) Erdoğan’ın seçimlere bağımsız aday olarak girip milletvekili seçilmesine herhangi bir engel var mı? Hayır yok.
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı da buna bir mani olmadığını şimdiden açıkladı. Peki, bağımsız milletvekili olarak TBMM’ye giren Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı tarafından yeni hükümeti kurmakla görevlendirilmesine, yani Başbakanlık koltuğuna oturması yasak mı?
Hayır değil. Yeni parti kurmak güç mü? Hayır değil.
(...) Adı demokrasi olan rejimlerde parti kapatmak pratikte fazla değişiklik yaratmıyor. AKP örneğinde de farklı olmayacak bu.
O zaman? AKP’yi kapatmak niye?..."
Sabah'tan Nazlı Ilıcak:
" (...)22 Temmuz seçimlerinde yüzde 47 oy alan bir parti, üniversitede başörtüsünü serbest bırakmak istedi diye, dava açıldı. Başka sebepler ortaya atılsa dahi, işin esası buna dayanıyor. En azından herkes, anayasa değişikliğinin davayı tetiklediğini kabul ediyor. Diyelim ki Anayasa Mahkemesi, hem raportör Doç. Dr. Osman Can'ın görüşü doğrultusunda anayasa değişikliğiyle ilgili dosyayı reddetti; hem de AK Parti'nin kapatılmasında, meşru amaçla orantılı bir durum görmedi. Acaba yıllar sonra, bizden sonraki kuşaklar, karar gününü 'Demokrasi bayramı' olarak kutlar mı? Ve o gün, Anayasa Mahkemesi'nin binası önünde, kardeşlik mitingleri düzenlenip, başı açık, başı örtülü kızlar, yeşilsarıkırmızı bandanalı kadınlar, poşulu-kravatlı erkekler, ellerinde Türk bayraklarıyla halay çeker mi?"
Vatan gazetesinde imzasız olarak yayınlanmış bir değerlendirmede de şöyle deniyor:
"Türbanla ilgili davanın yorumlu olarak reddedişmesi AKP’ye kapatma yerine Hazine yardımının kesilmesi yolunu açabilir. Karar böyle çıkarsa, kimseye siyaset yasağı da gelmeyecek."
Radikal'den Avni Özgürel:
"(...)TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın Anayasa Mahkemesi’nden herkesi rahatlatan, ülkedeki istikrarı bozmayan görüş üretmesini istediği demeci de zamanlaması bakımından garip içeriği bakımından alışıldık türden değil.
(...)Toptan’ın, mahkeme heyetinin mer’i hukuku bir yana bırakıp halk jürisi gibi hareket etmesini istediğini düşündüren sözlerini kimi çevrelerin Tayyip Erdoğan’ın yasaklanmasıyla ara yol bulunabileceği düşüncesine paralel ‘AKP’nin kapatılmayıp bazı kişilere yasaklama getirilmesiyle sınırlı bir karar’ beklediği şeklinde okumak da mümkün. Zira çözüm için proje arayanları destekleyen, tedirgin AKP zirvesini ‘ara çözüme ikna etmeye dönük’ bu çıkışın arkası Yüksek Seçim Kurulu Başkanı’nın konuşmasıyla geldi.
İleride önüne gelmesi muhtemel dava konusunda her nedense kararını açıkladı kurul başkanı. Anayasa Mahkemesi’nin bazı kişiler için ‘siyasi yasaklama’ kararı alması halinde bunun o kişilerin bağımsız aday olmalarını engellemeyeceğini açıkladı: Seçilmelerine mani bir hal yok!" (NZ/GG)